İLK ÖNCE ateşli yandaşları tarafından betimlendiği haliyle Devlet düşüncesini inceleyelim. O yalnızca her bir bireyin değil aynı zamanda görece olarak küçük her topluluğun – birliklerin, komünlerin ve eyaletlerin – doğal özgürlüğünün ve çıkarlarının herkesin çıkarlarına ve özgürlüğüne, büyük bütünün özgürlüğüne feda edilmesidir. Ama bu herkes, bu büyük bütün gerçekte nedir? Tüm bu bireylerin ve bunların oluşturduğu daha sınırlı insan toplukluklarının tamamının bir toplamıdır. Ama onları temsil ettiği varsayılan bu bütün, tüm bireyler ve yerel çıkarlar onu yaratmaları ve kendilerini onun içinde koordine etmeleri için feda edildiğinde neyi temsil eder? O bireylerin tam özgürlüğünün ve refahının onun içinde gelişmesiyle beraber, her kişinin içinde özgürce nefes alabildiği, daha üretken, daha güçlü ve özgür bir hal aldığı yaşayan bir bütün değildir, her bireyin yaşamının onun içinde her bir diğerinin yaşamı aracılığıyla güçlendiği ve genişlediği doğal insan toplumu da değildir, her bireyin ve yerel birliğin kurban edilme ritüelidir, yaşayan yıkan bir soyutlamadır. Sözde herkesin iyiliğinin bu “herkese” dahil olan her bireyin yaşamının ve haklarının sınırlandırılması, ya da daha doğrusu bütünüyle olumsuzlanmasıdır. O Devlettir, doğal toplumun her zaman üzerinde kurban edildiği politik dinin sunağıdır: İnsanları kurban ederek geçinen ve onları yutuveren bir evrenselliktir, tıpkı Kilise gibi…
Devlet… politik azamet uğruna üzerinde insanların gerçek özgürlüğünün ve refahının kurban edildiği sunaktır; ve bu kurban ediş ne kadar eksiksizse Devlet de o kadar mükemmel olacaktır…
Söylediğim gibi, Devlet halkın hayatını tüketen bir soyutlamadır. Ama bir soyutlamanın gerçek bir dünyanın içinde doğması, gelişmesi ve varlığını sürdürmesi için onun varlığıyla alakadar gerçek bir kolektif yapının olması gerekir. Bu kolektif, büyük halk kitleleri olamaz, çünkü onlar tam da onun kurbanlarıdırlar: Bu ayrıcalıklı bir yapı olmalıdır, Devlet’in kutsal yapısı yöneten ve mülk sahibi sınıf, ki Kilise için ruhban sınıfı neyse Devlet için de dinin kutsal sınıfı bu sınıftır.
Ve gerçekten, tüm tarih boyunca gördüğümüz nedir? Devlet her zaman bir takım ayrıcalıklı sınıfların mirası olagelmiştir: Papazların, asilzadelerin, burjuvaların, son olarak da tüm diğer sınıflar tüketildikten sonra, Devlet bir makine vaziyetine düştüğünde ya da yükseldiğinde -hangisini dilerseniz- bürokratlar sınıfının.
1869