belki de yarındır benim ruhumu özgür bırakmak ve senin aklını karıştırmak için en uygun zaman, çünkü bir inanışa göre nasıl öteki dünyada-eğer gerçekse,varsa-bedensiz ruhlar huzurluysa, bu dünyada da ruhsuz bedenler olmalıyız galiba... ( Benim adım kırmızı )
.
Üç çeşit meslek varmış : mühendislik,doktorluk,bir de hukukçuluk.Ben ressam olmak istiyordum.Babam böyle bir meslek olmadığını söyledi.Prens Paradoks'tan bahsetsem kim bilir ne der? Belki şimdi sizin yanınızda Dorian Gray'lik yaparım bir süre. Sonra beni Lord Henry'liğe terfi ettirirsiniz. Masrafı neyse veririm. Fakat bir sıfatla başlamak istiyorum. Bu çocuk ilerde büyük adam olacak gibi ne olduğu belirsiz bir tanımla değil..
Tutunamayanlar / Oğuz Atay
Tutunamayanlar / Oğuz Atay
28 May 2015
Gomez - Pg.Lost
belki de yarındır benim ruhumu özgür bırakmak ve senin aklını karıştırmak için en uygun zaman, çünkü bir inanışa göre nasıl öteki dünyada-eğer gerçekse,varsa-bedensiz ruhlar huzurluysa, bu dünyada da ruhsuz bedenler olmalıyız galiba... ( Benim adım kırmızı )
Uzak bir yolculuğun bittiği yer
Ben bir akasya ağacıyım.
Bir zamanlar zeytinyağı tenekesine sığıyordum.
Kırlangıç'ın sallanan bir beşiği vardı, o da ona sığıyordu.
Şimdi dünyalara sığamıyoruz.
Canlılar büyüdükçe içlerindeki ateş de büyüyor.
Hayat bir demirci; körüğüyle üstümüze üflüyor. Küçük bir kıvılcımı kor haline getiriyor. Sonra sönmeye yüz tutuyoruz; o esinti başımıza dert oluyor.
Ben bir akasya ağacıyım.
Bu gece gölgelerin gecesi.
Ay var.
Ben böyle ay görmedim.
Işığın fısıltısından toprak ürperiyor, yıldızlar titreşiyor; çiçekler, yapraklar, dallar gümüş olmuş.
Çatılardaki kırlangıçlar yuvalarından kafalarını çıkarmış bakıyorlar. Sarman sırtını kabartmış, tetikte. Martılar bile susmuş, kanatlarının içine çekilmişler, bir şey bekliyorlar. Uzakta deniz kabarıyor. Boğaz, başını kıyılara çarpıp inliyor. Dişleri takırdıyor.
Lodos başladı.
Üçüncü katta tül perde dalgalanıyor. Boşluğa doğru, başını yana eğmiş, kollarını açmış bir kız çocuğunun dansı gibi dalgalanıyor. Sesler yönetiyor dünyayı. Egemen oluyorlar, kırıp döküyorlar, onarıyorlar, acıyıp affediyorlar. Televizyonun içinden
çıkıp döşemeye, halının üstüne yayılıyorlar. Aralıklarla yinelenen bir şarkı rüzgâra karışıyor; "çürümek gerek, çürümek gerek!"
Şarkının gölgesi kaldırıma düştü. Kimse görmüyor. Kanatlarını açmış uçuyor. Sokağı boydan boya geçiyor, Şişli meydanına çıkıyor. Yükselip Boğaz'a bakıyor; delice çalkalanan suya... Marmara bir avuç karanlık. Lodosun boğazladığı büyük bir kuş. Çırpınıyor, debeleniyor, giderek uğultuya dönüşen sesiyle şarkıya katılıyor:
"Çürümek gerek, çürümek gerek!"
Şarkı yükseliyor, uçuşan bulutlara giriyor, tepeden dünyaya bakıyor.
Büyük bir taş görüyor.
Sonra kayboluyor. Taş mı, şarkı mı?
Yalnızca gölgesi kalıyor. Taşın mı, şarkının mı?
Bu gece gölgelerin gecesi.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)