Düşündüğüm bir şey daha var:
Sevmenin simgesel olarak da, gerçek olarak da yemekten başka bir anlama gelmediği...
Deniz, ya güneşin altında aynalaşacak, ya da kurşun-zeytin renkleri karışımı yüzünün sivri, keskin dalgalan, günün tümünü bir akşam saatine indirgeyen kar dumanı ardından, görünüp görünüp yitecek.
Önce deniz var çünkü, içinde orfinozu, yüzünde balıkçıyı taşıyan. Sayısız parmaklı olduğu için, orfinozu da, balıkçıyı da, istediği yere sürükleyen, balıkla balıkçıyı ayrı ayrı yeden, kimi zaman birine, kimi zaman da öbürüne yüz verir gözüken.
Sonra orfinoz var; denizle balıkçı arasında geçit, köprü; balıkçıyı, olsa olsa düşman bilen. İkisini de taşıyan denizin kendisini kullanacağından habersiz. Balık. Hava güneşliyse, yavruluğuna bakmadan balıkçıya terler döktürecek; karlıysa, kulağına kaçacak kar suyuyla, baygın, suyun yüzüne vuracak balık.
En sonra da balıkçı var. Denizdeki kırgınla denizin vurgunundan başka şey bilmeyen; sevgiyi, olsa olsa, bir balıkta tanıyabilecek kişioğlu... Tutalım ki güneşli havadan başladık. (Birçok okurun hoşuna gitmeği de düşünmüş olabiliriz bu arada...)
Balıkçı denize çıktığında, diyebiliriz örneğin, sular, neredeyse kırışıksız, ince ince akıyordu kıyı ile karşı adalar arasından... Deniz, çoğu zaman, balıkçıyı kollar, kayınrdı. Balıkçı ise işinin rastgittiği bu zamanlan denizden değil, kendi bahtının açıklığından bilir, usta denizci olmasına verir, övünürdü. Deniz, kişioğlunun kimi şeyi anlamamakta gösterdiği direnimi bilirdi, kendisine göre alıklık olan şeyin kişioğlunda neredeyse zeyreklik sayıldığını bilirdi. Bilenler, susar.
Durum bu olsun... Ardından da şöyle bir şeyler diyelim:
Deniz bu balıkçıyı severdi. İnsanlar arasında "umutsuz aşk" diye yanlış mı yanlış bir adla bilinegelen sevgilerdendi bu. Deniz gibi bir ölçüsüz büyüklüğün sevgisi insan usuna sığmadığı için de balıkçı, elinden gelebilecek tek şeyi yapardı: Denizi karşısında görmek, onu ekmek kapısı (günü gelince de ölüm döşeği) diye düşünmekle yetinirdi. Kimi durum dışarıdan bakanlar için apaçıktır. Herkes, o durumda olanlara akıl vermeğe, akıl öğretmeğe kalkışır, o durumdaki kişilerin işledikleri alıklıklara bakıp yerinir. Bir unutulan vardır: O durumdaki kişinin işi dışarıdan, karşıdan değil, içinden gördüğü...
Hem bilmez miyiz? Sevgi adına sevgilinin öldürülebileceğini düşünememesi bir yana, böyle bir şey yapıldığını işitmeye görsün ilenç üstüne ilenç yağdıran sayısız kişi vardır; sonra bir gün gelir, aşk yüzünden cinayet işleyebileceğini, gönlünde işlemiş bile bulunduğunu iliklerine dek duyar bunlar, kimi zaman işlerler de bu cinayeti. İlenç yağdırmak sırası başkalanndadır şimdi...
Kıyı ile karşı adalar arasından ince ince akan deniz, balıkçıyı sürükleyecek sürükleyecek, yolunu şaşırmış bir orfinoz yavrusunun açgözlülükle dolandığı yere getirip bırakacak diye düşünelim şimdi. Atılan zokayı güçlük çıkarmadan yutacak, sonra da bütün gücüyle misinaya asılıp balıkçıyı terletecek olan orfinoz bir süre sonra yenilecek, sandala alınırken de balıkçının kolunu.
Balıkçı, orfinozu şimdiye dek gördüklerine, tuttuklarına hiç benzemeyen, hiç bilmediği bu balığı- ele geçiresiye epey yorulmuş, uğraşmış olacak... Bundan sonra olup bitecekler, bir bakıma, bu emeğinin, bu çabasının karşılığı sayılabilecek...
Tipili bir güne rastlatırsak bu olanı, olacağı, denizin gerek kişioğlunu gerek balığı yormaktaki katkısı bir parça artacak. Kişioğlu, genellikle, bir şeyi güç durumlarda kalarak elde etmekten hoşlanır. Bileğinin gücüyle kopardığına, kafasının işleyişiyle elde ettiğine inanır, güçlüklerle boğuştuktan sonra ele geçirdiğini. Daha ince meraklan olan kişioğullan da vardır: Kolaya yüz vermezler ama aradıklarının, istediklerinin ardından koşuyormuş görünmekten hoşlanmadıkları için en güç durumlarda bile aldırışsız adam kılığına bürünüverirler, avlarının -avlan saydıkIarının, ardından koştuklanmın durmasını, kaçmaktan vazgeçip kendilerine yanaşmasını beklerler. O zaman duyduklan haz daha da büyüktür. Avm bu kerte alığı olur mu? demeyin. Çok olur.
Deniz, kendine kurşun rengi ile zeytin rengi arasında bir renk seçecek, kimi zaman tipileşen kimi zaman da durgunlaşan bir kar yağışı altında çalkanıp duracak. Birkaç saat sonra da, kırgın başlayacak. Kıyılar, kıyıya çekilmiş sandallar yavaş yavaş karla örtülecek. Gitgide soğuyan yüzey sulan damar damar, oluk oluk akaklar bularak balık corumlanmn çekildiği kuytulara sızacak. Yavaş yavaş uyuşan balıklar, kendilerini yitirecek sonra, yan ölü yan baygın su yüzüne doğru yükselmeğe, yüze vurunca da sırt üstü, yana yatmış, sürüklenmeğe başlayacak akıntıya uyup. Kıyıya vuracak daha da sonra bu balıklar, güçlükten hoşlandıklanm söyleseler bile kolay avlan kaçırmayanlann kepçelerine, kovalanna dolup kalmak üzere...
Göçmüş kediler bahçesi / Bilge Karasu