Orada öylece kaldım.
Benim durumum da bir bakıma acıklı. Bütünüyle unutulmaya kimsenin gücü
yetmiyor. Bir duvarda iki satır yazı, bir albümde soluk bir resim, bir Selim’in
ölümü bana hepsinden acı geliyor. Bir de, bütünüyle unutulmak gibi acıklı bir oyuna
kimsenin yüreği dayanamıyor. Selim’e bile unutulmak ölümden acı geliyor.
Selim’in ölümü bana hepsinden acı geliyor. Bir de, bütün bunları, Selim
öldükten sonra düşünmek acı geliyor. Sonumu düşünmüyorum: baş tarafım acı
geliyor. Değiştirememek acı geliyor. Selim’e, ben de varım Selim, ben de varım,
diyememek acı geliyor. Beni de al Selim; ölümden, unutulmaktan öteye götür.
Birlikte tutunamayalım. Ölmekle bana haksızlık ettin, birçok insana haksızlık
ettin. Bütün bunları diyememek acı geliyor. Sonra, kendi kendime konuşuyorum:
Kışlık sarayımda, Olric’le konuşuyorum. İkimiz de üşümeye başladık. Sıcak
ülkelerden kaçtık; soğuk ülkelerde üşüyoruz. Durmadan dudaklarımı oynattığım
için, beni garip bakışlarla süzüyorlar. Beni neşelendir Olric, diyorum.
Olric’se, deliler gemisinden söz ediyor bana. Onun da kararlılığı kalmadı. Garip
hikâyeler anlatıyor. Dediğine göre, geçen gün kaldırımda yattığını gördüğümüz
adam saralı değilmiş: Hazreti İsa’ymış. Bizi denemek için, öyle boylu boyunca
yatıyormuş. Yumruklarını yalandan sıkmış; gözlerini, bizi aldatmak için yummuş.
Ben bütün bunlarla başa çıkamam Olric, diyorum. İnsan her gün yüzlerce olayla
karşılaşıyor. Bu sözlerim Olric’i neşelendiriyor. Demek sayıları gittikçe
artıyor, diyerek gülmeye başlıyor. Sonunda kimse başa çıkamayacak. Her zengine
bir İsa düşecek diye söylenip duruyor. 719 Ben daha onun kadar, akıl yolundan
uzaklaşmadım. Peki Olric, diyorum: gemileri kim yürütecek, ekmeği kim
pişirecek? Mazur görmek gerekiyor onu: Olric iyi yetişmedi, toplumsal kültür
almadı. Bütün vaktini beni izlemekle geçirdi. Şimdi beni, eskisi gibi beğenmiyor.
Sözlerinizi ve davranış- larınızı mantıki sonuçlarına götürüyorum, diyor. Bir
yandan da pekâlâ, gerçeklere işine geldiği zaman sırtını çeviriyor. Kaldırımda
yatan adam masalını onun uydurduğunu sanıyorum. Yoldan geçen insanları, eski
tanıdıklarıma benzetiyor. Kendimi nereye atacağımı bilmiyorum. Her zaman böyle
değiliz. İlerisi için planlar kuruyoruz. Tutunamayanlar ansiklopedisine yeni
bölümler yazmayı düşünüyoruz. Benim de girmem ihtimali kuvvetle belirdi. Olric
öyle söylüyor. Ben de kendime göre hazırlıklar yapı- yorum. Olric’in temasları bitince
yeniden müracaat edeceğim. Elimde kuvvetli deliller var bu sefer. Bu sefer öyle
kolay atlatamazlar. Olric bana cesaret veriyor. Bir celsede bitiririz bu sefer,
diyor. Ben biraz kuruntuluyum. Herkesi tanı- dığını söylüyor. Benim gitmem bile
gerekmeyecekmiş belki. Öyle olursa sevinirim. Ben de yavaş yavaş kendi bölümümü
yazıyorum; bazı küçük değişiklikler yapmama izin verileceğini söylüyor Olric.
İyi olur; yoksa bir celsede verilecek kararın bir anlamı kalmazdı. Sonra,
Olric’le birlikte istediğimizi yapacağız. Romanlar yazacağız: bitip tükenmeyen
romanlar. “Tutunamayanların Sonu”, “Tutunamayanların Dönüşü” gibi.
Tutunamayanların romanı biter mi? Kabulümü rica ediyorum sayın yargıçlar. Hüsnü
Beyin oğlu ve mühendislikten emekli Turgut Özben’in kabulünü rica ediyorum.
Yetersizliğimin kabulünü rica ediyorum. Beni anlamanızı, bana aranızda yer
vermenizi rica ediyorum. Geriye dönemeyeceğim bir yola çıkmış bulunuyorum. Bu
720 yoldaki araştırmalarımın değerlendirilmesini rica ediyorum. Aranızda ve
huzurunuzda bulunmaktan kıvanç duyuyorum. Sizlerin de bana çok ihtiyacınız
olduğunu sanıyorum. Bu seçkin kalabalık, sesini duyurmak için çoktandır bir
temsilci beklemektedir. Bu göreve istekli bulunuyorum. Selim’in ölümüyle hissedilen
boşluk gün geçtikçe büyümektedir. Dünya, yaşanılır bir yer olmaktan
çıkmıştır... Olric’e durmadan, baharı göreceğimizi söylüyorum. Sarayın soğuk
duvarları arasında geçirdiğimiz günler sona erecek. Bu günlerin sonu gelecek:
bunu hissediyorum Olric…
Tutunamayanlar / Oğuz Atay