hep aynı şeyi diyorlar: doktor’a git.
"ne diyeceğim ben doktora?
“radyoda haberleri dinlerken hastalanıyorum, korkunç bir tedirginlik
duyuyorum. sözgelimi, ellerim avuçlarım kaşınıyor, gözlerim yanıyor,
tırnaklarımı kemiriyorum, boğazımda bir öfke düğümleniyor, yok yere
kavga çıkarıyorum, kırıcı oluyorum.
ne güç aslında! bir çiçeğe, bir
çocuğa sizin gözünüzle bakamayacak, bakmak istemeyecek, temel çıkarları
ve gelir kaynağı, sizin gönül verdiğiniz düzenin, dünya görüşünün tam
karşısında duran, bu düzenle beslenen birine derdinizi açacaksınız: her
şey bir yana, şu somut belirtiler kalksa ortalıktan” diye
yalvaracaksınız. “bilgiçlik yapamayacak kadar yorgunum, ellerinize
bırakıyorum kendimi. yeter ki yüreğimin dibinde yatan o keskin, acıtıcı
buzul yüzeye çıksın, katlanılır olsun. uykuda göğsüme giren burguyu
söküp atabilsem, ansızın avlanmasam. bir deneseniz belki anlarsınız:
yozlaşmış bir düzende yaşamanın bellibaşlı, adlı adınca bir hastalık
olduğunu. her insanın teşhis edilmiş kişiliğinin yanısıra, sahip olmak
istediği kişiliğin de bir o kadar önem taşıdığını."