yalnızlık tek başına kalmak değil, tek başına kalmaktan kaçmaya çalışmaktır. bunun için ne kadar uğraşırsan durumun o kadar acıklı hale gelir. geceyi uzatmak, son bir sigara yakmak, bir kadeh daha içmek, ayak sürümek, bin dereden su getirmek... bütün bunlar, kapının arkasına gizlenmiş seni bekleyen tekilliğinle karşılaşmanı geciktirmeden ve çaresizliğini arttırmaktan başka işe yaramaz. durumu sukûnetle kabullendiğin ve onunla savaşmaktan vazgeçtiğinde ise aniden daha az yalnız biri haline gelirsin. bu konuda bilinmesi gerekenler fazla değildir. yalnızlıkta 'çat kapı' yoktur ve yalnız biri kimsenin hayatının doğal uzantısı olmadığından, biriyle buluşmak için daima randevulaşmak zorundadır. kimsenin hayatını tamamlamaz ve bunun karşılığı olarak da kimse onun hayatını bütünlemez. kimileri böyle olmasını tercih ettikleri için, kimileri de kimse onları tercih etmediği için yalnızdır. yalnız biri sadece bir aksesuardır. süslü bir toka, zarif bir kolye, boktan bir kemer ya da bir çift güzel küpe... o kadar. yoklukları üzüntü verici olsa da kimseyi öldürmez.
kahperengi - hande altaylı
"çok büyük bir uzaklık, çok fazla olanaksızlıklar vardı sizinle aramızda; aynı oyunu oynamıştık, ancak siz hala canlıydınız ve size gerçeği anlatmanın bir yolu yoktu."
julio cortazar-kızıl çember içinde birleşme
“bilinç ne kadar artarsa umutsuzluk o kadar şiddetlenir.”
soren kierkegaard / ölümcül hastalık umutsuzluk
asıl körlük, umudun tükendiği bu dünyada yaşamaktı.
körlük, josé saramago
“karanlık, yaslı bir kenti sırtında taşıyıp getirmiş gibiydi evin sessizliğine. ışıkları yakmadan salondaki koltuğa bıraktı kendini. gözlerini kapayıp bir süre kaldı. bugün de mi yirmi dört saat? neler oldu oysa. tek bir günün sırası gelsin diye yaşam boyu bekliyoruz.”
bir gün tek başına.vedat türkali
her şeyin ulaşılabilir olduğu bir dünyada hiçbir şeyin anlamı yoktur.
cesur yeni dünya, aldous huxley
bir gün beni farkettiğinde, beni farketmenin artık benim için farketmeyeceğini farkedeceksin.
tehlikeli oyunlar - oğuz atay
belki de yıkım, ötekilerin üstünlüğünü görerek onlara benzemeye çalışmak demekti.
orhan pamuk/ beyaz kale
"...vicdanın gözlerinden yaş getirdi, ama asla gerektiği şekilde seni değiştirmeye yetmedi."
dünyanın anlamsızlığı üzerine, francesco petrarca
“keşke düşüncelerim de kapansa / gözlerim kapanınca.“
-william shakespeare, fırtına
"..... geniş yatağımın kenarına oturup, var olmak için elimde olmadan harcadığım çabayı, ağır bir kıyafet gibi üzerimden çıkarmak istiyorum"
fernando pessoa
"akıllılıkla ilgisi yok bunun. insanların büyük çoğunluğu düşen bir yaprak gibidir, kapılıp gider rüzgarın önüne, havada süzülür, dönüp durur, sağa sola yalpalar vurarak iner yere. pek az kişide vardır, yıldızlara benzer, belli bir yörüngede ilerler durur, hiçbir rüzgar varamaz yanlarına, kendi yasalarını ve izleyecekleri yolu kendi içlerinde taşırlar."
hermann hesse-siddhartha
söyler misiniz, sözgelimi müzik dinlerken, sevdiğimiz insanlarla güzel bir akşam geçirirken, onlarla sohbet ederken duyduğumuz haz neden daha çok bir yerlerde var olan büyük bir mutluluğun yansımasıymış gibi gelir bize?
babalar ve oğullar-ivan sergeyeviç turganyev
insan yaşamının esas gailesi, kendi tedavisidir, yani kendi eksikliklerini tamamlamak, çatışmalarını çözümlemek ve zedelenmişliklerinin ıstırabını azaltmaktır. bunu başarmak, dünyayı, yeniden ve merkezinde kendisi olmak kaydıyle, yani, kendi dünyası olarak "tamam" etmektir: "yaratıcılık" dediğimiz, hiç bitmeyecek, yani hiçbir zaman ufkuna ulaşamayacak eylem de budur: "dünyayı-tamam-etme-eylemi"...
dört arketip -, carl gustav jung
bana benzeyen bir insan arıyordum ama bulamıyordum. bütün köşe bucaklarını arayıp taradım yeryüzünün; boşunaydı direnmem. yalnız kalamıyordum bununla birlikte. kişiliğimi onayan biri olmalıydı; benim gibi düşünen biri olmalıydı.
