.

.
Üç çeşit meslek varmış : mühendislik,doktorluk,bir de hukukçuluk.Ben ressam olmak istiyordum.Babam böyle bir meslek olmadığını söyledi.Prens Paradoks'tan bahsetsem kim bilir ne der? Belki şimdi sizin yanınızda Dorian Gray'lik yaparım bir süre. Sonra beni Lord Henry'liğe terfi ettirirsiniz. Masrafı neyse veririm. Fakat bir sıfatla başlamak istiyorum. Bu çocuk ilerde büyük adam olacak gibi ne olduğu belirsiz bir tanımla değil..

Tutunamayanlar / Oğuz Atay

28 Şub 2012

9 Nisan



Can sıkıcı hesaptan kurtulmak için bugün daireye gitmedim. İsa da bir yerde marangozluğu bırakmış. Çalışmak nedir bilmeyen hayvanların bile karınlarını doyurduğunu ileri sürüyor. Hava soğuk: yataktan çıkmıyorum. Defterim kucağımda yazıyorum.

İçinden çıkamadığım bazı konuları düşünmeyi bıraktım: Hastalığım ve Günseli gibi. Dün gece Almanca bir şiirin İngilizce’ye tercümesini okuyordum: bu çevrilmiş şiirler, benim sezgilerimi doğruluyor. Bir de İngilizce’den Türkçe’ye çevrilirse kim bilir nasıl olur? Şiir, Rilke’nin. “Rilke” demekten hoşlanmıyorum; sanki onu çok iyi tanıyormuşum da, ondan böyle konuşuyormuşum gibi geliyor. Rainer Maria Rilke: daha güzel ve insana yerini bildiriyor.

Şimdi, matematik cüretle
hiç duyulmamış köprülerin kemerlerini inşa edeceksin.
Mucize, yalnız tehlikenin
anlatılmaz sürekliliğinde değildir

Ne yazık! Daha önce yazdıklarımı bu şiiri okuduktan sonra uydurduğuma inanacaklar. Sezgilerini nasıl ispatlayabilir insan? Sonradan uydurdun derler. Bu “diyenler” olmasa, belki birşeyler yapabilirdim. Kulaklarımda sürekli uğultu yapan bu sesler, bu “diyenler” beni dermansız bırakıyor.
Sözümü bitirmeme fırsat vermiyorlar.

Alışık güçlerini
İki çelişkinin arasındaki uzaklığı kaplayıncaya kadar uzat,
çünkü Tanrı insana
danışmalıdır.

Asıllarını okumadan sonsuz şiirler yazabilirim sanki başkaları gibi. Büyük aldanış!

Rainer Maria Rilke, hayatının hiçbir döneminde, aydın olmayan ve tanımadığı bir terlikçiyle bütün bir gece içip, dönüşte de tramvayın sahanlığında gedikli bir çavuşla, hem de bütün içtenliğiyle sohbet etmemiştir. Bu olaydan beş yıl sonra da aynı içtenlikle pişman olmamıştır. Kendini mi, terlikçiyi mi aldattığını bilememenin ıstırabını
yaşamamıştır. Çünkü Almanlar, esas itibariyle, Türklerden daha derin
romantizmi olan bir millettir. Bunun tarih boyunca birçok örnekleri görülmüştür. (Görülüyor ki, Almanların tersine, hiçbir düşünceyi ciddiyetle sonuna vardıramıyorum. Bundan da Almanlar utansın insanlık adına.) (Bu düşüncelerimin acıklılık derecesini kimse tayin edemeyecektir. Almanlar bile.)

