.
Üç çeşit meslek varmış : mühendislik,doktorluk,bir de hukukçuluk.Ben ressam olmak istiyordum.Babam böyle bir meslek olmadığını söyledi.Prens Paradoks'tan bahsetsem kim bilir ne der? Belki şimdi sizin yanınızda Dorian Gray'lik yaparım bir süre. Sonra beni Lord Henry'liğe terfi ettirirsiniz. Masrafı neyse veririm. Fakat bir sıfatla başlamak istiyorum. Bu çocuk ilerde büyük adam olacak gibi ne olduğu belirsiz bir tanımla değil..
Tutunamayanlar / Oğuz Atay
Tutunamayanlar / Oğuz Atay
7 Ağu 2012
Bir zamanlar bir öyküde
İkimiz de öykü-anlatıcılarıyız. Sırtüstü uzanmış gece göğüne bakıyoruz. Öykülerin başladığı yerdir burası: Geceleyin dogmaları aşırıp bazen inanç olarak geri veren bu yıldız bolluğunun desteğiyle başlar öyküler. Yıldız kümelerini ilk keşfedip onlara ad verenler öykücülerdi. Bir avuç yıldız arasına düşsel bir çizgi çekince, kimlik ve birer imge kazanıyordu yıldızlar. Çizgiye işlenmiş yıldızlar bir anlatıya işlenmiş olaylar gibiydi. Yıldızların küme oluşturduğunu düşlemek kuşkusuz ne yıldızları ne de onları çeviren kara boşluğu değiştirdi. Değiştirdiği şey insanların geceleyin göğü okuma biçimiydi.
Zaman sorunu göğün karanlığı gibidir. Her olay kendi zamanına kayıtlıdır. Olaylar kümeleştirilebilir, zamanları örtüşebilir, ama olaylar arasındaki ortak zaman kümeleşmenin ötesine bir "yasa" olarak geçmez.
Kıtlıklar olayların trajik kümeleşmesi sonucu oluşur. Bir başka zamanda olduğu gibi, Büyükayı yine vardır ve kıtlığa kayıtsız kalmıştır.
Bir tavşanın olsun, bir kaplumbağanın olsun, her ikisinin de yaşam süreleri hücrelerince düzenlenip belirlenir. Bir canlının olası yaşam süresi canlının organik yapısının bir boyutudur. İkisiyle de ilgisi olmayan bir soyutlama yapmaksızın tavşanın yaşam süresiyle kaplumbağanınkini kıyaslamak mümkün değildir. İşte insanoğlu bu soyutlamayı icat edip bitiş çizgisine önce hangisinin ulaşacağını bulmak üzere bir yarışma düzenledi.
İki olguyu bağdaştırdığı sürece insan benzersizdir. Olgulardan biri kendi biyolojik organizmasına –bu bağlamda tavşan ve kaplumbağa gibidir– öbürü kendi bilincine aittir. Bu nedenle insanda bir arada işleyip bu iki olgunun karşılığı olan iki zaman vardır. Ana rahmine düşüp büyüdüğü, olgunlaşıp yaşlandığı ve öldüğü zaman ile bilincinin işlediği zaman.
Zamanlarının ilki yine kendince anlaşılır. Bunun içindir ki, hayvanların felsefi sorunları yoktur. İkincisiyse değişik dönemlerde, değişik biçimlerde anlaşılmıştır. Gerçekten de her kültürün ilk hedefi, geçmişin gelecekle olan bağlantılarını anlayabileceği böyle bir bilinç zamanı anlayışı üretmek olmuştur.
Çağdaş Avrupa kültürünün getirdiği açıklamaya göre –ki bu açıklama son iki yüzyıldır öbür açıklamaları iyice bastırmıştır– bütün olaylara uygulanabilen tekdüze, soyut, çizgisel bir zaman yasası vardır ve bütün "zamanlar" bu yasaya göre karşılaştırılıp düzenlenebilir. Bu yasaya göre, Büyükayı ve kıtlık ikisine de kayıtsız kalan aynı hesaba aittir. Yine aynı yasaya göre, insan bilinci, öbür olgular gibi zaman içinde yer alan bir olgudan başka bir şey değildir. Böylece görevi bilinç-zamanını "açıklamak" olan açıklama, jeolojik bir katmanmışçasına edilgin bir tutum takınır bu bilinç karşısında. Modern insan sık sık kendi pozitivizminin kurbanı olmuşsa bu süreç, bilinçsel olgunun yarattığı zamanın ret ya da yok edildiği noktada başlamaktadır.
Gerçekte hep iki zaman arasındayızdır: Gövdenin ve bilincin zamanı arasında. Bütün öbür kültürlerdeki ruh ve gövde arasındaki ayrım işte buradan kaynaklanır. Öncelik her zaman ruhundur ve yeri bir başka zamanın aktığı çizgidedir.
John Berger / Ve Yüzlerimiz, Kalbim, Fotoğraflar Kadar Kısa Ömürlü