bir duraksama... Birkaç sözcük daha suskunluktan koparılan, yarım bir soluk, belki soluktan çok bir iç çekiş, bir başlangıç. Her zamanki gibi başlamak, yarı karanlıkta, el yordamıyla...
Usul usul ilerlemek sınır işaretleriyle kaplı kâğıtta, hüzünle tereddütle dolu, belirsiz pişmanlıklar, ansızın kabaran korkular, alabildiğine bastırılan duygular arasında... Uzaklardan yazmak. Kaçabildiğim kadar uzaklardan, şimdilik varabildiğim en uzaklardan ve dalaşmak...
Usul usul ilerlemek sınır işaretleriyle kaplı kâğıtta, hüzünle tereddütle dolu, belirsiz pişmanlıklar, ansızın kabaran korkular, alabildiğine bastırılan duygular arasında... Uzaklardan yazmak. Kaçabildiğim kadar uzaklardan, şimdilik varabildiğim en uzaklardan ve dalaşmak...
(Bir zamanlar birini sevmiştim. Kuşlar konuşurdu onunla. Şu pencereye sığınmış iki ıslak, üşümüş kumruya sorsam: Şimdi nerede o? Biri kuyruğumda, diğeri boğazımda der mi? Sonra biri öteki, ikisi de hiçbiri olur mu? Söyleyin bana, desem, nerede onun mezarı? Kanatlarımda. Kanatlarımda...)
Son kâğıt, son yazı'dan..