...
"kendine sevdiğin kişinin ölümlü olduğunu, sevdiğin şeylerin sana ait olmadığını, sana birer hediye olarak verildiklerini, sonsuza kadar senin olmayacaklarını hatırlat. üzüm ya da incir bile sadece mevsiminde toplanır.
epiktetos
"nasıl oluyordu da, bazı insanlar geri kalan herkesi yönetmedikleri sürece kendilerini zavallı bir orospu çocuğu gibi hissediyorlardı?"
hakan günday - daha
hatırlamanın malzemesi budur -dokunma, görme, koklama: görmemizi, duymamızı, dokunmamızı sağlayan kasar- zihin değil, düşünce değil: bellek diye bir şey yoktur: beyin sadece kasların körü körüne yaptıklarını hatırlar: ne eksik ne fazla: sonuçta ortaya çıkan yekûn ise genelde yalan yanlıştır ve sadece rüya adıyla anılmaya layıktır.- düşün, uyurken savrulan el, başucundaki muma değdiğinde acıyı nasıl hatırlar, kendiliğinden geri sıçrar, bu esnada zihinle beyin uykuya devam eder ve karşılaştığı bu sıcaklıktan gerçekliğin kaçabileceği beş para etmez bir mit yaratır; ya da o aynı uyuyan el, ipeksi bir yüzeyle şehvetli izdivaç hâlinde, aynı uyuyan beyin ve zihin tarafından bütün deneyimlerden kotarılan aynı hayal mahsulüne dönüştürülür. evet, keder biter, silinir; biliyoruz -ama bir de göz pınarlarına sor ağlamayı unutmuşlar mı?-
abşalom, abşalom! - william faulkner
caddenin kaldırımlarında yürüdüğüm bir gün çizgilere basmamaya dikkat ederim ve uzun bir süre böyle yürümeye çalışırım, ertesi gün yine aynı kaldırımda bu sefer de aynı çizgilere sürekli basarak yürümeye çalışır ve uzun süre böyle devam ederim. ruhum herhangi bir rutinlik peşinde değil zira tutarsızlıkta denemez buna. bir gün herkesle selamlaşıp tebessüm ederim ertesi gün kimsenin yüzüne bakmam ve kaçarım onlardan. evet bir bakıma dengesizlik gibi görünebilir bu dışarıdan bakınca ama samimi bir ruh hastalığı, samimi bir dengesizlik, sahte bir denge değil.
...
"senin türünün olduğu yerde her zaman kabus bulunur. her zaman."
"insanlar pek çok farklı parçadan oluşmuştur. kim oldukları, maruz kaldıkları koşullara bağlıdır."
zaman çarkı - geceyarısı kuleleri
"...ancak hayatına anlam kazandırmak için bir basit gerçeğe inanmak son derece korkakça bir şey gelmişti. yaşayan her varlık sadece kendi anlamsızlığı ve kaosuyla baş başaydı."
dmitry glukhovsky, metro 2033
anlatsam inanmazlar oğul, masal derler; masala inanmazlar, masalı yalnızca dinlerler, sanki hakikati bilirmiş gibi, sanki hakikatin sırrına ermiş gibi, masala inanmayan gerçeğe inanır mı ?
lal masallar, murathan mungan
"neden kendi kendimize sorular soruyor, karanlıkları aydınlatmaya ya da kabullenmeye çalışıyoruz? gözyaşlarımı yapayalnızken deniz kıyısındaki kumlara gömsem daha iyi olmaz mı? ama ben asla ağlamadım, çünkü gözyaşlarım düşüncelere dönüştü, gözyaşları kadar acı düşüncelere."
umutsuzluğun doruklarında - emil michel cioran
bir şeyden kaçıyorum bir şeyden, kendimi bulamıyorum dönüp gelip kendime yerleşemiyorum, kendimi bir yer edinemiyorum, kendime bir yer... kafatasımın içini, bir küçük huzur adına aynalarla kaplattım, ölü ben'im kendini izlesin her yandan, o tuhaf sır içinden! paniğini kukla yapmış hasta bir çocuğum ben. oyuncağı panik olan sayrı yalnızlık kendi kendine nasıl da eğlenir.
nilgün marmara - defterler
her aydınlığı yangın sanıp söndürmeğe koşan zavallı insanlarım: karanlığa o kadar alışmışsınız ki yıldızlar bile rahatsız ediyor sizi! düşüncenin kuduz köpek gibi kovalandığı bu ülkede, düşünce adamı nasıl çıkar?
mağaradakiler - cemil meriç