"Düşen yapraklar acıtsa da ağacın canını, onlar yerlerine yapışmaz ki! Yaralar alınmamış gibi yapılmaz ki!."
"Bu sistem benim o küçük, eski kalbimi bozuyor."
"Hayatlar evler gibi olabilse keşke. Kapısına kilit vurup biraz dışarı çıkabilseniz. Selam veren tanıdıklara, kusura bakmayın ben bir süreliğine ben değilim, kendim de. tatildeyim" diyebilseniz."
"Sen olarak yaşamanın ne olduğunu onlar nereden bilecek ki?"
"Hayatın da bir kuramı var. Çünkü yüz bile yorulur üzülmekten. Sıkılır kendinden insan."
"Vitesi başa alıp kendine yuvarlanmak, etin o hastalıklı yumuşak kıvamı alıncaya dek durmak, sesli mi içinden mi konuştuğunu unutana kadar yalnız kalmak, git gide 'zaten insanlarla bir arada olmanın saçma olduğu' kanısına kapılmak, derken ipin ucunu kaçırmak..."
"Sen bir kayalıksın. Sen, kendin için sonsuzsun. Sen, sonuna kadar beraber yaşamaya, katlanmaya, taşımaya mecbur olduğunsun. Geri kalan her şey sana vurup vurup köpükleri sönen dalgalar yalnızca."
"Çocuk kalalım ya da hepimizin içine bir çocuk var hamaseti değil; büyümeye öfkelendiğimden ya da bunu sevmediğimden bile değil. Beni kızdıran, büyümeye, büyümüş olanlar tarafından iliştirilmiş, yakıştırılmış olanlardı. Kötü olan, senden geride bırakmanı, terk etmeni istediklerindi."
"Ama herhalde bütün çocukların büyümesinin sebebi, yaptıkları kaçış planında bir eksik olmasıdır."
"Yaz, fazla şımartılmıştır, fazla havalı. Beden kusurlarını göstermeye zorlayıp yorar insanı. Bedenlerin mevsimidir yaz; yani sükseli bir kimse değilsen bitiktir işin.
Bahar tehlikelidir. İnsana olmayacak işler yaptırdığı gibi çabucak kaçtığı için suçu hiçbir zaman ispatlanamamıştır. Tekin değildir yani.
Sonbahar başlangıç ve sondur. Niyeyse hep bir şeye karar vermelisindir sonbaharda...
Mevsimlerin en merhametlisidir kış. Evin mevsimi, sarılmanın, sarınmanın, sarmalanmanın. Uzun çayların, derinlemesine yemeklerin, etraflıca içmelerin mevsimi...Karşılaşmaların değil buluşmaların... Sıcak olan her şeye doğru neşeyle yönelmenin, böylece beraber ılımanın..."
"Minnacık hayatların kendini pek orijinal sanan insanları, pek zekice sandıkları konuşmalarıyla iyice sürdürüyorlar günü."
"İnsanlar en çok hayallerini gerçekleştirmiş olanlardan bahsederler. Onlara yapamadıklarını hatırlattıkları için de en çok onlardan korkarlar, en çok onları caydırmaya uğraşırlar."
"Belki de insanlar her şey bittikten sonra ya da öyle hissettikleri yaştan sonra yaşamaya başlıyorlar."
"Bir ülkeyi anlamak, ancak kadınlarını anlayınca mümkün oluyor."
"Olsa olsa en sıkıcısı gülün hayatıdır. Öyle dur, sessiz ve dik, bir klişe olarak elden ele azal, hiç istifii bozmadan ifade et, durmadan poz vererek ifade et. Hiç konuşmadan, hiç konuşmadığı için aşık olunan kadınlar gibi yalan. Cümlesi bittiğinde unutulan zavallı bir aktristtir gül, kısa gösterisi bittiğinde sahneden apar topar çıkıveren. Ölüsü bir hatıra olarak lüzumundan fazla saklanan ekseriyetle."
"Hep sıkıldım sevelim-sevilelim teranesinden. Sanki o kadar kolaymış gibi, o kadar pürüzsüz, o kadar şipşak oluveren bir şeymiş gibi sevmek. Öyle değil işte. Birini içine almak, ona orada yer açmak, gövdeyi, hayatı düpedüz yeniden düzenleyen, kesip biçen bir şey. Hadi bunu becerdin diyelim. Ya o gidince? Onun için onca zahmetle açtığın yerdeki boşluğa kim ne yapacak? Sevelim-sevilelim deyiverenler sanki bunları yaşamayan kişiler gibi."
