“insanın karşısındakine duyduğu güven ve inancın eşlik ettiği bir uyuşmazlık neden olmasın? görüş ayrılıkları ve uyuşmazlıklar neden karşıdakini reddetme anlamına gelsin? yıllar yılı hemen hemen her konuda anlaşan iki insanın belirli bir konuda şiddetli bir uyuşmazlığa düşmesi neden bir felaket olarak görsün ve bu durum neden onların birbirlerini hiç tanımamış olduklarının belirtisi sayılsın?
birbirinden farklı iki insanın, zevklerden ideolojilere varıncaya kadar akla gelen her konuda sonsuza kadar uyuşması nasıl mümkün olabilir? birlikte olmak neden birbiriyle anlaşmak anlamına gelsin? sağlam bir ilişkiye neden ne kadar da iyi anlaşıyorlar gözüyle bakılsın? atomun pozitif protonu ile negatif elektronunu ele alalım: bunlar arasında ahenkli bir ilişki yok mu? hele bir de, ancak maddeyle birlikte varolabilen antimadde düşünülecek olursa.
özgürlük uyuşmazlığın bir fonksiyonudur. hiçbir zaman uyuşmak zorunda kalmama sürecidir özgürlük. özgürlüğün doğrulanması, anlaşma peşinde koşmamakla sağlanır. anlaşma bir süreci durdurur. her şeyi dondurur. yaratıcılığı durduran bir frendir o.
eleştirel düşünce, uyuşmazlığı körüklemek demektir. anlaşmazlık yerine anlaşmayı teşvik ettiğimizde, totaliterce ve kendimize karşı saygısızca davranmış oluruz. doğa çatışma içinde ve çatışma sayesinde ahengini sürdürebiliyorsa, biz de anlaşmayabiliriz. kendi kendimize böyle bir borcumuz var. anlaşmamak suretiyle yalancılıktan kurtulur, özgürleşiriz.”