* Sevgi tırmananları birbirine bağlayan bir halattı. Biri düşerse diğerlerinin hayatta kalması için halatın kesilmesi gerekiyordu. Ancak sevgi kesilmeyecek kadar kalın bir halattı ve sonunda herkes düşerdi. Aptallar sevdikleriyle düşer, kötüler sevdiklerini aşağı çeker...
Sh.19
* Zamandan muaf tutulmanın ödülü. Hiçbir şey olmamak. Hiçbir sıfatı sırtında taşımamak. Kamburlarının hiç doğmadı bir ev. Ne güzel ne çirkin. Ne zeki ne aptal. İçinde kuralların olmadığı bir ev. Doğduğun ev. Doğumevin. Ancak doğmayabilirdin...
Sh. 21
* Hiçbir hayal, gerçekleşmediği sürece mutlak değildir...
* Böylece, Tanrı’nın şeytana içini dökmesinden insan doğdu... Böylece ışığın karanlığı delmesinden ve döllenmesinden sen doğdun... Böylece sen loş oldun. Bazen aydınlandığını, bazen de karardığını sandın. Ancak hangisinin sen olduğuna asla karar veremedin. Ne kötüsün ne de iyi. Her şeyi düşünebilir, her şeyi hayal edebilir, ancak sadece seçtiklerini gerçekleştirebilirsin. Düşünce şeytandan, davranış Tanrı’dandır. Hangi düşüncenin davranışa dönüşeceğini karar verense insandır...
Sh.23/24
* Herkesin kayıp kıtasını keşfettiği bir an vardır...
* Kayıp kıtanın haritası. Düşünceler kıtası. Varlığından emin olunmayan, ancak yokluğundan ötürü ölümcül acıların çekildiği bir kıta...
Sh. 37
* Her zihin bir patlamayla doğar , şişer ve genişlemeye devam eder. Ancak sadece bazıları mükemmel dengeye ulaşır. Diğerleri yüksek yoğunlukları yüzünden çöker. Bu, onların sonu değildir. Bu, onların kapandığı andır. Her şeye ve herkese kendilerini kapattıkları an. Böyle bir seçim yapılabilir mi?.. Öğreneceksin...
* Zihnin sonsuzluk hissi vermesinin nedeni, içindeki bütün düşüncelerinin merkez olarak algılanabilmesidir. Hayatının değersiz olduğu düşüncesinin, zihninin merkezi olduğunu sanabilirsin ya da diğer hayatların değersiz olduğunu, zihninin merkezi olarak ilan edebilirsin. Bu inanca göre davranabilir ve yanılırsın. Ayrıca eğer, her düşünce merkezse ve zihin bu merkezler etrafında genişliyorsa, yanılgı onun sonsuz olduğuna dair olacaktır. Ancak değildir. Hiçbir şey sonsuz değildir. Özellikle de zaman...
Sh . 40
* Zihin aynı anda iki farklı düşünceye odaklanamaz...
* Hiçbir düşünce zihnin merkezi değildir. Ve hiçbir düşünce diğerlerinden önemli değildir. Dolayısıyla hiçbir düşünceyi varlığının kaynağı olarak görmemelisin. Varlık nedeni sorusunun yanıtında düşünce kelimesinin yer almadığını bilmelisin. Başlangıçtaki patlama düşünceye ait değildir...
* İlişkilerin zaman içerisinde sıcaklığını yitirmesi doğaldır. Geçmişe özlem duymak, sadece zaman kaybıdır...
* Zihin her şeyi tüketir ve sadece düşünceyi üretir. Tüketimin ve üretimin sürmesi için zihnin genişliyor olması gerekir. Dolayısıyla, sadece genişleme döneminde akıl sağlığından söz edilebilir...
Sh. 41
* Kendine ve hayatın sana sunduğuna inandığım acıya güven...
sh. 49
* Sadece korkaklar yalan söyler...
Sh.57
* Zaman var olan bütün unsurlar öncesinde değişkendir. Her düşünce bir diğerini doygunlukları ve aralarındaki uzaklık ölçüsünde çeker...
