"Kapalı bir sistemdir bu. Batı'ya olduğu kadar, Doğu'ya da kapalı bir sistemdir.Ortadoğu'dur, kenar Batı'dır. Ne Doğu'dur ne Batı'dır. Kafka'nın yeraltında yaşayan hayvanı gibi, kendisine doğru kazılan bir tünelin içindeki bilinmeyen düşmanı korkuyla bekler...
Bizim ilk günah'ımız belki de budur: Kapalı sistem yaratıklarının dış dünyaya karşı besledikleri korkudur. Yaşama korkusudur. Fütuhat ( Zaferler, fetihler ) da herkese ve herşeye boyun eğdirerek bu korkudan kurtulma çabasıdır.Dünyayı bir savaş alanına çevirdikten sonra, her yandan düşman saldırısı bekleyenlerin korkusudur...
Bir şehre kapanıp bütün ülkenin saldırısını bekleyen sarayın korkusudur bu. Her davranışın devlete yöneldiğini sanan paranoyak yöneticilerin korkusudur. Kültür korkusudur. Matbaadan, şiirden, resimden, felsefeden, hatta dinden korkmaktır bu. Korkunun sonucu yabancılaşmadır. Kavram kargaşası yaratarak temel kavramlardan uzaklaşma çabasıdır...
Temel kavramların onu bir hiçe indirgeyeceği korkusudur. Korku ortadan kalkarsa, postunu kaybedeceğinden korkan tekke şeyhinin korkusudur. Bunun için müeyyideler gevşektir; herkes korkmalıdır, ama ceza da uygulanmamalıdır. Müeyyideler hayatı zehir edecek kadar korkutmaladır, ama isyan ettirecek kadar kesin olmamalıdır...
Neyin ne olduğu, hangi suçun cezasının ne kadar olduğu bilinmemelidir. Fakat herkes, her an suç işlediğini hissetmelidir ki başkaldıramasın. Her zaman suç işlediği halde kendisine taviz verildiğini hissettiği için başı önünde dolaşır insanımız. Bizim "ilk günah"ımız budur. Cezalandırılmayan küçük günahların toplamı - hoşgörümüz de budur...
Ayrıca devlette aynı suçluluk duygusu içinde müeyyideleri uygulamaz. Bu bakımdan bağışlayıcıdır. Karşılıklı bir oyundur bu. Bağışlanmayan tek suç, bu oyunu fark etmek, bu oyuna karşı çıkmaktır. Gerçeği aramaktır...
Bilim bunun için tehlikelidir, deneme bunu için tehlikelidir, roman ve hikaye bunun için tehlikelidir. Belirli kalıplar içinde kalan şiir bunun için tehlikesizdir. Taklitçi olmayan Batıcılık bunun için tehlikelidir. Gerçeği arayan Doğu bunun için tehlikelidir..."
Bizim ilk günah'ımız belki de budur: Kapalı sistem yaratıklarının dış dünyaya karşı besledikleri korkudur. Yaşama korkusudur. Fütuhat ( Zaferler, fetihler ) da herkese ve herşeye boyun eğdirerek bu korkudan kurtulma çabasıdır.Dünyayı bir savaş alanına çevirdikten sonra, her yandan düşman saldırısı bekleyenlerin korkusudur...
Bir şehre kapanıp bütün ülkenin saldırısını bekleyen sarayın korkusudur bu. Her davranışın devlete yöneldiğini sanan paranoyak yöneticilerin korkusudur. Kültür korkusudur. Matbaadan, şiirden, resimden, felsefeden, hatta dinden korkmaktır bu. Korkunun sonucu yabancılaşmadır. Kavram kargaşası yaratarak temel kavramlardan uzaklaşma çabasıdır...
Temel kavramların onu bir hiçe indirgeyeceği korkusudur. Korku ortadan kalkarsa, postunu kaybedeceğinden korkan tekke şeyhinin korkusudur. Bunun için müeyyideler gevşektir; herkes korkmalıdır, ama ceza da uygulanmamalıdır. Müeyyideler hayatı zehir edecek kadar korkutmaladır, ama isyan ettirecek kadar kesin olmamalıdır...
Neyin ne olduğu, hangi suçun cezasının ne kadar olduğu bilinmemelidir. Fakat herkes, her an suç işlediğini hissetmelidir ki başkaldıramasın. Her zaman suç işlediği halde kendisine taviz verildiğini hissettiği için başı önünde dolaşır insanımız. Bizim "ilk günah"ımız budur. Cezalandırılmayan küçük günahların toplamı - hoşgörümüz de budur...
Ayrıca devlette aynı suçluluk duygusu içinde müeyyideleri uygulamaz. Bu bakımdan bağışlayıcıdır. Karşılıklı bir oyundur bu. Bağışlanmayan tek suç, bu oyunu fark etmek, bu oyuna karşı çıkmaktır. Gerçeği aramaktır...
Bilim bunun için tehlikelidir, deneme bunu için tehlikelidir, roman ve hikaye bunun için tehlikelidir. Belirli kalıplar içinde kalan şiir bunun için tehlikesizdir. Taklitçi olmayan Batıcılık bunun için tehlikelidir. Gerçeği arayan Doğu bunun için tehlikelidir..."