"Biriktirdiklerini sürüklerken insan hareket edemeyecek kadar ağırlaşıyor. "
Ece Temelkuran - İÇeriden Kıyıdan Konuşmalar
"Bu sistem benim o küçük, eski kalbimi bozuyor."
"Hayatlar evler gibi olabilse keşke. Kapısına kilit vurup biraz dışarı çıkabilseniz. Selam veren tanıdıklara, kusura bakmayın ben bir süreliğine ben değilim, kendim de. tatildeyim" diyebilseniz."
"Sen olarak yaşamanın ne olduğunu onlar nereden bilecek ki?"
"Hayatın da bir kuramı var. Çünkü yüz bile yorulur üzülmekten. Sıkılır kendinden insan."
"Vitesi başa alıp kendine yuvarlanmak, etin o hastalıklı yumuşak kıvamı alıncaya dek durmak, sesli mi içinden mi konuştuğunu unutana kadar yalnız kalmak, git gide 'zaten insanlarla bir arada olmanın saçma olduğu' kanısına kapılmak, derken ipin ucunu kaçırmak..."
"Sen bir kayalıksın. Sen, kendin için sonsuzsun. Sen, sonuna kadar beraber yaşamaya, katlanmaya, taşımaya mecbur olduğunsun. Geri kalan her şey sana vurup vurup köpükleri sönen dalgalar yalnızca."
"Çocuk kalalım ya da hepimizin içine bir çocuk var hamaseti değil; büyümeye öfkelendiğimden ya da bunu sevmediğimden bile değil. Beni kızdıran, büyümeye, büyümüş olanlar tarafından iliştirilmiş, yakıştırılmış olanlardı. Kötü olan, senden geride bırakmanı, terk etmeni istediklerindi."
"Ama herhalde bütün çocukların büyümesinin sebebi, yaptıkları kaçış planında bir eksik olmasıdır."
"Yaz, fazla şımartılmıştır, fazla havalı. Beden kusurlarını göstermeye zorlayıp yorar insanı. Bedenlerin mevsimidir yaz; yani sükseli bir kimse değilsen bitiktir işin.
Bahar tehlikelidir. İnsana olmayacak işler yaptırdığı gibi çabucak kaçtığı için suçu hiçbir zaman ispatlanamamıştır. Tekin değildir yani.
Sonbahar başlangıç ve sondur. Niyeyse hep bir şeye karar vermelisindir sonbaharda...
Mevsimlerin en merhametlisidir kış. Evin mevsimi, sarılmanın, sarınmanın, sarmalanmanın. Uzun çayların, derinlemesine yemeklerin, etraflıca içmelerin mevsimi...Karşılaşmaların değil buluşmaların... Sıcak olan her şeye doğru neşeyle yönelmenin, böylece beraber ılımanın..."
"Minnacık hayatların kendini pek orijinal sanan insanları, pek zekice sandıkları konuşmalarıyla iyice sürdürüyorlar günü."
"İnsanlar en çok hayallerini gerçekleştirmiş olanlardan bahsederler. Onlara yapamadıklarını hatırlattıkları için de en çok onlardan korkarlar, en çok onları caydırmaya uğraşırlar."
"Belki de insanlar her şey bittikten sonra ya da öyle hissettikleri yaştan sonra yaşamaya başlıyorlar."
"Bir ülkeyi anlamak, ancak kadınlarını anlayınca mümkün oluyor."
"Olsa olsa en sıkıcısı gülün hayatıdır. Öyle dur, sessiz ve dik, bir klişe olarak elden ele azal, hiç istifii bozmadan ifade et, durmadan poz vererek ifade et. Hiç konuşmadan, hiç konuşmadığı için aşık olunan kadınlar gibi yalan. Cümlesi bittiğinde unutulan zavallı bir aktristtir gül, kısa gösterisi bittiğinde sahneden apar topar çıkıveren. Ölüsü bir hatıra olarak lüzumundan fazla saklanan ekseriyetle."
"Hep sıkıldım sevelim-sevilelim teranesinden. Sanki o kadar kolaymış gibi, o kadar pürüzsüz, o kadar şipşak oluveren bir şeymiş gibi sevmek. Öyle değil işte. Birini içine almak, ona orada yer açmak, gövdeyi, hayatı düpedüz yeniden düzenleyen, kesip biçen bir şey. Hadi bunu becerdin diyelim. Ya o gidince? Onun için onca zahmetle açtığın yerdeki boşluğa kim ne yapacak? Sevelim-sevilelim deyiverenler sanki bunları yaşamayan kişiler gibi."
"Biriktirdiklerini sürüklerken insan hareket edemeyecek kadar ağırlaşıyor. "
Ece Temelkuran - İÇeriden Kıyıdan Konuşmalar