Sh.60
*
* Şans oyunları dışında kalan her şey olabilir. Çünkü onlar, tesadüfün olmadığı bir evrende tesadüf açlığıyla yaratılmış düzeneklerdir. Kuralları hayatın işleyişinden farklıdır…
Sh . 79
* Bir hücreye girdi ve kapı kilitlendi. Ancak bu kez de uyarıcıların anıları onu yalnız bırakmadı. Hücreye kilitlenenlerin arasında hayat ve dünya anıları da vardı. Onları unutmak için tek yol, Ben’i de unutmaktan geçiyordu…
Sh. 88
* İnsan öncelikle içinden çıktığı insanla, sonrasında da hayat ve dünyayla zorunlu ilişkiye girdiği için, Ben, varlığı ancak sezilebilecek, ama asla kanıtlanamayacak bir düşünceydi…
Sh. 89
* Dünya, zihinsel felçlilere göre bir yer değildi. Dünya, Ben arayışına saygı duymuyor, hatta böylesi bir arayış içinde olanları cezalandırmak için çaba sarf ediyordu. Dünya düzeneği, Ben’ini arayanlara acı vermek için kurulmuştu…
Sh.90
* Duyguların, düşüncelerin en büyük düşmanı olduğunu öğrenmedikçe, duyguların, sadece birer kelimeden ibaret olduğunu anlamadıkça, onların esiri olarak kalacak… Çünkü duygular, insanın yalnızlığını reddedişiyle başlayan kurgunun sözlüğünde yer alırlar…
* İnsan, Ben’iyle karşılaşana kadar acılar içinde, solucanlar gibi kıvranacak ve tatminsizlik içinde boğularak ölecektir…
Sh.94
* İnsanın amacı ve varlık nedeni, yaratarak yok olmaktır…
* Yaratarak yok olmak, düşüncenin kendi ısısıyla erimesidir. Yaratarak yok olmak, ışığın yoğunluğun artması sonucunda patlayarak evrene yayılmasıdır. Bu süreç ‘Yokavar’ adını alır..
* Yokavar boyunca insan, sahip olduğu bütün bilgi, düşünce ve yeteneği yaratmak için harcamalıdır. Her yapıt yaratıcısının değeri kadar eksiltecektir. Sahip olduğu bütün bilgi, düşünce ve yetenekleri yapıtlara dönüştürmüş bir yaratıcı, Ben’den ibaret kalacaktır. Ben’se hiçlik içindeki insandır. İnsanın ait olduğu yer hiçliktir. Hayatın ve dünyanın ulaşamadığı yer olan hiçlik, insanın son evidir. Hiçlik içindeki insan, yani Ben, varlıktır. Asla varlık bilinci değil. Sadece varlık. Ne eksik, ne fazla. Dolayısıyla Ben, sadece varlığını sürdürendir. Var olduğunu bilmeden. Var olduğunu düşünmeden. İkinci bir düşünceye sahip olmadan. Çünkü varlık, ilk ve tek düşüncedir.
Sh.95
* Hiçbir insan, hiçliğin merkezine erişememiş ve varlıktan ibaret kalmamıştır. Bu yüzden temel kurallar, varlığın bilinci düzeyine kadar geçerlidir. Ondan sonrası, yani varlığın bilincini kaybedip varlıktan ibaret kaldığı andan sonrası, insan zihninin hayal edemeyeceği kadar basittir. İnsan zihninin olamayacağı kadar boş, duyuları ve sezgilerin fark edemiyeceği kadar belirtisiz. Sadece var olmak. Hiçbir şeyin olmadığı bir yerde ve zamanda var olmak.Tatminin, acının, duyguların, sahte amaçların, hiçbir şeyin. Hiçliğin merkezinde bir varlık. Hepsi bu. Bilinen insanın, vardığı anda yok olduğu bir düzey. Son düzey.
* Varılabilecek son nokta, bir noktaya dönüşmektir. Nokta mükemmeldir. İnsanın varlıktan ibaret kalması gibi. Kusursuz bir hal. İnsanın varlık nedeni, hiçliğin merkezinde var olarak mükemmel bir durağanlığa erişmek ve sonsuza kadar o halde kalmaktır. Buna yaratarak, yok olmak denir.
