Gerçek mutluluğun yalnızca erdemin göğsünde bulunduğuna,
gökyüzünde kendine çok daha göz kamaştırıcı ödüller kazandırılacağı için
erdemin acı çekmesi gerektiğine inanabilir misiniz?
Marquis de SADE,
Erdemle Kırbaçlanan Kadın
İnsanlar, tanrılarını ekmek yer gibi ağızlarına
alabiliyorlar. İstedikleri zaman onu adlandırıp çağırabiliyorlar ve
açıklayabiliyorlar. Adını çiğneyip bedenini yutuyorlar. Ondan sonra da
hala Tanrıdan daha yüce bir şey tanımadıklarını söyleyebiliyorlar.
Elias CANETTI,
İnsanın Taşrası
Çocukların çocuk olma hakları her geçen gün daha fazla
reddediliyor.. Dünya zengin çocuklara para muamelesi yapıyor, paranın
davrandığı gibi davranmayı öğrensinler diye.. Dünya yoksul çocuklara çöp
muamelesi yapıyor, çöpe dönüşsünler diye.. Orta sınıftakileri, ne
zengin ne de yoksul olanları televizyona bağlıyor; vakit henüz erkenken
tutsak hayatını kader olarak bellesinler diye.. Çocuk olmayı başaran
çocuklar çok şanslı, çok büyülüler..
Eduardo GALEANO,
Tepetaklak
Bir şeyler kırılıyordu, bir şeyler kırıldı.. Kendini -nasıl
demeli? -dayanıklı hissetmiyorsun artık: Sana bugüne kadar güç veren
-öyle sanıyordun, öyle sanıyorsun-, yüreğini ısıtan şey, varoluş duygun,
neredeyse önemli olduğun duygusu, dünyaya bağlanma, dünyada kalma
duygusu eksikliğini hissettirmeye başlıyor..
Georges PEREC,
Uyuyan Adam
Her şey, ölülerin başını beklemekten iyidir, diye
düşünmüştü. Sonra da köyüne dönmüş ve yaşlı annesiyle kucaklaşmıştı. "Ne
yaptın oğlum bunca yıl?" diye sormuştu kadın. O da "Hiç" demişti
"Durdum öyle."
"Peki, şimdi ne yapacaksın?"
"Yoruldum durmaktan, bir şeyler yapacağız işte."
"İyi de ne?"
"Daha yeni geldim be ana, pişman etme adamı!"
Yasin hiç bir şey yapmayacak ve durmaya devam edecekti. Ölene kadar. Sonra da yok olup gidecekti. Hiç gelmemiş gibi. Dünya üzerindeki insanlardan farklı olarak. Çünkü bütün insanlar bir şeyler yapmış, yapıyor ve yapacaktı. Hatta öldükten sonra bile. Bazıları cennete gidecek, bazıları doğaya karışacak, bazıları da yeniden doğacaktı. Kimse Yasin kadar yok olup gitmeyi göze alamıyordu. Kimse, bir iz bırakmadan kaybolmaya cesaret edemiyordu. Dünyadan gelip geçtiklerine birilerinin tanıklık etmesi şarttı. Varlıklarını süslemek için Yasin hariç, herkesin, içine gömüldüğü bir piramidi vardı. Ama Yasin fazla ölü görmüştü. Hayatı boyunca bir savaş alanında yaşamış gibi. Dünya üzerinde hayatta kalan en son insan kadar ölü görmüştü. Belki de bu yüzden yok olup gitmekten korkmuyordu. Var olmaktan yeterince korktuğu için.
"Peki, şimdi ne yapacaksın?"
"Yoruldum durmaktan, bir şeyler yapacağız işte."
"İyi de ne?"
"Daha yeni geldim be ana, pişman etme adamı!"
