.. insanlara nasıl tavır takınacağım ki hem kendi mahiyetime sadık kalayım ve hem de doğru davranış çizgisinde mesafe katedebileyim? bu sorunun cevabını yıllar sonra thomas szasz'ın bir affirmation'unda buldum: "akılsız adam ne affeder ne de unutur; saf yürekli adam önce affeder ve sonra da unutur; bilge ise affeder, ama hiçbir zaman unutmaz." sf.26
...yanlışın bir yanlış olduğunu unuttuktan sonra affediş değerini kaybeder. affettikten sonra unutursanız, ipleri elinizden kaçırırsınız. unutmamak sizin kazançlarınızdan biri olmalı. sf.28
akılsız adam affetmeyen ve unutmayan haliyle katıdır, serttir. kırar veya kırılır; parçalar veya parçalanır. saf yürekli adam affeden ve unutan tavrıyla yumuşak ve hafiftir. kırmaz ama kırılır; parçalayamaz ama kendisi parçalanır. bilge kişi ise affeden ve fakat unutmayan tavrıyla esnek ve diridir. ne kırar ne kırılır; ne parçalar ne parçalanır.
akılsız adam taş gibi: suya düşerse batar. saf yürekli adam şeker gibi: suya düşerse erir. bilge kişi yağ gibi: suya düşerse yüzer. sf29.
faydasız yazılar - ismet özel
doyum, diye düşündü shevek, zamanın bir işlevidir. zevk arayışı döngüseldir, yinelenir, zaman dışıdır. izleyicinin, heyecan arayanın, rastgele cinsel ilişkide bulunanların çeşitlilik arayışı hep aynı yerde son bulur. bir sonu vardır. sona erer ve yeniden başlamak zorunda kalır. bir yolculuk ve dönüş değildir, kapalı bir çevrimdir, kilitli bir odadır, bir hapishanedir.
kilitli odanın dışında zamanın manzarası vardır; şansın ve cesaretin yardımıyla ruh, bu manzara içinde, sadakatin kırılgan, geçici, umulmayan yollarını ve kentlerini kurabilir. insanların mekan tutabileceği bir manzaradır bu.
ursula kroeber le guin - mülksüzler
kırk yaşındayım artık, şaka değil; kırk yıllık koca bir ömür, ihtiyarlığın ta kendisi. kırk yaşından fazla yaşamak ayıptır; bayağılık, hatta ahlaksızlıktır! tüm samimiyetinizle, dürüstçe söyleyin, kırk yaşını kim geçer? ben söyleyeyim size: aptallarla namussuzlar.
dostoyevski / yeraltından notlar
"...insanlar nedense daha ziyade ne bulacaklarını tahmin ettikleri şeyleri araştırmayı tercih ediyorlar. dibinde bir ejderhanın yaşadığı bilinen bir kuyuya inecek bir kahraman bulmak, muhakkak ki, dibinde ne olduğu hiç bilinmeyen bir kuyuya inmek cesaretini gösterecek bir insan bulmaktan daha kolaydır"
.........
insan bazı olayları yaşamanın heyecanını kaybedince, aynı olayları tekrar yaşarken daha ustalaşıyor, yaşamın akışına kapılmadığı için daha üstün bir yaratıkmış gibi görünüyor başkalarına. oysa duyarlılık bitmiş
oğuz atay/ günlük
eğer etrafımızda sürünen sonsuz sayıdaki can çekişmeyi, birer gizli ölüm olan bütün hayatları sevip anlayabilseydik, acı çeken varlık sayısında kalp gerekirdi bize. ve geçmiş üzüntülerimizin tamamını mevcudunda bulunduran, mucizevi bir şekilde güncel bir hafızamız olsaydı, böyle bir yükün altında çökerdik.
hayat, ancak muhayyilemizin ve hafızamızın zayıflığı ile mümkündür.
...........
kaç kelime var dağarcığınızda? şimdi hangi kelimelerden medet umuyorsunuz bu mağaranın ağzında? hangi kelimelerle yıkanıyorsunuz tabiatta bir tek size armağan edilmiş dilin ırmağında? bereketiyle var olduğunuz şu yeryüzü toprağında, yüzünü bildiğiniz kaç ağacı, kaç çiçeği, kaç bitkiyi, kaç taşı sayabiliyorsunuz adlarıyla? gönül alacak kaç kelime biliyor, akıl açacak kaç kelime tanıyorsunuz duyduğunuz, okuduğunuz, konustugunuzla? ad vermek kıymet biçmektir dile, varlığa.
murathan mungan / dokuz anahtarlı kırk oda
ruth:
— yani, sen kendini bütün müzik otoritelerinden üstün mü tutuyorsun? diye itirazda bulundu.
martin:
— hayır. sadece bir birey olarak fikrimi söyleme hakkımı kullanıyorum, o kadar. madam tetralani'nin bir filinkini andıran sıçramalarının, benim gözümde neden orkestrayı berbat ettiğini açıklamak amacıyla ne düşündüğümü anlatıyordum. dünyadaki bütün müzik otoriteleri haklı olabilir. ama ben, kendi zevkimi insanlığın üzerinde ittifak ettiği yargıya uyduramam. eğer bir şeyi beğenmezsem, beğenmem, işte o kadar; üstelik herhangi bir şeyi insanların çoğu beğeniyor veya beğenmiş görünüyor diye benim de beğenir görünmeme hiçbir sebep bulamıyorum. hoşlandığım veya hoşlanmadığım şeylerde modayı takip edemem.
jack london/ martin eden
insanların her yerde çile çektiklerini ve yalnızca bir, iki kişiyle sınırlı insanların mutlu olduğunu binlerce kitaptan mı öğreneceğim?
dayanamıyorsan neden bizimle ortakliğa girişirsin? uçmak istiyorsun ama başın dönüyor.
faust- johann wolfgang von goethe
"rakı sofrası ister donanmış olsun, ister kibrit kutusu peynir, bir iki salatalıktan oluşsun, hep keyiflidir. yaşam vardır içinde. geceyi uzatır, insanları yaklaştırır. herkes biraz filozof kesilir rakıyla birlikte. (...) kim ne derse desin rakının toplumsal, ruhsal bir tarafı vardır. hatta tavrı vardır. içmeyi bilmeyenin kanına karışmaz, direnir. taşımasını bilmeyeni rezil eder. söyleşmeyi bilene yoldaş olur, sırdaş olur, bazen oynaş olur."
...
‘bu alemde ne varsa benim sıfatımdır. ben olmasam bir şey olmazdı. ben "hep"im, yahut "hiç"im; ben "hiç"im yahut, "hep"im. zaten "hiç" ile "hep" aynı şeydir, tek şeydir. lakin ikisinin farkını ayırt edemeyiş, bir şeyi iki adla çağırıyor.."
a'mak-ı hayal/ filibeli ahmed hilmi
insanlara, onları size nankörlük yapmaya mecbur bırakacak kadar büyük iyiliklerde bulunmayınız.
....
"birilerini affetmek budistlerin yapacağı bir şey.
- sen nesin peki?
-bir anarşist."
tarryn fisher, siyah damar