Sh.96
* Önemli olan Tanrı’nın bir enstrüman yaratmış olmasıdır. İnsan denen bir enstrüman. Ancak yarattığı müzik enstrümanını çalamayan bir usta gibi, Tanrı’da insandan doğru sesi çıkaramamıştır. Bu yüzden Tanrı hariç bütün güçler insanı çalmış ve özellikle de şeytan en güzel melodilerini onunla bestelemiştir…
Sh.98
* Klonlama, hatalar içine gömülmüş insanlığın, kendini, hatalarıyla birlikte sonsuza dek var etme çabasıydı. Oysa nesillerin arası, derin kesiklerle açılmalı, her birinin hüküm sürdüğü çağdan sonra dev baltalar genetik halatları kesmeliydi. Genetik ve kültürel mirasın, insana acıdan başka bir şey vermesine olanak yoktu. Her insanın boşluğa doğma hakkı olmalıydı...
Sh.100
* Hayat, elle tutulabilir, gözle görülebilir, kulakla duyulabiliyor, burunla koklanabiliyor, dile tat verebiliyordu. Ancak bütün bunlar, sadece saniyenin yarısı kadar sürüyordu. Oysa insan ortalama altmış beş yıl yaşardı…
Sh.110
* Tanrısal bilgiler fizik kurallarını andırıyordu. İnsanların çözemediği neden ve sonuç ilişkileri açıklanıyordu. Çünkü insanın kendi başına keşfedemediği tek bilgi, bir bedenle yani maddeyle yaşamaya ilişkin olandı. İnsanın iyilik savaşını bedeninin üzerinden yürütmesi olanaksızdı. Kötü olan insan değil, maddeydi. İnsanın, suçluluk duygusundan kurtulup bu gerçeği sindirmesi ve maddeyi gerektiği gibi kullanmayı öğrenmesi gerekiyordu. Maddeye dair her kararın mutlaka iki sonucu vardı. İyi ve kötü. Bir insan diğerine aşık olduğunda, başka insanlara aşık olması olanaksızdı. Madde nitelik ve nicelik sınırlarına sahipti. Dolayısıyla herkese yetecek kadar yoktu. Dinlerin varlığını savunduğu cennete eşdeğer hal, tek bir insanın mutluluk değerinin artması için tek bir insanın mutluluk değerinin azalması gerektiği andı. Kitapta buna mutlak denge deniyordu. Mutlak dengenin gerçekleşmesi için gerekense, maddenin ya da bedenin yerini zihnin almasıydı...
Sh. 112/113
* Gözleri kapalıyken gördüklerini önemsemektense ayna tarafından büyülenmişti. Oysa, iki ayna üst üste kapandığında, ışıksızlıktan yok olan görüntünün yerini hiçbir biçimde yok olmayan zihnin alması gerekiyordu. Sonuç olarak insan, maddeye hak ettiğinden fazla değeri verdiği sürece mutsuz olacaktı...
* Ölümse, yaşarken sindirilmiş bilgilerin zihin tarafından depolanması için verilen bir süreydi. Herkesin bir kasası var ve doğana kadar doğup ölmek gerekiyordu...
Sh.113
* Bilgileri tanıyıp, uygulamak insan iradesine bağlıdır. Tanrısal bilgilerin insana ulaşımı her yolla gerçekleşebilir. Çoğu en akla gelmeyecek yollardır. Böyle olması normaldi, çünkü Tanrı, insan aklına gelmeyen her şeydir. Kişisel ve tanrısal olan bilgileri, bilinçli ya da bilinçsizce öğrenenler yeni insanlara dönüşürler, ancak diğerlerini bekleyen son biraz farklıdır...
* Peygamberlik etmen gereken kişi kendinsin.
Sh.114
* İnkar edilemeyecek tek gerçek, acıydı...
* Zihinsel ağırlığı ne olursa olsun, her düşen beyin, aynı hızda hızlanır...
Sh.132
* Kelimelerin fonetik yapılarını, nesnelerin sürtünmeyle çıkardıkları seslerde bulan Asil, her şeyin kendisiyle konuşmaya başladığını inanmıştı, çünkü gürültüler ile kelimeler arasındaki fonetik benzerliğin tesadüf eseri olduğunu anlayamamıştı...
