Son günlerde iyi uyuyamıyorum ama sözünü etmek istediğim bu değil tam olarak. Uykuya daldığımı sandığım anda olan bir şey. “Uykuya daldığımı sandığım,” diyorum çünkü aynen öyle. Son zamanlarda giderek daha sık, uyuduğumu hissediyorum ama düşümde odamı görüyorum, uyuduğumu düşlüyorum ve her şey yatağa girmeden önce bıraktığım gibi. Yerdeki gazete, komodinin üstündeki boş bira şişesi, çanağının içinde dönüp duran tek balığım, saçım kadar bana özel olan bazı şeyler. Ve birçok kez uykuda değilken, yatağa uzanmış, duvarlara bakıp uykuyu beklerken acaba gerçekten uyanık mıyım yoksa uyuyor ve odamın rüyasını mı görüyorum, diye düşünürüm.
(…)
Ama yalnızken ve kendimi bir tek duvarla, nefes almakla, tarihle, kendi sonumla kıyaslayabildiğimde bazı tuhaf şeyler olmaya başlıyor. Anlaşılan ben zayıf bir adamım, incil’i denedim, filozofları, şairleri, ama bir şekilde hepsi hedefi şaşırmışlardı. Tamamen başka bir şeyden söz ediyorlardı. Ben de okumayı kestim uzun süre önce. içki, kumar ve seks biraz işe yarıyordu ve bu yaşantımda cemiyetin, şehrin, ülkenin herhangi bir ferdi gibiydim; ancak tek fark, benim “başarmak” isteği duymamamdı. Bir aile istemiyordum, ev istemiyordum, saygın bir iş istemiyordum. Böyleydim işte: entelektüel değilim, sanatçı değilim, alelade bir insanı kurtaran köklerden de yoksunum. Arada derede kalmış bir şey gibiyim ve sanırım bu da deliliğin başlangıcıdır.
(…)
Neyse, bugüne dönelim. Sabahları kalktığımda vücudumda izler oluyor, mavi çürükler. Özellikle izlediğim bir battaniye var. Bu battaniye ben uyurken canıma okuyor. Uyanıyorum ve bazen battaniye boğazıma sarılmış oluyor, zor nefes alıyorum. Hep aynı battaniye. Ama ben bir şey yokmuş gibi davranıyorum. Bir bira açıyor, yanş bültenini alıp başparmağımla aralıyor, yağmur yağabilir mi diye pencereden bakıp her şeyi unutmaya çalışıyorum. Beladan uzak ve rahat yaşamak istiyorum sadece. Yorgunum. Bir şeyler hayal etmek veya uydurmak istemiyorum. Ama o gece tekrar uyuz etti beni battaniye. Yılan gibi hareket ediyor. Türlü biçimlere giriyor. Yatağın üstünde açık ve düz olarak durmayı reddediyor. Ertesi gece de aynı. Kanapenin önüne, yere fırlatıyorum. Sonra kımıldadığım görüyorum. Başımı yana çevirdiğim anda kımıldadığını görüyorum, inanılmaz bir hızla. Ayağa kalkıp bütün ışıklan yakıyorum ve gazeteyi alıp okumaya başlıyorum, ne olursa olsun, son modalar, kekliği nasıl pişirirsiniz, bahçelerde bürüyen yabani otlardan nasıl kurtulursunuz; editöre mektuplar, politik sütunlar, küçük ilanlar, ölüm ilanları ve gerisi. Bu arada battaniye kımıldamıyor ve ben 3-4 bira içiyorum, bazen gün işiyor ve uyumak kolaylaşıyor. Geçen gece olan oldu. Veya akşamüstü başladı. Uykusuz olduğum için akşamüstü dört gibi yatağa girdim ve uyandığımda veya odamı düşlediğimde, karanlıktı ve battaniye boğazıma sarılmıştı, beklenen anın bu olduğuna karar vermişti! Bu işin gizlisi saklısı yoktu artık! Beni haklamaya kararlıydı ve güçlüydü, veya ben güçsüzdüm, düşte gibi, ve nefesimi kesmesini önlemek için tüm gücümü sarfetmek zorunda kaldım, ama üstümdeydi yine de, küçük ama güçlü ataklar yapıp beni hazırlıksız yakalamaya çalışıyordu. Alnımdan ter akmaya başlamıştı. Kim inanırdı böyle bir şeye? Böylesine lanet bir şeye kim, nasıl inanırdı? Canlanıp beni boğmaya teşebbüs eden bir battaniye? Hiçbir şey ilk kez yaşanmadan inanılır olamaz — atom bombası veya Ruslar’ın uzaya insan yollaması veya Tann’nın dünyaya inip kendi yarattığı insanlar tarafından çarmıha gerilmesi. Gelmekte olan şeylere kim inanır? Son ateş zerresine? Uzay gemisindeki 8-10 kadın ve erkek, Nuh’un yeni gemisi, insanlığın yorgun tohumunu başka bir gezegene ekmek? Ve bu battaniyenin beni öldürmeye çalıştığına inanacak adam veya kadın nerde? Bir tek kişi yok, lanet olsun! Bu da işleri büsbütün zorlaştırıyordu bir şekilde. Kitlelerin hakkımda ne düşündüğü konusunda çok az bir hassasiyetim olmasına rağmen, onların battaniye gerçeğini idrak etmesini istiyordum. Tuhaf mı? Nedendi bu? Ve tuhaftır; sık sık intihar düşünmeme rağmen, battaniyenin bana yardım etmeye çalışması mücadele etmeme neden oluyordu.
Charles Bukowski – Büyük Zen Düğünü
Metis Yayınları, (Çv. Avi Pardo) sf.37-38-40-41
Charles Bukowski – Büyük Zen Düğünü
Metis Yayınları, (Çv. Avi Pardo) sf.37-38-40-41