.

.
Üç çeşit meslek varmış : mühendislik,doktorluk,bir de hukukçuluk.Ben ressam olmak istiyordum.Babam böyle bir meslek olmadığını söyledi.Prens Paradoks'tan bahsetsem kim bilir ne der? Belki şimdi sizin yanınızda Dorian Gray'lik yaparım bir süre. Sonra beni Lord Henry'liğe terfi ettirirsiniz. Masrafı neyse veririm. Fakat bir sıfatla başlamak istiyorum. Bu çocuk ilerde büyük adam olacak gibi ne olduğu belirsiz bir tanımla değil..

Tutunamayanlar / Oğuz Atay

5 Oca 2012

Metafizik Bir Vatansız




Neden bir şey yapılmalıdır, neden? Her eylemin temelden yararsız olduğuna inanıyorum. Ve de insanın, hiçbir şey yapmamaktan ibaret olması gereken alınyazısını elinden kaçırdığına..

Bir kitap hayatınızdır, ya da hayatınızın bir bölümüdür ve sizi dışarıya çıkarır. Sevdiğimiz her şeyden yakayı sıyırırız orda, aynı zamanda da özellikle nefret ettiğimiz her şeyden. Daha da ileri gideceğim: Eğer yazmamış olsaydım katil olabilirdim. İfade etmek bir kurtuluştur…

Akli dengesi bozuk olanların sayısını birkaç misline çıkarmak, zihinsel özürleri vahimleştirmek, şehrin her köşesinde akıl hastaneleri inşa etmek mi istiyorsunuz? Sövmeyi yasak edin. O zaman, kurtarıcı faziletlerini, tedavi işlerini, yönteminin psikanaliz karşısındaki, Doğu jimnastikleri ve Kilise karşısındaki üstünlüğünü anlarsınız; özellikle de içimizden çoğunun,ne cani ne deli olmasını onun harikalarına ve her anlık yardımlarına borçlu olduğunu..

Kendime sayısız ilah uydurdum, her tarafta bir sürü sunak diktim ve bir Tanrı kalabalığı önünde diz çöktüm. Şimdi tapınmaktan bezdim, payıma düşen sayıklama dozunu har vurup harman savurdum. Nereden geldiğimi artık söyleyemem: tapınaklarda inançsızım; sitelerde coşkusuzum; hemcinslerimin yanında meraksızım; yeryüzünde kesinliğim yok. Bana belirgin bir arzu verin ve dünyayı alt üst edeyim. Her sabah bana diriliş komedisini ve her akşam mezara giriş komedisini oynatan, ikisi arasında da can sıkıntısı kefeninin azabından başka hiçbir şey yaratmayan o fiiliyat utancından kurtarın beni…İstemeyi düşlüyorum ve her istediğim bana paha biçilemez geliyor. Melankoli tarafından kemirilen bir Vandal gibi, bensiz ben, hedefsiz yol alıyorum, bilmem hangi köşeye doğru…terk edilmiş bir Tanrı, kendisi de Tanrıtanımaz bir Tanrı keşfetmek ve onun son şüphelerinin ve son mucizelerinin gölgesinde uykuya dalmak için..

Filancayı şu hedefin peşinde, filancayı başka bir hedefin peşinde gördüm…İnsanları, birbirini tutmayan konularla büyülenmiş, her biri aşağılık ve tanımlanamaz olan tasarı ve düşlerin sihrine kapılmış gördüm… İsraf edilen onca ateşliğin nedenlerine akıl erdirmek için her durumu tek tek incelerken, her hareket ve çabanın anlamsızlığını anladım… İnsanı yaşatan hatalardan etkilenmeyen tek bir hayatvar mıdır?… Kökleri küçük düşürücü olmayan, sebepleri icat edilmiş olmayan, arzularla ortaya çıkmış mitoslara sahip olmayan tek bir berrak ve şeffaf hayat var mıdır?… Her tür yararlılıktan arınmış fiil nerededir?… Akkorluktan tiksinen güneşte mi?… İmansız bir evrendeki melekte mi?… Yoksa ölümsüzlüğe terk edilmiş bir dünyada ki aylak solucanda mı?…

Her şey mümkündür yine de hiçbir şey mümkün değildir… Her şey mubahtır ama aynı zaman da hiçbir şey mubah değildir… Hangi taraftan gidersek gidelim o yol diğerlerinden daha iyi değildir… Bir şeyi başarsan da, başarmasan da, inancın olsa da, olmasa da, ağlasan da, sessiz kalsan da hepsi aynı kapıya çıkar… Her şey için bir açıklama var, yine de hiçbir şeyin bir açıklaması yok… Her şey hem gerçek, hem gerçek dışı, hem normal, hem de saçma, hem görkemli, hem sönük… Herhangi bir şeyden daha değerli başka bir şey yok, herhangi bir fikirden daha iyi başka bir fikir yok… Birinin üzüntüsüyle üzülmek, neşesiyle sevinmekte ne?… Mutsuzluğunu sev ve mutluluğundan iğren… Her şeyi birbirine karıştır… Tüm kazanımlar birer kayıp, tüm kayıplar birer kazanımdır… Neden sürekli kararlı bir tutum, anlaşılır fikirler ve anlamlı sözcükler beklenir ki?…

 Tanrı ürküntümüzün üzerine dosdoğru düşüş; hiçbir ümide konmayan ve arayışlarımızın arasına yıldırım gibi inen selamet; tesellisiz kalmış ve zaten teselli edilmek de istemeyen kibrimizin dolambaçsız bir biçimde geçersizleşmesi; bireyin kızağa çekilmesi yolunda ilerlemesi; endişe noksanlığı yüzünden ruhun işsiz kalması…

 Tanrım, bana hiç dua etmeme gücü verin, her nevi tapınma saçmalığından koruyun, beni sizin elinizden hepten teslim edecek o sevgi eğilimini benden uzak tutun… Kalbimle gökyüzü arasında ki boşluk genişlesin!… Issızlıklarımı mevcudiyetinizle doldurmanızı, gecelerimi nurunuzla hırpalamanızı, Sibiryalarımı güneşinizle eritmenizi hiç temenni etmiyorum… Sizden de yalnız, ellerim tertemiz kalsın istiyorum; yeryüzünü yoğururken ve dünya işlerine karışırken hepten kirlenen ellerinizin aksine… Sersem kadiri mutlaklığınızdan, yalnızlığıma ve ıstıraplarıma saygı istiyorum sadece… Sözlerinize ihtiyacım yok, bunları bana dinlettirecek çılgınlıktan da çekiniyorum… Siz yoklukta bir gedik açarak şu zaman panayırını başlatmaya ve böylelikle beni evrene oluştaki aşağılamaya ve utanca mahkum etmeye iten o hoş göremediğiniz huzuru, ilk anın öncesinden devşirilmiş mucizeyi gösterin bana…