* Doğaysa nesnelere göre çok daha gevezeydi. Yağmurun her damlası ayrı, bir ağacın her dalı ayrı kelimeleri tekrarlıyordu...
Sh.135
Sh.138
* Kansız acının en acımasız tarafı, bitmesinin beklendiği bir kan dökülme anının olmayışıydı. Kansız acının en acımasız tarafı, ne zaman biteceğinin bilinememesiydi...
Sh.139
* Her insanın yokavarı bilgi, yetenek ve düşüncelerinin düzeyine göre biçim değiştirir. Her insanın yokavarının süresi farklıdır. Tek bir cümlede tamamlanabilecek olanlar da vardır, elli hayat boyunca yaratılanların yetmediği de...
Sh. 147
* İnsanın, hiçliğin merkezinde, varlıktan ibaret kalmasıyla arasındaki en büyük engellerden biri, iyilik bilgisiydi. Bu bilgi insana atılmış en büyük kazıklardan biriydi. Umut ve umutsuzluk arasında gidip gelirken, açlıktan ölmesine neden olacak kadar belalı bilgi...
Sh. 148
* İyilik, ilk öğretilendi. Ancak gerçek değildi. Yaratılması olanaksız eserler gibi, iyilik de bilinen boyutlar dahilinde var olamayacak kadar hayaliydi. Ancak bir yerlerde iyiliğin olduğun inanan ve defalarca hayal kırıklığına uğramaktan mahvolmuş olan insanların yetersiz çabaları, kendilerini tanımalarını engelliyordu. Savaşlar, ihanetler ve yalanlar insana aitti. Ve pişmanlık ya da komşunun hayatını eleştirmek, iyi olmaya yetmiyordu. Hiçbir şey iyi olmak için yeterli değildi. Çünkü dünya ve insan eti, iyilikten yoksundu. İnsanlık, çizginin diğer tarafındaydı. Ancak iyilik ve kötülüğü ayıran sınıra o kadar yakındı ki, iyiliğin ne olduğunu biliyor, ancak hayata geçiremiyordu. Vicdan kelimesi ve duygusu, sınıra yakın olmaktan kaynaklanan bir sahtelikti. İnsan, iyiliğe yakın olan bir kötüydü. Bu gerçeğin insan tarafından öğrenilmesinin zamanı gelmişti. Erişemeyeceği bir huzuru sürekli arzulamaktan vazgeçmeli ve kendisiyle çelişmekten delirmeye son vermeliydi. Gelişimini engelleyen yüksek amaçlara sahip olmayı bırakmalı ve iyiliğe ulaşmak yerine, içindeki kötülüğü dizginlemeyi öğrenmeliydi. Çünkü her ne kadar yakın olsa da, iyilikle arasında asla aşamayacağı bir duvar vardı ve o duvara çarpıp parçalanmaktan vazgeçemiyordu. Her çarpışmada sınırdan daha da uzaklaşıyor ve kötülük topraklarının merkezine yaklaşıyordu. Ne yarattığı dinler, ne ahlak, ne de yasalar...
Sh. 148/149
* İtme gücü, çekim gücünden şiddetlidir...
Sh. 169
* İnsanlık sosyalleştiğinden beri, iyilikten, hayali bir mıknatıs yaratıp, tarafından çekilmeyi beklemiş ancak çekim gücü, insanlığı bir araya getirmeye yetmemişti. Çünkü gerçek değildi. Çünkü insan hayatı, iyilik topraklarında geçmiyordu. Gerçek olan kötülüktü. Beş duyudan beş kez geçip, duygu ve düşünce doğurtacak olan, kötülüktü. Ve amaç sınırı geçmekse, bu sadece kötülüğün itme gücünün kullanılmasıyla olanaklı hale gelecekti. İnsanlığın iyiliğe yönelmesinin tek yolu, kötülükten kaçması olacaktı..
Sh. 169/170
* İnsanlığın sonu diye düşündü Asil. Nerede durması gerektiğini bilememekten gelecek. Sınırın hangi yakasında doğduğunu ve hangi yakasında öleceğini bilememekten gelecek, insanlığın sonu...
