.

.
Üç çeşit meslek varmış : mühendislik,doktorluk,bir de hukukçuluk.Ben ressam olmak istiyordum.Babam böyle bir meslek olmadığını söyledi.Prens Paradoks'tan bahsetsem kim bilir ne der? Belki şimdi sizin yanınızda Dorian Gray'lik yaparım bir süre. Sonra beni Lord Henry'liğe terfi ettirirsiniz. Masrafı neyse veririm. Fakat bir sıfatla başlamak istiyorum. Bu çocuk ilerde büyük adam olacak gibi ne olduğu belirsiz bir tanımla değil..

Tutunamayanlar / Oğuz Atay

21 Oca 2012

Ben deliyim sen de benim cinnetimsin.




+Senin varlığının amacı nedir?
-Hissetmek.
+ Bunu hiç yapmadığın için ne anlama geldiğini bilemezsin ama nefes almak kadar gerekli bir şey.Onsuz, aşksız öfke ve acı olmadan nefes almak bir saatin tik-taklarından farksızdır.(Equilibrium / İsyan)


Ben neden benim de başka biri değilim ? ( Mr. Nobody / Bay Hiçkimse )

Gerçekten deli olsaydım ne güzel olurdu .. Bu bütün işlerimin yolunda olduğu anlamına gelirdi  ( Twelve Monkeys / 12 Maymun)

Tanrım! Değiştirebileceğim şeyler için değiştirme cesareti ver, değiştiremeyeceğim şeyler için ise kabullenme gücü.. Ve bu ikisi arasındaki farkı anlayabilmek için de bilgelik ver… ( Mr. Brooks)

Ben herkese güvenirim, sadece içlerindeki şeytana güvenmem.( The Italian Job / İtalyan İşi )

Adım Dalton Russell söylediklerimi çok iyi dinleyin çünkü kelimeleri özenle seçer ve asla tekrar etmem.
Size adımı söyledim bu kim olduğum sorusunun cevabı. Neresi pekala bir hapishane hücresi olarak tanımlanabilir ama bir hücreye tıkılmak ile hapis yatıyor olmak arasında büyük fark var. Ne’nin yanıtı kolay bir süre once mükemmel bir banka soygunu planladım ve bunu uyguladım bu aynı zamanda ne zaman sorusunun cevabı. Nedene gelince bildik mali gerekçelerin ötesinde son derece basit çünkü ; bunu yapabiliyorum geriye sadece Nasıl sorusu kalıyor.İşte orası şairin de söylediği şekilde….(Inside Man / İçerideki Adam)

Güzellik çekici bir ölüm çağrısı ve ben sirenlerinin tatlı sesine müptelayım.
Tatlının bittiği yerde acı başlıyor. Ve acının bittiği yerde tatlı. O yüzden sen ve ben uyuşturucuyu seviyoruz.
Ve yine bu yüzden tabloyu geri veremem. Şimdi, lütfen, bana çakmağı uzat. ( RocknRolla )

İtalya’da 30 yıl boyunca Borjiyalar vardı. Yani savaş kıyım, cinayet… Ama Michelangelo, Leonardo ve Rönesans aynı dönemde var oldular. Oysa İsviçre’de kardeşlik, 500 yıllık demokrasi ve barış vardı. Ama ne yaratabildiler? Sadece guguklu saat! ( The Third Man / Üçüncü Adam (1949) )

Olduğum söylenen kişi ile olduğumu bildiğim kişi arasındaki bir savaşın ortasında gibiyim. ( Unknown / Kimliksiz )

Biri sana bir kere “at” derse burnuna yumruğu indir,  biri sana ikinci kere “at” derse ona “pislik” de, ama biri sana üçüncü kere “at” derse, belki de gidip eyer almanın vakti gelmiş demektir.( Lucky Number Slevin / Şanslı Slevin )

+Onlar gibi davranmayı öğrenmedikçe, onları asla yenemeyiz.
-Biz hep onlar gibi davranıyoruz. Ne yani, bu kan davası Filistinliler’in icadı mı sence? O topraklara nasıl hâkim olduk dersin? Kibarlıkla mı? ( Munich)

Bize göre başka türlü yaşamak salaklıktı. Bize göre boktan işlerde çalışıp maaşa talim eden, metroya binip faturalar için endişelenen örnek vatandaşlar yaşamıyorlardı…Onlar salaktı, korkaklardı. Bir şey istediğimizde, gidip alırdık.( Goodfellas / Sıkı Dostlar )

    ” Hani bazen boşluğa düşermiş gibi hissedersin ya. Ama aslında olduğun yerde duruyorsundur. Hani bazen ensendeki tüyler kalkar ya ve kollarındaki küçükü tüylerde. İşte bunu onlar yapıyor. Kızdıkları zaman bizi ürpertiyorlar. “
 Ölü insanlar görüyorum ölü olduklarını bilmiyorlar. “ ( The Sixth Sense / Altıncı His )

