.

.
Üç çeşit meslek varmış : mühendislik,doktorluk,bir de hukukçuluk.Ben ressam olmak istiyordum.Babam böyle bir meslek olmadığını söyledi.Prens Paradoks'tan bahsetsem kim bilir ne der? Belki şimdi sizin yanınızda Dorian Gray'lik yaparım bir süre. Sonra beni Lord Henry'liğe terfi ettirirsiniz. Masrafı neyse veririm. Fakat bir sıfatla başlamak istiyorum. Bu çocuk ilerde büyük adam olacak gibi ne olduğu belirsiz bir tanımla değil..

Tutunamayanlar / Oğuz Atay

24 Nis 2016

Seni çok mu yalnız bıraktılar sevgilim?



insanlar için sizin yapmayı umabileceğinizden çok daha fazla şey yaptığımı söyleyebilecek durumdayım. ama söylemeyeceğim çünkü kendi varoluşum için başkalarının onayını aramıyorum..

aşkla ihanetin savaşından galip gelen aşk mıdır hep? neden üstün aşk ihanetten? haini affettiğinde, aslında belki de en büyük ihaneti kendine etmiş olmuyor musun sen ? seninki ihanet olmasa bile yüreğinin beynine yaptığı ihanet değil mi düpedüz? aşık olan yürek, hain de değil mi aynı zamanda? affedense beynin değil mi ? değil. sana göre affeden de beynin değil. yüreğin affeden. öyle olmasa kendine ettiğin ihaneti ne masum kılacak gözünde söylesene !

hiç iken olmakta olan hangi şeyim?

dünya böyledir; sinsiler zorbaları yüceltir, üçkağıtçılar hırsızlara cömert davranır, yalancılar sapıklar için duygusal şarkılar söyler. buna karşılık çulsuzlar garibanları dolandırır, dindarlar inançlıları lanetler, mazbutlar iffetlileri iğfal eder. kötülük, kendini ilkesel ve pratik iyilikle ikame eder. iyilik ise sınayıcı ve bedel ödetici bir örüntü içinde kendi ideallerini yakarak yol alır. şeytan, kutsal kitaplardan alıntı yapmayı sever. meleklerse daima görmezden gelinir.

kendime ait bir hayat istediğimi anladım..sadece bana ait bir hayat..acıların, düş kırıklarının, korkuların, olması gerekenlerin, adanmışlıkların, başkalarının kurallarının yönetmediği bir hayat..pişmanlık gibi değil..gitme zamanının geldiğini nasıl anlayabilir insan..nasıl anlatabilir..yalnızlığı özlüyorum, yüzümde gölgeler olmadan yaşamayı..önceleri çok korktum..hala bazen korkuyor olsamda, usulca fısıldıyorum kulağına aslında her şeyi..

          içimi sızlatacak kimse kalmadı içimde..

zihnin bazen yanlış anlamayla rahatsız olmak yerine sakinleşmek gibi aksi bir hali vardır ve kendimizi olduğumuz gibi tanıtamayacağımız yerlerde tam olarak yok sayılmaktan sanırım bir tür zevk alırız.

neden ânı sabitlemek ister insan? neyi, hapsetme arzusudur bu? zamanı mı? o geniş, o sonsuz, o başlangıçsız, o tanrısal zamanı mı? hiç anlayamadığı, anlayamayacağı için de ölesiye korktuğu zamanı? zapt etmek ister? insan? neden? bugününe anına yaşadığı hayata sahip çıkmayı beceremezken, geçmişin elini kolunu bağlayarak, olmuş bitmiş geçmiş gitmiş bir ânı durdurmanın anlamı ne? madem tarih tekerrürden oluşuyor, madem geçmişten hiç ama hiç ders alınmıyor… insanın amansız arsızlığı.

bir sürgünüm ben bu dünyada, sürgünüm ve kimse anlamıyor ruhumun dilinden.

eğer bir yüz, üstten ya da alttan ışık aldığına göre değişiyorsa, neydi bir insan yüzü? her şey neydi ?

insan yaşamında olduğu gibi tarihte de, kaybolmuş bir an'ın yakınıp dövünmekle geri getirebileceği hiç görülmemiştir. bir tek saatin kaybettirdiği şeyi, bin yıl geri getiremez.

gözlerini aç ve kendine dikkatlice bir bak; insanın kendi egemenliğinden ne denli uzaklaştığını o zaman anlayacaksın.

görünüşe göre burada aynı odadayız, ama biz çağlarla ölçülebilen zaman dilimleriyle birbirimizden ayrılıyoruz.

böyle olmasını istemezdim ama hep olurdu. dünyanın bütün kızılderilileri yenilir, spartaküs kaybeder, gün batarken sararır, kuşlar döner, sadri alışık her filminde ağlardı. o ağladıkça ben de ağlardım. nedenini bilmez ağlardım. ağladıkça sadri´ye kıl kapar gıcık olurdum.
üçüncü şahıs olarak kalışına, hep gidici kadınları sevişine, bu gidiciliklerin bir mecburiyet gibi duruşuna, sadri'nin bu mecburiyetlere, giden kişinin özgürlüğü olarak bakıp, ona ihanet etmemek için kendine ihanet edişine.

bir insanı öldürdüğün zaman, bir yaşamı çalmış olursun. karısının elinden bir kocayı, çocuklarından bir babayı almış olursun. yalan söylediğinde, birinin gerçeğe ulaşma hakkını çalarsın. hile yaptığın, birini aldattığın zaman doğruluğu, haklılığı çalmış olursun. anlıyor musun?

hayatimizin geri kalanini, dunyanin bize kim oldugumuzu soylemesine izin vererek gecirebiliriz.
akilli veya deli.
aziz veya seks bagimlisi.
kahraman veya kurban.
tarihe birakiriz, iyi mi yoksa kotu mu oldugumuzu soylemeyi.
gecmisimizin gelecegimizi belirlemesine izin verebiliriz.
ya da kendi adimiza karar verebiliriz.
ve belki de bizim isimiz daha iyi bir sey icat etmektir.

herhangi bir devirde, her kim yeni bir gökyüzü inşa ettiyse, o gücü kendi öz cehenneminde bulmuştur.

bazen çocukluğuna ağlarken kağıt mendil istemez insan; babasının beyaz mendilini arar gözleri.

unutmak çok iyi bir ilaçtır, ilaçların en tatlısı ve en merhametlisi. kimileri unutmanın ödleklere yakıştığını söyleyebilir ama bu, gerçek, derin ve mutlak acıyı bilmedikleri içindir. canımızı en çok acıtan deneyimleri bir dokunuşla, bir ilaçla diğer beyin işlevlerine dokunmadan nörolojik bir müdahaleyle silmek iyi olur ama biliyorum ki, bu ne doğrudur ne de mümkün. sonrasında yaşadıklarımızı anımsamamızı sağlayacak o acı olmadan yaşam nasıl olur?