Sh.178
* Her şey bitti. Bundan sonra düşünmeyecek, bilmeyecek ve yaratmayacaksın...
Sh.213
Sh.19
* Zamandan muaf tutulmanın ödülü. Hiçbir şey olmamak. Hiçbir sıfatı sırtında taşımamak. Kamburlarının hiç doğmadı bir ev. Ne güzel ne çirkin. Ne zeki ne aptal. İçinde kuralların olmadığı bir ev. Doğduğun ev. Doğumevin. Ancak doğmayabilirdin...
Sh. 21
* Hiçbir hayal, gerçekleşmediği sürece mutlak değildir...
* Böylece, Tanrı’nın şeytana içini dökmesinden insan doğdu... Böylece ışığın karanlığı delmesinden ve döllenmesinden sen doğdun... Böylece sen loş oldun. Bazen aydınlandığını, bazen de karardığını sandın. Ancak hangisinin sen olduğuna asla karar veremedin. Ne kötüsün ne de iyi. Her şeyi düşünebilir, her şeyi hayal edebilir, ancak sadece seçtiklerini gerçekleştirebilirsin. Düşünce şeytandan, davranış Tanrı’dandır. Hangi düşüncenin davranışa dönüşeceğini karar verense insandır...
Sh.23/24
* Herkesin kayıp kıtasını keşfettiği bir an vardır...
* Kayıp kıtanın haritası. Düşünceler kıtası. Varlığından emin olunmayan, ancak yokluğundan ötürü ölümcül acıların çekildiği bir kıta...
Sh. 37
* Her zihin bir patlamayla doğar , şişer ve genişlemeye devam eder. Ancak sadece bazıları mükemmel dengeye ulaşır. Diğerleri yüksek yoğunlukları yüzünden çöker. Bu, onların sonu değildir. Bu, onların kapandığı andır. Her şeye ve herkese kendilerini kapattıkları an. Böyle bir seçim yapılabilir mi?.. Öğreneceksin...
* Zihnin sonsuzluk hissi vermesinin nedeni, içindeki bütün düşüncelerinin merkez olarak algılanabilmesidir. Hayatının değersiz olduğu düşüncesinin, zihninin merkezi olduğunu sanabilirsin ya da diğer hayatların değersiz olduğunu, zihninin merkezi olarak ilan edebilirsin. Bu inanca göre davranabilir ve yanılırsın. Ayrıca eğer, her düşünce merkezse ve zihin bu merkezler etrafında genişliyorsa, yanılgı onun sonsuz olduğuna dair olacaktır. Ancak değildir. Hiçbir şey sonsuz değildir. Özellikle de zaman...
Sh . 40
* Zihin aynı anda iki farklı düşünceye odaklanamaz...
* Hiçbir düşünce zihnin merkezi değildir. Ve hiçbir düşünce diğerlerinden önemli değildir. Dolayısıyla hiçbir düşünceyi varlığının kaynağı olarak görmemelisin. Varlık nedeni sorusunun yanıtında düşünce kelimesinin yer almadığını bilmelisin. Başlangıçtaki patlama düşünceye ait değildir...
* İlişkilerin zaman içerisinde sıcaklığını yitirmesi doğaldır. Geçmişe özlem duymak, sadece zaman kaybıdır...
* Zihin her şeyi tüketir ve sadece düşünceyi üretir. Tüketimin ve üretimin sürmesi için zihnin genişliyor olması gerekir. Dolayısıyla, sadece genişleme döneminde akıl sağlığından söz edilebilir...
Sh. 41
* Kendine ve hayatın sana sunduğuna inandığım acıya güven...
sh. 49
* Sadece korkaklar yalan söyler...
Sh.57
* Zaman var olan bütün unsurlar öncesinde değişkendir. Her düşünce bir diğerini doygunlukları ve aralarındaki uzaklık ölçüsünde çeker...
