boş zamanlarında güzel bir kafa ile canlı performanslar izlemeyi adet edinmiş birisi olarak az önce (şöyle ) bir performans izledim. abimiz ne kadar güzel söylemiş, ekrana çivilendim resmen. büyük alkışlar!
sonra aklıma janis'in (şu performansı ) geldi. ben ne zaman güzel bir performans izlesem aklıma bu geliyor zaten de neyse.
hissetmeyi öğrenip, iç yolculuğumda büyük yolculuklar yapabilmişssem, bunun oluşmasında pastadaki en büyük payı janis almıştır diye düşünüyorum. bir röportajında "şarkı söylerken ne düşünüyorsun?" diye sorarlar, "bir şey düşünmüyorum, sadece hissediyorum." der bu güzel kadın da. üstteki videosunu ilk izlediğim anda, bir insanın nasıl bu kadar hissederek şarkı söyleyebileceğini, kendisini çıkarttığı seslerle nasıl da bu kadar güzel ifade edebileceğini tahayyül bile edemezdim. modern zamanlarda her şeyi düşünerek yapmamız gerektiğinden dolayı hissetmeyi hepten unuttum sanırım diye düşündüm. hayatımdaki, düşünce yapımdaki kırılmalardan -burada kalp kırıklığından değil; bir dallanma, bir yol ayrımı, drastik bir karakter sapmasından bahsediyoruz- en sonuncusu ve harikasının başladığı dönem de bu kadını daha çok incelemeye ve dinlemeye başladığım dönemdir sanırım.
little girl blue dinliyorum ve bir yandan da janis joplin, elvis presley, otis redding gibi insanları artık kimsenin pek de takmadığını görüyorum. insanların en başta romantiklik ve naziklik olmak üzere, hiçbir değerlerine önem vermediğini izliyorum.
üzüldüğümde güzel müzikler dinliyorum, o iyi geliyor bak:)
lakin kozmıc blues başkadır..