Yabancı düşmanlığı içimi bir kere kemirmeye başladı mı durduramıyorum. Ben öfkelendikçe sanki onlar gittikçe artan küçümseyici bir ifadeyle bakıyorlar yüzüme. Bazı aptal vatandaşlarımız da onlara katılıyorlar bu küçümseme işinde. Neymiş? Yabancı dil konuşuluyormuş onlarla. Bu onların anadili, anlamıyor musunuz? Bu aptal vatandaşlar pervane olurlar bu ahmak yabancıların çevresinde. Gene de beğendiremezler bizi. Ne güzel fıkralarımız vardır: hep İngiliz, Fransız, Alman kaybeder bu fıkralarda ve hep Türk kazanır. Ah! Ben de ölüp gidiyorum işte ve yerime kimseyi bırakmıyorum. Bütün öfkelerimi toprağa götüreceğim. Yaşarken de anlatamadım kimseye.

Hele bu yabancıların saçma tavırlarımı soğuk bir suratla değerlendirdiklerini sezmiyor muyum, ölmekten beter oluyorum. Neysem, ne olduysam daha iyisini dosyalarından çıkarıp burnuma dayıyorlar sanki. Az gelişmiş öfkeme de burun kıvırıyorlar, dudak büküyorlar. Daha beter olun! Daha beter olun! İnşallah yakında ölüme de çare bulursunuz ve ben de binlerce yıl kulağınızın dibinde sızlanır dururum. Ya beni anlarlarsa sonunda? Daha kötü, daha kötü.

Suratıma, tarihî eser seyreder gibi bakıyorlar. Ülkemize de en bayağılarını gönderiyorlar. İsa-Mesih de söylüyor insanın kendi ülkesinde peygamber olamayacağını. Bunlar da bize geliyorlar. Gelmeyenleri daha da beter. Ah, ben az gelişmiş bir ülkede doğmamış olsaydım, bu yakıcı öfkemle yalnız kendimi yakıp bitirmemiş olsaydım, gösterirdim size! Sizin de sonunuz geldi: İsa-Mesih yakında hepinize gösterecek, İsa-Mesih bize geldi. İnanmayın gene siz. Geldi de adı polis dosyalarına geçti bile.

ADI: İsa SOYADI: Mesih ANASININ ADI: Meryem
BABASININ ADI: Tanrı DOĞUM YERİ: Nazaret DOĞUM
TARİHİ: 1 Ocak 0000 MEDENİ HALİ: Bekâr
TABİYETİ: R.İ. (Roma İmparatorluğu) DİNİ: Hıristiyan
İŞ BU NÜFUS CÜZDANININ KAYITLI OLDUĞU
NÜFUS İDARESİNİN İLİ: İsrail İLÇESİ: Betlehem
MAHALLE veya KÖYÜ: Nazaret HANE NO: 34
CİLT NO: 2
İşbu nüfus cüzdanı, Betlehem Nüfus Dairesi tarafından
DOĞUM suretiyle verilmiştir.
SON YOKLAMA DURUMU: Halen asker kaçağıdır.

Son sayfada bir not: pamuklu karnesi verildi. Ayrıca noterlikten bir sureti çıkarılmış. Pasaportu (imparatorluk tebası olduğu için) beynelmilel.

Nedense, il sınırları dışına çıkmıyor. Yalnız, peygamber olmak için genç yaşta köyünü terkedip gurbete çıkmış. Bu arada marangozluk, havra bekçiliği, tezgâhtarlık gibi çeşitli işlerde çalışmış. Sabıkası yok. Son “DOĞRULUK KÂĞIDI” nda yaşı 33 olarak görülüyor. Mahalle muhtarı, bir kötülüğünün görülmediğini belirtmiş. Havra önünde seyyar sarraflarla arasında küçük bir olay çıkmışsa da taraflar şikâyetçi olmadıklarından mesele adliyeye intikal etmemiş. Belirli bir adresi yok.