Sh.60
*
* Şans oyunları dışında kalan her şey olabilir. Çünkü onlar, tesadüfün olmadığı bir evrende tesadüf açlığıyla yaratılmış düzeneklerdir. Kuralları hayatın işleyişinden farklıdır…
Sh . 79
* Bir hücreye girdi ve kapı kilitlendi. Ancak bu kez de uyarıcıların anıları onu yalnız bırakmadı. Hücreye kilitlenenlerin arasında hayat ve dünya anıları da vardı. Onları unutmak için tek yol, Ben’i de unutmaktan geçiyordu…
Sh. 88
* İnsan öncelikle içinden çıktığı insanla, sonrasında da hayat ve dünyayla zorunlu ilişkiye girdiği için, Ben, varlığı ancak sezilebilecek, ama asla kanıtlanamayacak bir düşünceydi…
Sh. 89
* Dünya, zihinsel felçlilere göre bir yer değildi. Dünya, Ben arayışına saygı duymuyor, hatta böylesi bir arayış içinde olanları cezalandırmak için çaba sarf ediyordu. Dünya düzeneği, Ben’ini arayanlara acı vermek için kurulmuştu…
Sh.90
* Duyguların, düşüncelerin en büyük düşmanı olduğunu öğrenmedikçe, duyguların, sadece birer kelimeden ibaret olduğunu anlamadıkça, onların esiri olarak kalacak… Çünkü duygular, insanın yalnızlığını reddedişiyle başlayan kurgunun sözlüğünde yer alırlar…
* İnsan, Ben’iyle karşılaşana kadar acılar içinde, solucanlar gibi kıvranacak ve tatminsizlik içinde boğularak ölecektir…
Sh.94
* İnsanın amacı ve varlık nedeni, yaratarak yok olmaktır…
* Yaratarak yok olmak, düşüncenin kendi ısısıyla erimesidir. Yaratarak yok olmak, ışığın yoğunluğun artması sonucunda patlayarak evrene yayılmasıdır. Bu süreç ‘Yokavar’ adını alır..
* Yokavar boyunca insan, sahip olduğu bütün bilgi, düşünce ve yeteneği yaratmak için harcamalıdır. Her yapıt yaratıcısının değeri kadar eksiltecektir. Sahip olduğu bütün bilgi, düşünce ve yetenekleri yapıtlara dönüştürmüş bir yaratıcı, Ben’den ibaret kalacaktır. Ben’se hiçlik içindeki insandır. İnsanın ait olduğu yer hiçliktir. Hayatın ve dünyanın ulaşamadığı yer olan hiçlik, insanın son evidir. Hiçlik içindeki insan, yani Ben, varlıktır. Asla varlık bilinci değil. Sadece varlık. Ne eksik, ne fazla. Dolayısıyla Ben, sadece varlığını sürdürendir. Var olduğunu bilmeden. Var olduğunu düşünmeden. İkinci bir düşünceye sahip olmadan. Çünkü varlık, ilk ve tek düşüncedir.
Sh.95
* Hiçbir insan, hiçliğin merkezine erişememiş ve varlıktan ibaret kalmamıştır. Bu yüzden temel kurallar, varlığın bilinci düzeyine kadar geçerlidir. Ondan sonrası, yani varlığın bilincini kaybedip varlıktan ibaret kaldığı andan sonrası, insan zihninin hayal edemeyeceği kadar basittir. İnsan zihninin olamayacağı kadar boş, duyuları ve sezgilerin fark edemiyeceği kadar belirtisiz. Sadece var olmak. Hiçbir şeyin olmadığı bir yerde ve zamanda var olmak.Tatminin, acının, duyguların, sahte amaçların, hiçbir şeyin. Hiçliğin merkezinde bir varlık. Hepsi bu. Bilinen insanın, vardığı anda yok olduğu bir düzey. Son düzey.
* Varılabilecek son nokta, bir noktaya dönüşmektir. Nokta mükemmeldir. İnsanın varlıktan ibaret kalması gibi. Kusursuz bir hal. İnsanın varlık nedeni, hiçliğin merkezinde var olarak mükemmel bir durağanlığa erişmek ve sonsuza kadar o halde kalmaktır. Buna yaratarak, yok olmak denir.
