Sahile götürdüm onu o gün. Yaz henüz başlamamıştı, hafta sonuydu, tenhaydı sahil. Harikuladeydi. Berduşlar paçavraları ile kuma uzanmışlardı. Bazıları taş banklara oturmuş şişeyi paylaşıyorlardı. Martılar telaşsız ve aptal uçuşlarındaydılar. Yetmişlik-seksenlik karılar kocaları öldükten sonra kendilerine kalacak evleri satıp satmamayı tartışıyorlardı. Her şeye rağmen huzur vardı havada. Denize doğru yürüdük. Çok az konuşarak. Mutluyduk birlikte. İki sandviç, biraz cips ve içecek bir şeyler aldım. Kuma uzanıp atıştırdık. Birbirimize sarılıp uyuduk bir süre. Sevişmekten bile güzeldi sanki. Gerilimsiz bir birlikte akış. Uyandıktan bir süre sonra eve döndük. Yemek pişirdim. Yemekten sonra birlikte oturmayı teklif ettim. Bir şey söylemeden uzun uzun baktı bana. Sonra yumuşak bir sesle, "Olmaz," dedi. Onu bara bıraktım, çıkmadan önce eline bir içki tutuşturdum. Bir ambalaj fabrikasında iş buldum. Hafta öyle geçti.
(Sevimli Bir Aşk Hikayesi, Charles Bukowski, Çeviri; Avi Pardo, 224 sayfa)