.
Üç çeşit meslek varmış : mühendislik,doktorluk,bir de hukukçuluk.Ben ressam olmak istiyordum.Babam böyle bir meslek olmadığını söyledi.Prens Paradoks'tan bahsetsem kim bilir ne der? Belki şimdi sizin yanınızda Dorian Gray'lik yaparım bir süre. Sonra beni Lord Henry'liğe terfi ettirirsiniz. Masrafı neyse veririm. Fakat bir sıfatla başlamak istiyorum. Bu çocuk ilerde büyük adam olacak gibi ne olduğu belirsiz bir tanımla değil..
Tutunamayanlar / Oğuz Atay
Tutunamayanlar / Oğuz Atay
2 Ara 2012
Sokaklarda Ağzı Açık Yürümeyin
Yüz kırk yıllık İstanbul gazetecilik tarihinin en eğlenceli sayfalarını yazan gizli, açık şehir mektupçularının yüzbinlerce sayfalık mirasından, gelişigüzel bir öğütler, dikkatler, inciler, şikâyetler seçmesi sunuyorum:
"Fransız omnibuslardan ilham bizim dolmuş at arabaları, yolların bozukluğundan dolayı Beyazıt-Edirnekapı arasında keklik gibi taştan taşa sekiyorlar." (1894)
"Her yağmurdan sonra şehrin bütün meydanlarını sular basmasından bıktık usandık. Bu işi kim halledecekse halletsin artık." (1946)
"Dükkân kiralarının ve vergilerin artması ve şehrimize bitip tükenmez göçler sonucu, jiletçi, simitçi, midye dolmacı, kâğıt mendilci, terlikçi, çatal-bıçakçı, tuhafiyeci, oyuncakçı, sucu, gazozcudan sonra artık muhallebiciler, kokoreççiler, tatlıcılar, dönerciler de vapurları doldurdu." (1949)
"Şehri güzelleştirmek için at arabacılarının tek çeşit elbise giyeceği söylenmişti, bu fikir yerine getirilseydi ne şık olurdu." (1897)
"Örfi idarenin başarılarından biri de artık dolmuşların yalnızca kendilerine gösterilen duraklarda durmalarıdır. Neydi o eski anarşi." (1971)
"Şerbetçilerin ne tür boya ve meyve ile yaptıkları belediyece bilinmeyen şerbeti artık satamamaları iyi bir karardır." (1927)
"Sokaklarda güzel bir kadın gördüğünüzde, ona öldürecekmiş gibi nefretle veya aşırı istekle bakmayın, gözgöze gelirseniz, tatlılıkla bir gülümseyin ve gözlerinizi kaçırıp geçin." (1974)
"Paris'in meşhur Matın gazetesinde şehirde yürüme usûlleri hakkında çıkan yazıdan ilhamla, biz de İstanbul'da sokaklarda doğru dürüst yürümesini bilmeyenlere kendi meselemizi hatırlatalım: Sokaklarda ağzı açık yürümeyin." (1924)
"Askeri yönetimin taksilere taktırdığı yeni taksimetreleri umarız bu sefer hem şoförler, hem yolcular açtırır da, yirmi yıl önceki son taksimetreler zamanında olduğu gibi 'ne verirsen ağbi' aklıyla çıkan pazarlıklar, kavgalar, karakolluk olmalar artık şehrimizde yaşanmaz." (1983)
"Leblebiciler ve macuncuların çocuklara para ile değil bir parça kurşun karşılığında leblebi, macun vermesi yalnız çocukları hırsızlığa teşvik etmiyor, İstanbul'daki bütün çeşmelerin taşlarının çalınmasına, muslukların koparılmasına, türbe ve camilerin kulübelerini kaplayan kurşunların parça parça edilmesine yol açıyor." (1929)
"Aygaz, patates ve domates kamyonlarının hoparlörleri ve çirkin satıcı sesleri şehri cehenneme çevirdi." (1992)
"Köpekleri kaldıralım diye bir hamle ettik. O hızla bir-iki gün daha gidilmiş olsaydı, hepsi Hayırsızada'ya tıkılsaydı, bütün köpek çeteleri dağıtılsaydı belki bu hayvanlar bu şehirden tamamıyla kalkardı... Şimdi yine sokaklarda hırr...dan geçilmiyor." (1911)
"Beygir hamalları yine insafı elden bırakıp beygirlere tahammüllerinden ağır şeyler yükletiyorlar ve şehrin ortasında zavallı hayvanları dövüyorlar." (1875)
"Fakirin ekmek teknesi diye at arabalarının şehrimizin en müstesna köşelerine girmelerine hâlâ göz yummak İstanbul'u hiç hak etmediği manzaralara mahkûm etmektir." (1956)
"Vapurdan veya herhangi bir vasıtadan ilk çıkmak merakının bizde ne kadar ilerlemiş olduğunu bilince, vapur daha Haydarpaşa'ya yanaşmadan atlayanları, ne kadar 'ilk çıkan eşek' diye de bağırsak durdurmaya imkân yoktur." (1910)