Merhaba Paul. Mükemmel derecede sağlıklı, akıl sağlılığı yerinde orta sınıf bir erkeksin, gene de geçen ay bileğini kestin. Kendini kesme nedenin gerçekten ölmek istemen miydi yoksa sadece biraz dikkat çekmek mi istedin? Bu gece bunu bana göstereceksin. İronik olan şu; ölmek istiyorsan olduğun yerde kalman yeterli, ama yaşamak istiyorsan kendini tekrar kesmen gerekecek. Jilet tellerin arasından kapıya giden yolu bul ama acele et. Saat 3:00’te kapı kilitlenecek ve sonra, bu oda senin mezarın olacak. Hayatta kalmak uğruna ne kadar kan akıtabilirsin? ( Saw / Testere)

Anlatman için peşinden koşarlar ama söylediğin anda gözlerinde bir hiç olursun, bir hiç. Sır hiç kimseyi etilemez ama kullandığım hile herşeydir. ( The Prestige / Prestij )

It Can’t Rain All The Time.. / Yağmur her zaman yağmaz. (The Crow)

Geri döndüğümde başka birinin giysilerini
taşıyor olacağım. Başka birinin ismini. Gelişim beklenmedik bir şekilde olacak.
Ve sen inanılmaz gözlerle bana bakıp, sen o
değilsin diyeceksin. Sana bazı işaretler
göstereceğim ve bana inanacaksın. Sana
bahçendeki limon ağacından söz edeceğim.
ay ışığıyla aydınlanan küçük pencerenden.
Sonra vücudu ve aşkın işaretlerini göreceksin. Ürpertiler içinde yukarı odamıza
çıkarken de bir kucaklaşmayla diğeri arasında, sana yolculuğumuzu anlatacağım.
Bütün gece boyunca ve ardından gelen bütün
geceler boyunca. Bir kucaklaşmayla diğeri arasında, aşkın feryatları arasında sana bütün insanların bitmeyen öyküsünü anlatacağım.( To Vlemma tou Odyssea / Ulysses’ Gaze / Ulysses’in Bakışı )

İstasyona gidip bir bilet alabilir, sonra trene atlayıp, bambaşka bir yere gidebilirdim. İçimden geçtiğim tüm o şehirleri, rayların cızırtısı eşliğinde izleyebilirdim. Bir yerlerde bir ev tutup, önyargılı bir toplum ve bize biçilmiş rollerin uzağında, yeni bir hayata başlayabilirdim. Belki de şansım yaver gidip,yeni insanlarla tanışabilirdim. konuşacak yeni insanlarla… Tatmin edici bir maaş alıp, üstüme başıma pahalı kıyafetler çekebilirdim. Belki orada bir kızla tanışırdım; birbirimizi seveceğimiz bir kızla. Birlikte bolca zaman geçirebilirdik; sadece ikimiz… Geç vakte kadar yataktan çıkmadan,geri kalan her şeyi unutarak, anladığımız dilden konuşabilirdik. Belki kavga eder, sonra çözerdik.konuşup anlaşıp, yolumuza devam ederdik. Deniz kenarına arabamızla gider, kendimize bir ev alır, çocuk yapardık. Sevimli, sağlıklı çocuklar… Onları çok severdim. onlara bir yuva ve baba sıcaklığı sağlardım. Muhtemelen gecenin bir yarısı uyanıp, seçimlerimi ve aşkımı sorgulardım. Kör karanlıkta sokakta biraz yürür,geçen arabalara bakar,yapayalnız halimle soğuğu iliklerimde hissederdim. Sonra yatağıma döner, ona sarılır, hem kendimden hem de karanlıklarımdan tiksinirdim. Sonra sisin ardında bir şey görürdüm.geldiğim yeri özlerdim. Doğduğum yeri,memleketimi… Belki hayatımı orada sonlandıracağım. Belki benim seçimim budur. Belki hiçbir yere gitmeyeceğim, burada kalacağım… İşte benim seçimim bu, seçimim bu…( Farväl Falkenberg / Falkenberg Farewell )

Hayatta önemi olan yalnızca dört soru vardır, Don Octavio.
Kutsal olan nedir? Ruh neden oluşmuştur? Uğruna yaşamaya değer ne var?
Ve uğruna ölmeye değer ne var? Her birine cevap aynıdır.
Yalnızca aşk.( Don Juan DeMarco)

Bilmece… Tek bilmece zamandır.( El-Haimoune / Çöl Gezginleri )

    Anıların son kullanma tarihi var mıdır ? Hatıralar kutulansaydı onlarında son kullanma tarihi olur muydu? Eğer öyleyse asırlar boyu bozulmamalarını isterdim.”
Bazen aşk ‘ta çok talihsiziz. Ben böyle olduğumda koşarım .Koştuğun zaman vücudun su kaybeder.Geriye göz yaşları için su kalmaz .( Chung Hing Sam Lam / Chungking Express )

En ağırı da şudur ki, biri hakkınızda bir fikre kapılınca onu tersine inandırmanız imkansızdır.( Capote )

Anılar gidince ruh da gider. O zaman benden geriye hiçbişey kalmaz.( A Walk to Remember / Uzaktaki Anılar)

En güzel deniz henüz gidilmemiş olandır. En güzel çocuk henüz büyümedi. En güzel günlerimiz henüz yaşamadıklarımız. Ve sana söylemek istediğim en güzel söz, henüz söylememiş olduğum sözdür. ( Vaniglia E Cioccolato / Vanilya Ve Çikolata )

Ben buydum, buyum ve bu olacağım. Hiçbir ölümlü maskemi değiştiremez.( Copying Beethoven / Beethoven’ı Anlamak)