Yasin hiç bir şey yapmayacak ve durmaya devam edecekti. Ölene kadar. Sonra da yok olup gidecekti. Hiç gelmemiş gibi. Dünya üzerindeki insanlardan farklı olarak. Çünkü bütün insanlar bir şeyler yapmış, yapıyor ve yapacaktı. Hatta öldükten sonra bile. Bazıları cennete gidecek, bazıları doğaya karışacak, bazıları da yeniden doğacaktı. Kimse Yasin kadar yok olup gitmeyi göze alamıyordu. Kimse, bir iz bırakmadan kaybolmaya cesaret edemiyordu. Dünyadan gelip geçtiklerine birilerinin tanıklık etmesi şarttı. Varlıklarını süslemek için Yasin hariç, herkesin, içine gömüldüğü bir piramidi vardı. Ama Yasin fazla ölü görmüştü. Hayatı boyunca bir savaş alanında yaşamış gibi. Dünya üzerinde hayatta kalan en son insan kadar ölü görmüştü. Belki de bu yüzden yok olup gitmekten korkmuyordu. Var olmaktan yeterince korktuğu için.
Hakan GÜNDAY,
Az
Her geçen gün biraz daha yükselip yayılarak, o küçük tohumu
anımsayıp kendi belleğimi büyütüyorum aslında. Yağmuru, çavlanı,
kayaları unutmadan kendi geçmişimi okuduğumda her şeyin kendi tasarımım
olduğuna inanarak anlıyorum seni. Ben, beni bulacağın yere gelmiştim. En
üzgün, en aç en umutlu olduğun anı kollamıştım, doğru. Her ne kadar bir
rastlantı gibi görünse de senin avuntunu saklıyordum içimde.
Buluşabilmemiz için. İşte bu yüzden ne zaman gelip dallarımdan birine
tünesen, aramızdaki o kanlı yolculuğun hatırına koruyorum seni.
Yutkunduğun o kokuyu, benim eşsiz kokumu anımsamadığın için, gün
geçtikçe serpilip yayılarak, her mevsim yeşil yeşil katlanarak,
bedenimden eğrilerek uzanan gölgeye bakarak, kızıyorum sana. Güzel
gözlüm...İçinden geçtiğim soylu Ardıç Kuşu. Kök salmış olsam da şimdi,
dalımı titreten güçlü rüzgârlara aldanarak, gidebilmenin buruk umuduyla
seviyorum seni.
Sema KAYGUSUZ,
Doyma Noktası
Azizim bu ne fedakarlık!.. Ben bir insanda bu kadar iyilik
bulunabileceğine inanayım mı? Belki başka zaman inanırdım... Fakat
bugün... Bugün inanmak mümkün mü? Bir insan bir insana kötülükten başka
ne yapabilir? Kimi kandırıyoruz? Bana öyle riyakar gözlerle bakmayın!
Masum tavırlar beni deli ediyor. Ben de sizin gibi masum suratlar
almasını bilirdim... Ama bu suratın arkasında ne saklı olduğunu da
biliyorum. İnsan dedikleri mahlukun bütün çirkef taraflarını artık
gördüm. Burun buruna nefesini koklayarak gördüm. Hiçbir evliya benim
karşımda maskesini muhafaza edemez.
Sabahattin Ali,
İçimizdeki Şeytan
Sanki dünya da bizim gibi büyümüş ve sihrini kaybetmiş.
Çünkü oradan, çok uzaklardan, bambaşka bir yerden kendimize baktık ve
sonsuzluğun içinde yalnızca bir toz tanesi olduğumuzu anladık. Sonsuz
evrenin içinde bir toz tanesi... Anlayabildik mi gerçekten?
Kürşat BAŞAR,
Başucumda Müzik
Ben de hepinizden farklı bir solucandım kim bilir? Şimdi
yarısı ezilmiş yerde yattığı için belli olmuyor. Diğer yarısını yerden
kaldırmak için çırpınan Günseli'yi bile acıklı gözlerle izleyemiyor.
Gözleri ezilen yarısında kaldı da ondan. Anlayışı da o yarıda kaldı,
bütün ümitleri de yaşama isteği de, mühendislik diploması da, iyi durum
kağıdı da, çiçek aşısı kağıdı da, altı tane vesikalık resmi de, İsa
sevgisi de, bilmem nesi de, yaratma hırsı da, bir türlü atamadığı
değersiz evrakı da, Günseli'yi okşamak isteyen elleri, ona dokunmak
isteyen derisi de hep ezilen yarısında kaldı. Bu yarısında sadece ölüm
acılığı kaldı. Bu nedenle şimdiye kadar söylemek istediklerimizi kısaca
özetlemek gerekirse, mezar taşına şöyle yazılması uygun düşer(yazı
kabartma olmasın,uzaktan dikkat çeker)Şarkısı yarıda kaldı, aklı da
karıda kaldı. Sebep olanların gözü kör olsun.
