.

.
Üç çeşit meslek varmış : mühendislik,doktorluk,bir de hukukçuluk.Ben ressam olmak istiyordum.Babam böyle bir meslek olmadığını söyledi.Prens Paradoks'tan bahsetsem kim bilir ne der? Belki şimdi sizin yanınızda Dorian Gray'lik yaparım bir süre. Sonra beni Lord Henry'liğe terfi ettirirsiniz. Masrafı neyse veririm. Fakat bir sıfatla başlamak istiyorum. Bu çocuk ilerde büyük adam olacak gibi ne olduğu belirsiz bir tanımla değil..

Tutunamayanlar / Oğuz Atay

4 Nis 2012

Sevgiyi olsa olsa, bir balıkta tanıyabilecek kişioğlu



- Balık 'uyu gene' diyordu ona. 'Hazır değilim dediğin için giremedik karanlığın içine; ölümden korktun. Oysa ölümle bir araya gelmeden, acılar çekip parça parça olmadan, gönlün tazelenmez, yeniden doğamazsın... 'Seninle her yere giderim' diyordu balıkçı. 'Ama hazır değilsem bir şeye, seninle bile gitsem neye yarar?..' * Ava çıktım, avımla iç içe geçmiş durumda döndüm. Saçmaladığını biliyor. Avım değil ki, diyor; ne ben bunun ardına düştüm, ne bu benim karşımda sıkıştı kaldı; bir rastlantıydı buluşmamız.. İç içe geçmiş bile değiliz; o ne isterse, nasıl isterse, öyle oluyoruz, o duruma geçiyoruz... Hem döndüm sayılır mı?.. Nereye, kime, ne zaman dönmüşüm ki?.. Bir garip yolda, bir tuhaf yolculuktayım. Ama onunla -orfinozla, balıkla, kendini bana yakalatıp ardından beni yutanla- birlikte yaşamak zorunda kaldığım doğru. Niye öyle diyorum sanki? Hoşuma gitmiyor mu? Birlikteyim demekle yetinmeli. Tek kesinlik bu. Ardı yok...

- Balığın ağırlığı üstümden kalkmadı, oysa uçar gibiyiz... Öldüler, parçalandılar; yürekleri, dalakları, bağırsakları yenilendi belki, belki yeniden doğulur... Ölüler her şeyi bilir; öğrenmenin yolu da ölmektir. Ölüp yok olan, ölülere karışan, yerin, suyun altına inip onlardan salık alan, gökyüzüne, onun da ötesine çıkıp ışığı, aydınlığı, bilgeligi oradan, çiçek derer gibi, yanına alıp gövdesinin dağılmış parçalarını yeniden bir araya getirerek, tazelenip yeniden doğmuş gibi yeryüzüne dönerek insan arasına karışandır ki bilinecek her şeyi bilir...

- Kişioğlu, silik anısı belleğinin bir köşesinde sıkışıp kalmış uçmağa yeniden ulaşmak için can atar. Ama kaç kişi – bir parçacık da olsa, eksik güdük de olsa- bunu başarabilir?.. Eskiden, çok eskiden olur, olabilirdi belki o iş. Her şey bitip tükendikten sonra her şeyin yeniden başlayabileceğine, biten bir yılın ardından yeni bir yıl geldiği gibi o uçmağa dönüşebileceğine inanmak güç artık. Bir daha, bir daha ölüp, bir daha, bir daha, bir daha dirilebileceğine inanmıyor insan. Akıp gitmenin çizgisi üzerinde, örneğin bir kolunuzu yutmuş bir balığı el içinde taşımakla bilgeliğinizi gösterdiğinizin kaç kişi farkındadır? Başta, kolu yutulmuş kişi, bunu bilgeliğine değil, sevdasının çaresizliğine verir; karşı konmaz bir yıkımın kurbanı olmadığı seçmek türünden bir katlanış acılığından kendine bir büyüklenme payı çıkarmağa bakar...

- Gürültüye kulak verdim gereksiz yere, gürültünün gizlediğini işitmeğe çalışmalıydım...

- Deniz her acıyı boğan ölüm gücünü, her gücün üstünde görür gibidir çünkü; enginliği ölçüsünde, güçlülüğü -gördüğü yerde- tanır...

- Deniz, analar gibi, sevdiğini, dölyatağında tutup saklayacaktır, bir daha doğurmamak üzere...

Göçmüş Kediler Bahçesi / Bilge Karasu