I
Bakışın olanağı kadar izledim sizi, yer karardığında uzanmıştım solgun ışıklar kayrasına. Mutluydum; bu bir cüret! Küçük sürünün içkin yolculuğunda yetkeyi silmenin kıvancıyla, korunaklılığın ince güveninde konaklıyordum. Biz buyduk, şimdinin kuşkusuzluk adasında. Ayrıyken bile birlikte, birbirine yansıyan bağı sürdüren nesneler dizisi gibi... Evet yıldızlar yalnız ve tek tek beliriyor haritalarında, ama uzayın bütünlüğü bilgisine yöneliyor istemleri – şiddetle kayarak yer değiştirebilen bazılarının dışında - Bu uzaklaşma sürecinde onlar da başka noktalarda durakalmaya seçiliyorlar, bir sonraki kayışa dek! İşte, salgısı tikellik ve değişmezlik olan bu bütüncül arzu yaydığı cömert tiniyle kuşatıyor bizleri, bir tekrar noktasında yer edinmiş tanıklığımızı gereksinerek.
Borçluyuz daha çok yaşamaya!
II
Sonra neden tedirgin suskunun buyruğunu duyuyor süregiden? Eskil çocuksuluk ışıltısını soğuk varoluşa bırakarak, yetinememeyi ilk yalnızlıkla birederek ağları çekmeye engel oluyor bilgi doyumundan? Sevinç sözcüğünün neyi, nasıl imlediği bilinemiyor hala! Değerler şenliği uzaklarda sanılıyor, ötede olanda. Tüm anlar köpeksi bir zamana, düşkün bir kımıltısızlığa, aynılığa dönüşüyor, geride kalmanın tiksinç yalnızlığına!
III
Şimdi yaz, gömü ilksel dirimle oynaşıyor sonsuz tekrar bağlantısında. Yangının yumuşak başlangıcı ve doğanın devamı olmayan anlık parıltısı bilinemez! Balkıma pek kendiliğinden; kimse sezemiyor doygunluk sınırını ve bengilik isteğini. Yakalanan bir hiç acun peteğinde, ısının çevriminde. Uzaklaşan kim oluyor, çözülüş tınısının ertelenmesi? Kim oluyor açığa çıkarılması, sarsılmaz ve katılımsız devler dağının?
Ey, içine bakan gözlerimin yoksul gölgesinde kendini açıklayan gerçeklik! Her kopuşla adını yineleten umut! Bir serin yaşlı-bahar özlemi, acı kar fırtınaları beklentisi kışlarda ve alıcısı olmayan iki mevsime, zamanın kapanabilmesi devrimi!
Ağustos, 1981
Nilgün Marmara / Metinler