Bir kişiyi aklı başında ya da eli açık olmak için harcadığı güçten ötürü övmeye kalkışırsanız onu pek az sevindirmiş olursunuz. Tanrı vergisi yetileri için yaptınız mı bunu güller gibi açılır; bunların tam tersi, bir suçluya kusurunun yaradılışıyla bir ilgisi olmadığını, bunun nedeninin mutsuz bir takım rastlantılardan doğduğunu söylerseniz en yüce duygular besler size. Aslında doğuştan namuslu, kafası işleyen biri olmanın bir değeri yoktur. İçinden geldiği için birini öldürenle; bir rastlantıyla birini öldürmek arasında sorumluluk yönünde hiç bir ayrım olmadığı gibi. Ama bu düzenbazlar bağışlanmayı isterler, sorumsuzluğu… Aslında suçsuz olmalılar, yaradılışın bir nimeti olan erdemlerinden kuşkulanmamak gerekir, geçici bir mutsuzluktan doğan kusurları da sürekli olmamalı. Yargılamayla kesmek gerek ilişiği…
Bizden daha iyi kişilere daha az iç döktüğümüz çok doğrudur. Daha doğrusu onların topluluklarından kaçarız. Çokluk bize benzeyenlerle, bizim güçsüzlüklerimizi paylaşanlara dökeriz içimizi. Demek ne düzeltilmek ne de yola getirilmek dileğimiz var. İlkin gücümüzün yetmediğinden yargılanmamız gerekir. Yalnızca acınmakla yürekledirilmek isteriz. Kısacası artık suçsuz olmak isteriz, ama bunun için parmağımızı bile kımıldatmak gelmez içimizden. Ne yeterince hayâsızlık, ne de yeterince erdem. Ne kötülüğün gücü var bizde ne de iyiliğinki. Bilmem okudunuz mu Dante’yi? Gerçek mi? Öyleyse onun Tanrı’yla şeytan arasındaki savaşta iki yanı da tutmayan melekleri olduğunu bilirsiniz. Araf’a yerleşmiştir onları, bir çeşit avlu, cehennem avlusu.
Biz işte o avludayız sevgili dostum.