"Bazı gazetelerin tirajlarını artırmak için Tayyare Bileti'ne (piyango) okuyucularını katması çekiliş gününde gazete idarehanelerinin önünde yakışıksız kuyruklar ve kalabalıklar yapmaktadır." (1928)
"Haliç, Haliç olmaktan çıktı da fabrikalarla atölyelerin, mezbahanın pis bir havuzu haline geldi: Gemi leşleri, fabrika asitleri, atölye katranları ve lağımlarla Haliç'i mahvettik." (1968)
"Çarşı ve mahalle bekçilerinin geceleri nöbetle sokaklarda gezmek yerine kahvehanelerde pineklediklerine, pek çok mahallede bekçi sopası işitilmediğine dair şehir mektupçunuza şikâyetler geliyor." (1879)
"Fransızların meşhur yazarı Victor Hugo Paris'te ekseriya atlı otobüslerin üst katına biner, şehri bir baştan bir başa dolaşır, hemşehrilerinin hallerini seyredermiş. Dün biz de aynı şeyi yaptık ve İstanbullu hemşehrilerimizin pek çoğunun sokaklarda çok dikkatsiz ve birbirleriyle çarpışa çarpışa yürüdüğünü, ellerindeki biletleri, dondurma külahlarını, mısır koçanlarını yerlere attıklarını, yayaların yolda, arabaların kaldırımda ilerlediğini ve fıkaralıktan değil ama tembellik ve cehaletten bütün şehrin çok kötü kıyafetler giydiğini tespit ettik." (1952)
"Sokaklarda, meydanlarda aklımıza estiği, içimizden geldiği gibi değil, Batı'da olduğu gibi trafik kurallarına riayet ederek yürümek bizi bu sokak kargaşasından kurtaracak. Ama bu trafik kurallarını bu şehirde bilen kaç kişi var derseniz, o ayrı mesele..." (1949)
"Köprünün (Karaköy) iki tarafındaki büyük saatler, şehrin bütün umumi saatleri gibi, zenberekleri tesadüfe göre hareket ederek, nicelerine, henüz iskelede bağlı vapuru çoktan hareket etmiş, başkalarına da, çoktan hareket etmiş vapuru hâlâ bekliyor zannı vererek İstanbullulara ümitle işkence etmektedir." (1929)
"Yağmur mevsimi geldi, şemsiyeler maşallah açıldı, ama açık şemsiyenin kenarıyla birbirimizin gözünü oymadan, lunaparklardaki çarpışan arabalar gibi öteki şemsiyelilerle çarpışmadan ve şemsiye görüş açımızı kapadığı için t kaldırımlarda serseri mayın gibi onun bunun üzerine üzerine varmadan yürümesini biliyor muyuz acaba?" (1953)
"Seks filmlerinden, kalabalıktan, otobüslerin, arabaların egzozundan, ne yazık ki artık Beyoğlu'na çıkılamaz oldu." (1981)
"İstanbul'un bir yerinde bulaşıcı bir hastalık meydana çıktı mı, belediyelerimiz genellikle pis, murdar sokaklarımızın birkaçının ötesine berisine kireç serper; halbuki pislik öbek öbek ortalarda..." (1910)
"Cümleye malum olduğu üzere belediye köpeklerle merkepleri, polis de dilencilerle serserileri İstanbul'dan bütünüyle kaldıracaklardı. Ama bu olmadığı gibi bir de şimdi yalancı şahitler güruhu boy göstermiştir." (1914)
"Dün kar yağdı diye ne tramvaya önden binmek, ne büyüklere saygı... Zaten kimsenin bilmediği şehir adabının unutulduğunu esef ederek hep görüyoruz." (1927)
"Bu yaz artık her akşam, İstanbul'un her köşesinden deliler gibi atılan şenlik fişeklerinin maliyetini sorup öğrenince, keyif ve gösteriş için israf edilen bütün bu paranın on milyonluk şehrimizin fakir çocuklarının eğitimine harcanmasının, o düğünlerde eğlenen hemşehrilerimizi bile daha mutlu edeceğim düşündüm. Haksız mıyım?" (1997)
"Bütün zevk ve kalp sahibi frenk sanatkârlarının öğürürcesine iğrendiği 'tatlısu' binaları, bilhassa son devirde tıpkı güve güzel bir kumaşı yer gibi İstanbul manzarasını dişleye dişleye kemiriyor. Bu gidişle bütün İstanbul Yüksekkaldırım ve Beyoğlu gibi iğrenç bir bina kümesi olacak ve bunun sebebini yalnız yangınlar, artık fakir olmamız, güçsüzlük değil, biraz da yeniye olan merakımızda aramalı." (1922)
İstanbul - Hatıralar ve Şehir / Orhan Pamuk