Şiir ayın karanlık yüzüne vurmak, üçgenler, daireler, koniler çizmek, tarihsiz nesnelerin, * kulaklarında adları yazılı çocukların yanı sıra yürümek, en derin sarıyı bulmak, onmaz bir gurbet duygusuyla yaşamak, engin ve lekesiz yolculuklar yapmak, denizin yorgun çağlarının fotoğrafını çekmek, solgun bir kasımpatıyla dolaşmak, sabahları sarı, akşamları nefti geçen Pera tramvaylarına asılmak, aşkı (o sulusepken) örgütlemek, orta ağırlıktaki bir ata 35 gr. çay biçmek, Cumhuriyet adlı buharlı gemilere binmek, Çin'de uyanmak, sıradan insanlar, puhular, mihaliki kuşlarıyla yarenlik etmek, ölüme (şiirin o kazıbilimine) gemici düğümleri atmak, yatağına uzanmış çocuk İsa ile güzelim kirpikli Muhammet'le çölde bir aşağı bir yukarı dolaşmak, geleceği, (ve) ( sonsuzu içeri buyur etmek ( ve de ) senin ağzınla gidip gelmek için vardı..
Gecedir şiir. Kapalı odalarda görür işini. Kara kitaplar okur..
Bir çeşit dervişlik, keşişliktir şairlik. Yıllarca küçük bir yeraltı suyu gibi yaşayacaksın; bir gün yeryüzüne çıkma özlemini de hiç yitirmeyeceksin, bunu büyük bir alçakgönüllülükle kabul edeceksin; ve bir gün, bir gün ışığını gördüğünde de, bir kıyıya çekilip ordan bakmasını bileceksin. Bir çilehane adamıdır şair. Hayatı yoktur..
Bugün bazı şiirlere iyi, büyük diye kaftanlar biçiyorsak, bunda onların alçakgönüllü olmalarının büyük payı vardır. Bütün iyi şiirler gösterişsiz, alçakgönüllü yapılara benzerler. Bilgiçlik taslamazlar, büyüklüklerini gizlerler sanki. Şaşılacak bir şey yoktur bunda. Nice yollar tepip gelmişlerdir, alçakgönüllülüğü bunun için elden bırakmazlar. — 'Gümüş yıldönümünde bulunamayacağım.'
İlk dizededir (bu karanlıklar prensi) bütün iş; şiirin yapısını, yani içeriğini, biçimini—ki ikisi de ayrılmaz, ikiz kardeşlerdir —, boyunu boşunu o saptar, şiirin gizli tarihini o çizer. Dünyayı depolar sanki ilk dize: Bir yerlerde başını çıkarmış, kendi halindeki bir otu o görür, çocukların, anayasaların, işçilerin elinden o tutar; mutsuzluğun, karanlığın üstünü o çizer; aşka, ölüme kaftanları o biçer; (sırtın bana dönük, senin o güzelim gözlerine de okları o atar elbet) (sonra da) daha böyle nice şeyi gövdesinden (bu dizeler imparatorluğundan) sayfaya,* o 'çamur melekleri'nin (Voz-nesensky) beyaz kâğıtlarına (beyaz cinseldir) o düşürür**. Hem gök*** aşağılarda zaten yerinden oynamış, ağmıştır.
(*) Şair sayfayı görür.
(**) Bazen bir yaprak gürültüyle düşer ya. öyle.
(***) Gök, usun geçici yokluğundan yararlanmasını bilir..
Roman Jacobson 'Şair-Ressamlann Sözsel Sanatı' adlı bir yazısında (ki Blake, Gümrükçü Roıısseau, Klee'yi amaçlar), bu ressamların üç şiirini alıp, bunların ortaya koyduğu yapıyla, bu şiirlerle ilgil, resimlerinin yapılarının koşutluğu üstünde durur. Doğal bu. Resim gibi şiirde bir yapı sanatıdır. Her resim gibi, her şiirde bir omurga, bir çatı. omuriliği, sinirsel organlar koyar. Özsuyu bu kanal [ardan, onların yardımıyla akıtır. Her şiirde bu yap kolaylıkla görülür. Belki de bu resimdeki gibi açılı seçik olmayabilir, ama bu o şiirin böyle bir iskeleti, yapısı yoktur anlamına gelmez. Şiir morg odalarından çıkmaz. — Eskimolar yaşıyor mu?
Şaşırtıcıdır şiir: Onmaz yolculuklar yapar; kuşlara, sokak adlarına, kuşatılmış aşka, suda boğulmuş kızlara, ölüme takar aklını; yalnızlığa, coğrafyaya, altın çocukluğa soyunur (ruhu Tasalya'ya doğru akıyordur); sık sık sevda çıkmazlarına girer, kendi halindeki üçgenleri, konileri ay artır;* ak favorili bir Yahudiye, solgun bir taverna çocuğuna güler; Sirke-ci'de çadır kurar; vebalılarla dolaşır; sürgün (o menfa) yolunu çeler; kimsesiz bir ateş böceğiyle konuşur; yoğurtçu, şekerci, eskici dükkânlarına uğrar; kasabalarda bando yönetir; sevgilinin yüzünü sıyırıp geçer (İzmir'den geçiyordur); tarihin kapalı tavernalarında Aix'li ton balığı tüccarlarıyla deniz dibi haritalarına dipnotlar düşer (deniz dibi haritaları tarihin çıkmaz sokaklarıdır);
(ve) suça atar kancasını!
Şiirin vakti yoktur. — Hoşça kal, hoş çakal, hoşça kal!