kendimi bazen yarım kalmış bir proje, bazen de gerçekleşmiş bir felaket senaryosu gibi hissediyorum.
bazı kadınlar yakalanamaz,
durdurulamaz ve kimseye ait olamazlar.
onlar zaten kendilerine bile ait değildir de,
o karmaşık bir mesele.
o kadınlara yalnızca yakın durulabilir, yakalayıp durdurursan, kendine ait kılarsan.
ölüverirler.
çünkü onlar kuş gibidirler.
böyle uçucu kadınlar, tepeden aşağıya inen bir bisiklet gibi, fren yaptıklarında düşeceklerini pekiyi bilirler.
o yüzden belki de hayat boyu kendilerini en sevdiklerinden bile korumak mecburiyetindedirler.
kendilerini durdurup, öldürüverecek şeylere karşı dikkatli olmaları gerektiğini -her nasılsa bilirler.
onlar, insanı ancak frensiz bir seyahate davet edebilirler.
zira fren yaparlarsa artık onlar, o kadınlar değiller.
bozulmuş bir oyuncak gibi kıymetsizler.
kanatlarının altına rüzgârı aldığında uçabilen kuşlar gibi, rüzgârsız kaldığında bir lokma ete dönüşen kadınlar.
...ve adamlar ekseriyetle, kadınları eğitilebilecek kuşlar sanırlar. bilir misiniz?
eğiticiler eve dönsünler, uzaklara uçmasın diye önce kuşların kanatlarını biraz kırarlar.
ama kimi kuşlar ve kadınlar, gökyüzü kadar uçmayacaklarsa ölüvermeyi tercih ederler.
ece temelkuran
Perdeyi icat eden mucidin ülkesinden geliyorum. Onu kendi perdesiyle asarak öldürdüm. Bütün sır perdeleri şimdi ardına kadar açık. Bakıldığında, içerinin görülebildiği insanlar biliyorum.
....
ne utanç verici.
bana duygusallığa muhtaç ağlama zırıltısı ver.
flaş.
bana kendini yiyip bitiren egosantrik boş laflar ver.
tanrım.
kafama sıçayım. kendim olmaktan öyle sıkıldım ki.
chuck palahniuk
bir olanaksızlığa inanmak istemeyebilir kişi, ama onu kabul etmek gerekince de içi parçalanmadan yaşamını sürdürebilir. duruma bakıp kendilerini daha az ürküten ne varsa, ona inanmak istiyor insanlar.
bilge karasu
Nokta yaralarıyla, cılız bir çiviye emanet
tahtadan dart, duvarda
asılı hala . Tam on ikiye dikilmiş gözlerin şaşılığında, içindeki
hiyerarşiye sadık kalır, oku tutan el. Menzilini izleyen güç dengesi
kestirmeden biletini keser, fişini çeker ya da zaten duvarız bizler...
.....
birbirleriyle sadece göz aşinası olan, her gün, hatta her saat
karşılaştıkları, birbirlerini inceledikleri halde, adetlerin hükmüne ya
da kendi kuruntularına tabi olarak ne selam ne konuşma, görünüşte
kayıtsız bir yabancılığı devam ettirmek zorunda kalan insanlar
arasındaki ilişkiden daha garip, daha nazik bir şey olur mu?
aralarındaki bir huzursuzluk, hastalık derecesinde merak, tanışmak ve
fikir alışverişi ihtiyacının tatmin edilmemiş, yapay bir şekilde
bastırılmış olmasından doğan bir isteri, özellikle bir tür gergin bir
dikkat havası eser. çünkü insan insanı, hakkında bir yargıda
bulunamadığı sürece sever.
thomas mann
o olmayanlara ad veriyordum.
sonra aramızda konuşuyorduk.
nerden geliyorsun.
çok uzaklardan.
nereye gidiyorsun?
nereye olursa.
bu ne yorucu yolculuk!
sözcüklerin, renklerin, biçimlerin yolculuğu, elbet
yorucu olacak.
direniyordum.
hep direndim.
bunu belli etmesem de.
boş sayfalar önünde hep direndim..
ferit edgü
Çıtalarından
kurtulan fotoğrafın yere düşmesiyle aklına geldi yalnızlığın. Başının
altında unuttuğun elini hatırladığında, acıya meyilli bir ses çıkardın.
Yanında bittiğin duvara aklında kalanları resmetmeye; bu sefer, yuvasını arayan çiviyi bularak başladın.
.....
ağlayacaktım neredeyse; fakat ağlamadım, yanımda beni daha fazla duygulandırabilecek kimse yoktu çünkü. yatağımda, tanımadığım...
oğuz atay