Hırsızlar ve fahişelerle birlikte görülmüş. Ailesinden ayrı yaşıyor. Hıristiyanlık propagandası yaptığı ileri sürülerek birkaç kere, sürgün isteğiyle savcılığa verilmiş. Her seferinde de delil kifayetsizliğinden serbest bırakılmış. Sabahçı kahvelerinde müşterilere dinî telkinlerde bulunduğu söyleniyor. Siyasi bir partiye kayıtlı değil. Emniyeti umumiye bakımından burada ikameti mahzurlu görülüyor. Eli sopalı bazı yobazların saldırısına uğramış: saldırganlardan davacı olmadığı için, haklarında kanuni takibat yapılmamış. Konuşmalarında kanunlara saygısızlığı telkin ettiği ve ilahi kanunların üstünlüğünü savunduğu söyleniyor. Bununla birlikte din esaslarına göre bir devlet kurulmasına teşebbüs ettiği sanılmıyor. Bu sebeple hakkında laikliğe aykırı davranmaktan ötürü bir takibat yapılması mümkün görülmüyor. İnsanlar arasında eşitliği savunduğu tespit edilmekle birlikte özel mülkiyet konusuna temas etmediği anlaşılıyor. Zenginlerin cennete girmesinin, devenin iğne deliğinden geçmesinden daha zor olduğu gibi birtakım sözler etmiş ve bazı işadamları tarafından dövdürülmek istenmiş. Fakat halkın tepkisinden çekinmişler. Yahudilerin kralı gibi bir isim takmışlar. Zararsız bir akıl hastası olduğu hakkında yaygın bir söylenti var. Şikâyet olmadığı için bu hususta bir tedbir alınmadı. Kapalı toplantılarda bazı mucizeler gösterdiği haber alınınca, kanuna aykırı bir ayin yapıldığından şüphelenilerek toplantılardan biri basıldı. Yapılan aramada bir mucizeye rastlanmadı. Yalnız birlikte kitap okudukları ve aralarında tartıştıkları görüldü. Odanın kapısına toplanan bazı Musevi vatandaşlar onu, Musa’nın kanunlarına karşı geldiği ve aklımda yanlış kalmamışsa, göze göz, dişe diş gibi bazı emirleri tanımadığı için yuhaladılar. Emniyeti ilgilendiren bir konu olmadığı için, kalabalığın dağıtılmasıyla yetinildi; kitaplar müsadere
edildi. Kaldırımlarda serbestçe satılan kitaplardan olduğu görüldü. Bununla birlikte, ilerde herhangi bir meselede faydalı olur mülahazasıyla, Emniyet kitaplığına kaydedildi. Kitapları istemeye gelen olmadı. Edinilen bilgiye göre, bir çeşit pasif mukavemet usulleriyle çalıştıkları anlaşılıyor. Hatta, İsa-Mesih’in yakın arkadaşlarından biri karakola kadar gelerek, bazı kitaplar daha hediye etti. Cesur olduğu da söyleniyor. Bir fahişenin taşlanması olayı sırasında ortaya çıkarak, şimdi tekrarlayamayacağım bir söz söylemiş ve kalabalık dağılmış. Bir zina olayıydı zannediyorum.
Aralarında vergi vermeye karşı olanların da bulunduğu ihbar edilmişti. Bu sırada, çoğu küçük esnaf olan müritleri - balıkçı, seyyar satıcı, v.b.- maliyeye giderek vergilerini yatırdılar ve dedikodulara son verdiler. Sezar’ın hakkı Sezar’a sözü buradan geliyormuş. Nasıl geliyor ben pek bir şey anlayamadım. İçlerinden Petrus adlı bir balıkçı, Belediye zabıtasına muhalefetten bir gece kadar nezarete alınmış. Aralarında Cudas adlı bir adamımız var. Bize devamlı bilgi veriyor. Arzu edilirse, askerlik şubesine ihbar edilip asker kaçağı olarak yakalatılması mümkündür. Yalnız, zannederim, heyeti sıhhiye raporu varmış. İhraç edilmesi mümkün askerlikten. Çürüğe çıkarılırsa, bu sefer itibarının daha da yükselerek sahte bir kahraman olmasından çekiniyoruz.

Tutunamayanlar / Oğuz Atay