Oğuz Atay,
Tutunamayanlar
Profesyonel bir sanatçı olma paradoksu. Aslında anlatacak
bir şeyimiz yokken tüm hayatımızı kendimizi en iyi şekilde ifade etmeye
çalışarak geçirmemiz. Yaratıcığın bir etki-tepki sistemi olmasını
istiyoruz. Sonuçlar. Pazarlanabilir bir ürün. Adanmışlık ve disiplinin,
tanınmak ve ödüllendirilmeye denk olmasını istiyoruz. Sanat akademisinin
tek düzeliğine kendimizi kaptırıp güzel sanatlar master'ı için lisans
programına çalışıyor, çalışıyor, çalışıyoruz. Harika yeteneklerimize
rağmen ortaya koyacak hiçbir eserimiz yok.
Chuck Palahniuk,
Günce (Diary)
Karanlık ve amaçsız yaşam insanı Ötenazi Enstitüsü'ne çekiyor ve intihar
herkesi ilgilendiren bir konu haline gelmiş. Nitekim abartmadan
denilebilir ki, kimse doğal ölümle ölmüyor. Demek ki ne bilim, ne türlü
inançlar ve ne felsefi varsayımlar insanoğlunun ruhsal acısını
azaltabilmiş.
Kim dedi sana ben insanlık için resim yapıyorum diye? Tut ki
insanlık yok oldu ve çalışmalarım kara, yağmura, doğanın kör
kuvvetlerine teslim oldu; yine de canı cehenneme! Ben hala kendi
çalışmalarımdan keyif alıyorum ve bu da yetiyor bana.
Sadık HİDAYET,
Alacakaranlık(Sâyerûşen)
Sonsuz bir döngü içinde hareket ediyorsun. Ne başlangıç var
ne son var. Bu döngüde diğer ruhlardan ne "daha iyisin" ne "daha
kötüsün"
Tüm döngü kutsal. Sadece neredeysen oradasın.
İnsanların yeryüzünde yarattıkları zorluklardan biri, çoğunun bazı şeylerin "daha iyi" olduğu fikrine sahip olması. Müslüman olmak "daha iyi", Yahudi olmak "daha iyi", Mormon olmak "daha iyi", Hıristiyan olmak, erkek olmak, kadın olmak, muhafazakar olmak, liberal olmak, Fransız olmak, İtalyan olmak, siyah olmak, Asyalı olmak, beyaz olmak, bilmem ne grubunun üyesi olmak "daha iyi"... Liste uzar gider.
Bazılarınızın diğerlerinden daha iyi olduğuna inanıyorsunuz. Bu gerçek değil.
Tüm döngü kutsal. Sadece neredeysen oradasın.
İnsanların yeryüzünde yarattıkları zorluklardan biri, çoğunun bazı şeylerin "daha iyi" olduğu fikrine sahip olması. Müslüman olmak "daha iyi", Yahudi olmak "daha iyi", Mormon olmak "daha iyi", Hıristiyan olmak, erkek olmak, kadın olmak, muhafazakar olmak, liberal olmak, Fransız olmak, İtalyan olmak, siyah olmak, Asyalı olmak, beyaz olmak, bilmem ne grubunun üyesi olmak "daha iyi"... Liste uzar gider.
Bazılarınızın diğerlerinden daha iyi olduğuna inanıyorsunuz. Bu gerçek değil.
Neale Donald WALSCH,
Tanrı ile Sohbet - Ölümden Sonra
Tümünüz, sen
yatağında uzanmış, uzak iklimlerin ve gelecek günlerin şiirlerini düzen
ozanım; sen varlıkla yokluğun arasında mekik dokuyan diyalektiksiz
konuşamayan filozofum; sen beni doğurduğuna pişman olmadığını söyleyen
anam; sen, Kendinden kaçma, kendinden kaçamazsın, bunu gördün
işte diyen
kör sevgilim.
izin verin de çıldırayım
Ferit EDGÜ, O / Hakkâri'de Bir Mevsim
işte diyen
kör sevgilim.
izin verin de çıldırayım
Ferit EDGÜ, O / Hakkâri'de Bir Mevsim