"Cennet bir yer değildir"
"Haritada koordinatları olan bir yer demedim ki..."
"Havada olsaydı kuşlar senden daha önce giderdi, suyun altında olsa o zaman da balıklar."
"Öyleyse nerde?" diye sordum.
"Senin içinde," dedi Shay, "ve de dışında."
"Ağlanacak halinize gülüyorsunuz. Ufak bir iğne kurtulmaya yetmez. Bir ağaç dalını ikiye kırın ve içinde beni bulursunuz. Bir taşı yerinden kaldırın, altından ben çıkarım. Aynaya bakın, beni göreceksiniz." Shay doğrudan gözlerimin içine baktı. "Birini katil yapanın ne olduğunu gerçekten bilmek istiyorsan," dedi, "kendi kendine seni katil yapan ne olurdu diye bir sor."
Hayatınızdaki en önemli varlığın kurtulması adına hayatınızdaki en büyük düşmanınızın son isteğini yerine getirir misiniz?
June Nealon iki kızı ve geç de olsa bulduğu kocası ile mutlu bir yaşam hayal ediyordu. Hayallerinden uyandığında ise gördüğü manzara bambaşkaydı: Acımasızca işlenmiş bir cinayete kurban giden kocası ve kızının cesetleri arasında kalp nakli bekleyen diğer kızının yalvaran gözleri.
New Hanıpshire'de 69 yıl sonra ilk kez bir mahkum ölüm cezasına çarptırılmıştı. June Nealon'un kızı ve sevilen bir polis olan kocasını öldürmekten hüküm giyen Shay Bourne.
Ancak idamlık Shay Bourne'nin son bir isteği vardı: Tanrı'nm huzuruna çıkmadan günahlarından temizlenmek ümidiyle taşıdığı kalbi hayatım altüst ettiği June Nealon'un hasta kızma vermek...
Jodi Picoult bir kez daha insanoğlunun en temel duygularını sorguluyor. Merhamet ve iyiliği öğütlediği düşünülen bir sistemin aslında inanırlarını kimi zaman çok daha katı ve mutsuz edebildiği gerçeği üzerine etkileyici bir roman.
'' Dürüst olmak gerekirse dini dünyevi olanlar ve olmayanlar çizgisinde ikiye ayırmıştım; bir Caravaggio resminde Meryem Ana ve çocuğunu fark etmeden salt güzelliğe bakardım, İsa'nın Çilesi'ni aklıma getirmeksizin mükellef bir paskalya yemeği için en iyi kuzu yemeği tarifini araştırırdım. Din, sonun iyi olmadığını anlayan insanlara umut verirdi. İnsanların hapishaneye düştüğünde ya da ölümcül bir hastalığa yakalandıkları söylendiğinde dua etmesi de bu yüzdendi. Din ısınmak için çenenize kadar çektiğiniz battaniyeye benzer, yolun sonuna geldiğinizde yalnız ölmeyeceğinize dair bir vaattir; fakat neye inandığınız, inandığınız gerçeğinden daha önemli olmaya başladığında bir anda kendinizi soğuktan titrerken de bulabilirsiniz. ''