-sosyal devlet dedikleri, bana kalırsa Gestapo düzeninden başka bir şey olmayan sistemleri, sokakta biri düştüğünde ambulans gelene kadar, yerde yatanın kendileri olmadığı için şükretmelerinden ibarettir.
-ahlak çoğunluğun görüşüdür, toplumsal sözleşmedir derler. ve geceleri o çoğunluk yoktur.
-birisinin ağzından çıkan, üç yüz kilometre uzakta doğmuş başka birine hiçbir anlam ifade etmeyen kelimeler dünyayı yönetiyordu.
-dile getirilmeyen nefretten büyüğü yoktur. dile getirilmeyen aşk gibisi yoktur. bu dünyada en gerçek akdeniz erkekleri, dillerinden zerre kadar anlamadıkları kuzey kadınlarıyla yaşar. tek bir kelime yoktur arada. tek bir uluslararası yazısız anlaşmalardan akan işaretleşme yoktur. tek diyalog bedenler arası kurulandır.sertleşmiş göğüs uçları ve benzer belirtiler yalan söylenmesini engeller... konuşarak bir yere varılamaz.
-dünyada iki ırk vardır. dolandırılanlar ve tecavüz edenler. beyazlar dolandırılır. onun dışındaki renklerinse ırzına geçilir aynı beyazlar tarafından. böylesine bir döviz ya da yerel para alımında gerçekleştirilen küçük boyutlu dolandırıcılık, o ülkenin kadınlarından yeraltı ve yerüstü zenginliklerine kadar her şeyine sahip beyazların göz yummak zorunda kaldıkları bir durumdur. sosyal patlamayı engelleyici bir görevi vardır. beyaz adamı tecavüz edilenler için uydurduğu başka bir katlanma yoludur. geri kalmaya mahkum olan bir ülkenin insanı, beyazdan çarptığı parayla yetinir. sokakta uyumasının, kız kardeşini satmasının, şehrin beyaz semtlerine adım atamamasının bedelidir bu. uygarlığa köle olmanın maaşıdır. kuzey avrupa politikacılarının övdüğü sosyal adalettir. ve dolayısıyla turizmi üçüncü dünya ülkelerine bırakmıştır medeniyet. ırzına geçtiği halklara karşılığını verebilmek için. böylece rahat uyurlar geceleri. vicdanları zencilerden, kızılderililerden, uzakdoğululardan, araplardan korunur böylece. bu ufak kazıklanmalar bir zırhtır yüzyılın imparatorlarının vicdanlarına.
-gözlerinde bir hırs yatıyordu. dünyanın anasını düzme hırsı. atalarının belirsizliği, avrupalıların kendilerine yüzyıllar boyunca çektirdiği acılar bir katiller sürüsü yaratmıştı. gözlerinde daha çok işkence, tecavüz edebilecek, öldürebilecek bakışlar vardı. o an, zencilerden farklı olduklarını anladım. siyah adam kaderine boyun eğmiş beklerken çekik gözlü, esmer adamlar dünyanın bir bölümünün sahip olduğu zenginliklerden haberdar ve bunların hiçbirinden payını alamadığı için de kızgındı. sakatlanmış atalarına, acımasız avrupa'ya kızgınlardı. ve intikam planları yapıyorlardı.
-eski bir faşistin dediği gibi, "bir hamal ya da profesör. çok şey fark eder! kırk hamal ya da kırk profesör. ne fark eder!"
-birini kandırmanın en iyi yolu ayrıntılardır. tabii bu ayrıntıların sayısı arttıkça, daha sonra hatırlanması gerekenlerin de sayısı artar. ama birine bir hikaye ancak bütün ayrıntılarıyla anlatılmalı, yoksa inanmaz.
-kinyas cipte yarı baygın yatarken miguel'in hediyesi olan bir şişe JB'yi paylaştık polislerle. açgözlü diyemeyeceğim onlar için. ya da fırsat düşkünü. sadece resmi sıfatları sayesinde gelişmiş bir yan sektör...
-meksika denilen ülkenin seçimle işbaşına gelmiş devlet başkanını öldüreceğim. öğrensinler hayatta hiçbir şeyin seçilemeyeceğini...
-"eğer gerçekten inansaydı yazdıklarına, çoktan intihar etmiş olurdu. scatologie taraftarları bile okunduktan sonra hazımsızlık yapabilir bu kitap!"
-katilin kurbanını öldürmesi değil, kafasını kesip kesmediği hatırlanır.
-"burjuva ilk gelen olmaktan utanç duyar! bir davete ilk gelen olmak kadar çirkin bir şey yoktur."
-söylenen her lafı duymalıyım. işte böyle psikolojik bir halden kaynaklanıyor devletin, insanlarını dosyalama sistemine başvurması diye düşünüyorum. devletten habersiz hiçbir iş yapılmamalı! onun anlayamayacağı kelimeler çıkmamalı yurttaşlarının ağzından. devlet beş yaşında bir çocuk gibi. onun seviyesinde konuşulmazsa, büyükler gezmeye giderken yanlarına almazsa ağlamaya, kırıp dökmeye başlıyor.
-dünyanın en eski mesleği fahişelikse, dünyanın en eski hayal kırıklığı da aşktı...
-yarın, bugünü yaşanabilir hale getiriyordu. kendimizi bir binanın tepesinden hep beraber boşluğa bırakmayışımızın tek nedeni yarındı! lotonun çıkma ihtimalini, aşık olunacak insanla tanışma ihtimalini, sonsuz mutluluk ihtimalini içinde barındıran o sihirli bir sözcük: yarın.