Sh.96
* Önemli olan Tanrı’nın bir enstrüman yaratmış olmasıdır. İnsan denen bir enstrüman. Ancak yarattığı müzik enstrümanını çalamayan bir usta gibi, Tanrı’da insandan doğru sesi çıkaramamıştır. Bu yüzden Tanrı hariç bütün güçler insanı çalmış ve özellikle de şeytan en güzel melodilerini onunla bestelemiştir…
Sh.98
* Klonlama, hatalar içine gömülmüş insanlığın, kendini, hatalarıyla birlikte sonsuza dek var etme çabasıydı. Oysa nesillerin arası, derin kesiklerle açılmalı, her birinin hüküm sürdüğü çağdan sonra dev baltalar genetik halatları kesmeliydi. Genetik ve kültürel mirasın, insana acıdan başka bir şey vermesine olanak yoktu. Her insanın boşluğa doğma hakkı olmalıydı...
Sh.100
* Hayat, elle tutulabilir, gözle görülebilir, kulakla duyulabiliyor, burunla koklanabiliyor, dile tat verebiliyordu. Ancak bütün bunlar, sadece saniyenin yarısı kadar sürüyordu. Oysa insan ortalama altmış beş yıl yaşardı…
Sh.110
* Tanrısal bilgiler fizik kurallarını andırıyordu. İnsanların çözemediği neden ve sonuç ilişkileri açıklanıyordu. Çünkü insanın kendi başına keşfedemediği tek bilgi, bir bedenle yani maddeyle yaşamaya ilişkin olandı. İnsanın iyilik savaşını bedeninin üzerinden yürütmesi olanaksızdı. Kötü olan insan değil, maddeydi. İnsanın, suçluluk duygusundan kurtulup bu gerçeği sindirmesi ve maddeyi gerektiği gibi kullanmayı öğrenmesi gerekiyordu. Maddeye dair her kararın mutlaka iki sonucu vardı. İyi ve kötü. Bir insan diğerine aşık olduğunda, başka insanlara aşık olması olanaksızdı. Madde nitelik ve nicelik sınırlarına sahipti. Dolayısıyla herkese yetecek kadar yoktu. Dinlerin varlığını savunduğu cennete eşdeğer hal, tek bir insanın mutluluk değerinin artması için tek bir insanın mutluluk değerinin azalması gerektiği andı. Kitapta buna mutlak denge deniyordu. Mutlak dengenin gerçekleşmesi için gerekense, maddenin ya da bedenin yerini zihnin almasıydı...
Sh. 112/113
* Gözleri kapalıyken gördüklerini önemsemektense ayna tarafından büyülenmişti. Oysa, iki ayna üst üste kapandığında, ışıksızlıktan yok olan görüntünün yerini hiçbir biçimde yok olmayan zihnin alması gerekiyordu. Sonuç olarak insan, maddeye hak ettiğinden fazla değeri verdiği sürece mutsuz olacaktı...
* Ölümse, yaşarken sindirilmiş bilgilerin zihin tarafından depolanması için verilen bir süreydi. Herkesin bir kasası var ve doğana kadar doğup ölmek gerekiyordu...
Sh.113
* Bilgileri tanıyıp, uygulamak insan iradesine bağlıdır. Tanrısal bilgilerin insana ulaşımı her yolla gerçekleşebilir. Çoğu en akla gelmeyecek yollardır. Böyle olması normaldi, çünkü Tanrı, insan aklına gelmeyen her şeydir. Kişisel ve tanrısal olan bilgileri, bilinçli ya da bilinçsizce öğrenenler yeni insanlara dönüşürler, ancak diğerlerini bekleyen son biraz farklıdır...
* Peygamberlik etmen gereken kişi kendinsin.
Sh.114
* İnkar edilemeyecek tek gerçek, acıydı...
* Zihinsel ağırlığı ne olursa olsun, her düşen beyin, aynı hızda hızlanır...
Sh.132
* Kelimelerin fonetik yapılarını, nesnelerin sürtünmeyle çıkardıkları seslerde bulan Asil, her şeyin kendisiyle konuşmaya başladığını inanmıştı, çünkü gürültüler ile kelimeler arasındaki fonetik benzerliğin tesadüf eseri olduğunu anlayamamıştı...
* Doğaysa nesnelere göre çok daha gevezeydi. Yağmurun her damlası ayrı, bir ağacın her dalı ayrı kelimeleri tekrarlıyordu...
