Marie Curie: ''Hayatta hiçbir şeyden korkmayın, yalnız her şeyi anlamaya çalışın.' '
Daha önce Nietzsche'nin, Halil Cibran'ın, Kafka'nın, Tesla'nın aforizmalarını okudum. Ama sizi temin ederim, böylesi bir, bir... ne, ne yazabilirim ki...
Neyse, kitap ismiyle başlayalım.
'Anlamaktan Yoruldum'
Bakın, bu bir kitap ismi değil, bu bir yakarıştır. O kadar çok hissetmiş ve üzerine gitmiş birini görüyorsunuz ki, artık kendini soyutlamak istiyor ve kaldıramadığını açıkça beyan ediyor. Bir tartışma ortasındasınız, onlarca, yüzlerce bilgi bombardıman gibi yüzünüze birer 'tükürük' (ancak sıradan tükürükler olmadığını söylemeliyim) olarak gözünüze, alnınıza, yanaklarınıza temas ediyor. Ve komiktir ki, siz tepki vermiyorsunuz. Yüzünüz tükürükle dolu, göz bebeklerinizin içerisinde dolaşıyor ve acı veriyor. Ancak gözlerinizi kapatmıyorsunuz, olduğunuz gibi kaskatı kesilmiş sadece devam etmesini istiyorsunuz.
Anlaşılmaktan yorulmadım arkadaşım, anlamaktan yoruldum...
Tartışmanın özü budur: Anlaşılmak. Oysa istisnalar anlamaktan yorulur. Kotam doldu. Bu bir insanı deli edebilir, bir insanı çıldırtabilir.
Nefes almak mı seni yoruyor, yoksa vermek mi?...
Anlamak, acının hamurudur. Anlamak, hissetmek demektir.
İnsan bazen soruyor: Kitaplar okuyucularına neden acımaz? İstediği ortam hazır değil midir? Buz gibi bir hava ve isteği üzere pencereyi açılır. Elbiselerinizi çıkarmanızı ister, peki onu da yapalım. Titriyorsunuz, ancak bir süre sonra, yani ilerken elbiselerinizi giymenizi söyler, siz de giydiniz. Tam o sırada, açık pencerenin önünde buz gibi su dolu kovalar başınızdan aşağıya dökülmeye başlar. Bir süre sonra bunu hissetmezsiniz ve sadece şunu tekrar edersiniz: Daha, daha fazla istiyorum!
Hayatın amacını, hayatın gerçekliğini, hayatın saçmalığını ve adil olup olmadığını düşünmeyi kesin! Bize hayatın tanımını yap Pessoa!
''Hayat çelişkilerle doludur, tıpkı güllerin dikenlerle dolu olduğu gibi.'' (19)
Ne diyorum bilir misin. Dikene dokunmaktan korkma; güllere uzaktan bakmaya kork.
Anı yaşamak hakkında hemfikir miyiz? Yani bunu okuyan her kimsen, anı yaşayacak ve oluruna bırakacaksın öyle mi? Hiç sanmıyorum.
''Daima bugünü yaşarım. Gelecek hakkında hiçbir şey bilmiyorum, artık bir geçmişim de yok.'' (37)
Alıntıya, İçimizdeki Düşman filminden bir söylem ile yanıt verelim.
''...Artık kim olduğunu bile bilmiyorsun, ailen ve sevdiklerin ölmüş, ne olduğunu ve neler yapabildiğini unutmuşsun. Aslında hiç varolmamışsın.''
''Hayat ve insanlar bana ıstırap veriyor. Gerçekle yüzyüze gelemiyorum. Güneş bile cesaretimi kırıyor, içimi karartıyor...'' (48)
Hayat, insanın uyumasına izin vermeyen bir kâbus gibidir. (Oscar Wilde)
Güneş bile cesaretimi kırıyor... iki ellerimi yana doğru sallayıp, ekrana kilitleniyorum. Ama bir şey yazmak istemiyorum. Hayat adil değil. İnsanlar... bildiğiniz gibi. Biz insanlar iblisin gayrimeşru çocuklarıyız. Bu yüzden aramızda çekişmeler, itiş kakışlar ve nefretler, birbirimizi düzme istekleri olacaktır.
Son olarak. Birçok insan maske takmaktan nefret ettiğini söyler, bunu yadırgayıp dürüst olmamakla suçlar. Oysa Pessoa'ya göre Maske, ruhun gerçekliğini açığa çıkarır. Neden kafanızı sallıyorsunuz, yüzünüzü ekşitiyorsunuz? Neden katılmıyorsun ki? Hiç kimse kim olduğunuzu bilmeden, duygularınıza ve hassas noktalarınıza dokunmadan sizi yaralayabilir, üzebilir ya da ağır bir tahribat bırakabilir ki? Neden sonra acı çekmiş bir kadın olarak erkeklere kin kusuyor ya da aldatılmış bir erkek olarak bütün kadınları ötekileştiriyorsunuz ki? Düzülmüş ve kendi hatalarının, aptallığının faturasını genele yaymak zorundasın? Olay tamamiyle burada başlayıp burada bitiyor.
Asla tam anlamıyla açık olma. Aksi halde can çekişen bir ceylan gibi maskara olursun. Unutma, insan doğadan daha tehlikelidir. Ve can çekişen bir ceylanın acısını sonlandırmak isteyen bir aslan gibi merhametli değildir, seni izlemek daha zevklidir.
Keyifli okumalar.