-soyluluk sadece şatolarda yaşamak değildi. işte buydu! sormamak. sadece anlatılmak isteneni dinleyecek kadar meraka sahip olmak...
-ahlak çoğunluğun görüşüdür, toplumsal sözleşmedir derler. ve geceleri o çoğunluk yoktur.
-birisinin ağzından çıkan, üç yüz kilometre uzakta doğmuş başka birine hiçbir anlam ifade etmeyen kelimeler dünyayı yönetiyordu.
-dile getirilmeyen nefretten büyüğü yoktur. dile getirilmeyen aşk gibisi yoktur. bu dünyada en gerçek akdeniz erkekleri, dillerinden zerre kadar anlamadıkları kuzey kadınlarıyla yaşar. tek bir kelime yoktur arada. tek bir uluslararası yazısız anlaşmalardan akan işaretleşme yoktur. tek diyalog bedenler arası kurulandır.sertleşmiş göğüs uçları ve benzer belirtiler yalan söylenmesini engeller... konuşarak bir yere varılamaz.
-dünyada iki ırk vardır. dolandırılanlar ve tecavüz edenler. beyazlar dolandırılır. onun dışındaki renklerinse ırzına geçilir aynı beyazlar tarafından. böylesine bir döviz ya da yerel para alımında gerçekleştirilen küçük boyutlu dolandırıcılık, o ülkenin kadınlarından yeraltı ve yerüstü zenginliklerine kadar her şeyine sahip beyazların göz yummak zorunda kaldıkları bir durumdur. sosyal patlamayı engelleyici bir görevi vardır. beyaz adamı tecavüz edilenler için uydurduğu başka bir katlanma yoludur. geri kalmaya mahkum olan bir ülkenin insanı, beyazdan çarptığı parayla yetinir. sokakta uyumasının, kız kardeşini satmasının, şehrin beyaz semtlerine adım atamamasının bedelidir bu. uygarlığa köle olmanın maaşıdır. kuzey avrupa politikacılarının övdüğü sosyal adalettir. ve dolayısıyla turizmi üçüncü dünya ülkelerine bırakmıştır medeniyet. ırzına geçtiği halklara karşılığını verebilmek için. böylece rahat uyurlar geceleri. vicdanları zencilerden, kızılderililerden, uzakdoğululardan, araplardan korunur böylece. bu ufak kazıklanmalar bir zırhtır yüzyılın imparatorlarının vicdanlarına.
-gözlerinde bir hırs yatıyordu. dünyanın anasını düzme hırsı. atalarının belirsizliği, avrupalıların kendilerine yüzyıllar boyunca çektirdiği acılar bir katiller sürüsü yaratmıştı. gözlerinde daha çok işkence, tecavüz edebilecek, öldürebilecek bakışlar vardı. o an, zencilerden farklı olduklarını anladım. siyah adam kaderine boyun eğmiş beklerken çekik gözlü, esmer adamlar dünyanın bir bölümünün sahip olduğu zenginliklerden haberdar ve bunların hiçbirinden payını alamadığı için de kızgındı. sakatlanmış atalarına, acımasız avrupa'ya kızgınlardı. ve intikam planları yapıyorlardı.
-eski bir faşistin dediği gibi, "bir hamal ya da profesör. çok şey fark eder! kırk hamal ya da kırk profesör. ne fark eder!"
-birini kandırmanın en iyi yolu ayrıntılardır. tabii bu ayrıntıların sayısı arttıkça, daha sonra hatırlanması gerekenlerin de sayısı artar. ama birine bir hikaye ancak bütün ayrıntılarıyla anlatılmalı, yoksa inanmaz.
-kinyas cipte yarı baygın yatarken miguel'in hediyesi olan bir şişe JB'yi paylaştık polislerle. açgözlü diyemeyeceğim onlar için. ya da fırsat düşkünü. sadece resmi sıfatları sayesinde gelişmiş bir yan sektör...
-meksika denilen ülkenin seçimle işbaşına gelmiş devlet başkanını öldüreceğim. öğrensinler hayatta hiçbir şeyin seçilemeyeceğini...
-"eğer gerçekten inansaydı yazdıklarına, çoktan intihar etmiş olurdu. scatologie taraftarları bile okunduktan sonra hazımsızlık yapabilir bu kitap!"
-katilin kurbanını öldürmesi değil, kafasını kesip kesmediği hatırlanır.
-"burjuva ilk gelen olmaktan utanç duyar! bir davete ilk gelen olmak kadar çirkin bir şey yoktur."
-söylenen her lafı duymalıyım. işte böyle psikolojik bir halden kaynaklanıyor devletin, insanlarını dosyalama sistemine başvurması diye düşünüyorum. devletten habersiz hiçbir iş yapılmamalı! onun anlayamayacağı kelimeler çıkmamalı yurttaşlarının ağzından. devlet beş yaşında bir çocuk gibi. onun seviyesinde konuşulmazsa, büyükler gezmeye giderken yanlarına almazsa ağlamaya, kırıp dökmeye başlıyor.
-dünyanın en eski mesleği fahişelikse, dünyanın en eski hayal kırıklığı da aşktı...
-yarın, bugünü yaşanabilir hale getiriyordu. kendimizi bir binanın tepesinden hep beraber boşluğa bırakmayışımızın tek nedeni yarındı! lotonun çıkma ihtimalini, aşık olunacak insanla tanışma ihtimalini, sonsuz mutluluk ihtimalini içinde barındıran o sihirli bir sözcük: yarın.
-soyluluk sadece şatolarda yaşamak değildi. işte buydu! sormamak. sadece anlatılmak isteneni dinleyecek kadar meraka sahip olmak...