Sh.135
Sh.138
* Kansız acının en acımasız tarafı, bitmesinin beklendiği bir kan dökülme anının olmayışıydı. Kansız acının en acımasız tarafı, ne zaman biteceğinin bilinememesiydi...
Sh.139
* Her insanın yokavarı bilgi, yetenek ve düşüncelerinin düzeyine göre biçim değiştirir. Her insanın yokavarının süresi farklıdır. Tek bir cümlede tamamlanabilecek olanlar da vardır, elli hayat boyunca yaratılanların yetmediği de...
Sh. 147
* İnsanın, hiçliğin merkezinde, varlıktan ibaret kalmasıyla arasındaki en büyük engellerden biri, iyilik bilgisiydi. Bu bilgi insana atılmış en büyük kazıklardan biriydi. Umut ve umutsuzluk arasında gidip gelirken, açlıktan ölmesine neden olacak kadar belalı bilgi...
Sh. 148
* İyilik, ilk öğretilendi. Ancak gerçek değildi. Yaratılması olanaksız eserler gibi, iyilik de bilinen boyutlar dahilinde var olamayacak kadar hayaliydi. Ancak bir yerlerde iyiliğin olduğun inanan ve defalarca hayal kırıklığına uğramaktan mahvolmuş olan insanların yetersiz çabaları, kendilerini tanımalarını engelliyordu. Savaşlar, ihanetler ve yalanlar insana aitti. Ve pişmanlık ya da komşunun hayatını eleştirmek, iyi olmaya yetmiyordu. Hiçbir şey iyi olmak için yeterli değildi. Çünkü dünya ve insan eti, iyilikten yoksundu. İnsanlık, çizginin diğer tarafındaydı. Ancak iyilik ve kötülüğü ayıran sınıra o kadar yakındı ki, iyiliğin ne olduğunu biliyor, ancak hayata geçiremiyordu. Vicdan kelimesi ve duygusu, sınıra yakın olmaktan kaynaklanan bir sahtelikti. İnsan, iyiliğe yakın olan bir kötüydü. Bu gerçeğin insan tarafından öğrenilmesinin zamanı gelmişti. Erişemeyeceği bir huzuru sürekli arzulamaktan vazgeçmeli ve kendisiyle çelişmekten delirmeye son vermeliydi. Gelişimini engelleyen yüksek amaçlara sahip olmayı bırakmalı ve iyiliğe ulaşmak yerine, içindeki kötülüğü dizginlemeyi öğrenmeliydi. Çünkü her ne kadar yakın olsa da, iyilikle arasında asla aşamayacağı bir duvar vardı ve o duvara çarpıp parçalanmaktan vazgeçemiyordu. Her çarpışmada sınırdan daha da uzaklaşıyor ve kötülük topraklarının merkezine yaklaşıyordu. Ne yarattığı dinler, ne ahlak, ne de yasalar...
Sh. 148/149
* İtme gücü, çekim gücünden şiddetlidir...
Sh. 169
* İnsanlık sosyalleştiğinden beri, iyilikten, hayali bir mıknatıs yaratıp, tarafından çekilmeyi beklemiş ancak çekim gücü, insanlığı bir araya getirmeye yetmemişti. Çünkü gerçek değildi. Çünkü insan hayatı, iyilik topraklarında geçmiyordu. Gerçek olan kötülüktü. Beş duyudan beş kez geçip, duygu ve düşünce doğurtacak olan, kötülüktü. Ve amaç sınırı geçmekse, bu sadece kötülüğün itme gücünün kullanılmasıyla olanaklı hale gelecekti. İnsanlığın iyiliğe yönelmesinin tek yolu, kötülükten kaçması olacaktı..
Sh. 169/170
* İnsanlığın sonu diye düşündü Asil. Nerede durması gerektiğini bilememekten gelecek. Sınırın hangi yakasında doğduğunu ve hangi yakasında öleceğini bilememekten gelecek, insanlığın sonu...
Sh.178
* Her şey bitti. Bundan sonra düşünmeyecek, bilmeyecek ve yaratmayacaksın...
Sh.213