.

.
Üç çeşit meslek varmış : mühendislik,doktorluk,bir de hukukçuluk.Ben ressam olmak istiyordum.Babam böyle bir meslek olmadığını söyledi.Prens Paradoks'tan bahsetsem kim bilir ne der? Belki şimdi sizin yanınızda Dorian Gray'lik yaparım bir süre. Sonra beni Lord Henry'liğe terfi ettirirsiniz. Masrafı neyse veririm. Fakat bir sıfatla başlamak istiyorum. Bu çocuk ilerde büyük adam olacak gibi ne olduğu belirsiz bir tanımla değil..

Tutunamayanlar / Oğuz Atay
Kürşat başar etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Kürşat başar etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

5 Eki 2013

Konuştuğumuz gibi Uzaklara




Orada, inanılmaz görünen rastlantılardan biri gibi, başka bir yerde değil, başka biriyle değil, onunla karşılaşıyoruz. Karın çok geç kalktığı, uzun, evlere kapandığımız bir kıştan, yoğun, kişiliksiz kalabalıktan bu ıssız deniz kenarına gelince
          ölümcül bir hastalığa yakalanıp yakalanmadığımı bilmeyerek
çok yakın bir gelecek için bile hiçbir şey düşünmeyerek
gitmek, gitmek isteğiyle dopdolu ama hep gidilemeyeceğini, nedense bunun için çok geç olduğunu bilerek
bir öykü, bir şarkı
 çok eski günlerin çocuksu, buruk özlemleri
hayır, o özlemlerin yalnızca anısı artık
 sıcakta kumların üzerinde çok hafifi bir esintinin aralıklarla gelişini bekleyerek, bununla bir dışoyun kurgulayarak
gözler kapalı ve güneşin kapalı gözlerde oluşturduğu tanımsız parlaklıklar
 yalnızca beklemek, burada, bir rastlantının her şeyi ve eski, bugünü oluşturan başka rastlantıları ansızın farklılaştırmasını umarak kalakalmak.

23 Eyl 2011

Sen olsaydın yapmazdın biliyorum



"tenimde,tenimin altında bir yerlerde, o şarkıdaki gibisaklıyorum onu,bir düşte elimden tutuyor ama çok çok uzakta,göremiyorum bile,nasıl olup da görünmeyecek kadar uzaktayken elini tutabildiğime şaşıyorum.Sen de ona selam söyle."



"gitgide uzaklaşırım sanmıştım, gitgide yakınlaşıyorum. ne zamandır görmediğim halde her geçen gün, söylediklerini, bakışlarını, ellerini yeniden hatırlıyorum. her keresinde parçaları dağıtıp yeniden başlıyorum, boşlukları doldurduğumda yine aynı resim çıkıyor."




"Bu yalnızca bir hayaldi,benden başka kimsenin bilmediği bir hayal,herkesin böyle sıradan kurguları yok muydu,kendini bir başkasına dilediği gibi anlatmak için duyduğu delice bir istek,sözcükleri seçmeden,aklına geldiği gibi,hissettiği gibi,hiç korkmadan,çekinmeden,bütün örtüleri kaldırarak...?"



.

"Bazen sözcükeri unutuyorum.İnsan sözcükleri istediği gibi bir araya getiremediğinde ölmek istiyor"

"Hayır,3 harfli bir sözcük değildi içimdeki, gerçek bir sevgi sözcüğüydü,olmayan bir sözcük,hiç duymadığımız,hiç yazmadığımız bir şey, o yüzden adı yoktu,o yüzden bambaşkaydı ya..."


"Bütün oyunlar birinin kazanması için kurulmuş,ben artık bu oyunlardan korkuyorum,ne olursa olsun birinin kaybedeceğini biliyorum."


"buradayım. yağmur öyle çok yağıyor ki görmesen bile sürekli onu duyuyorsun. uyurken hep ıslanıyormuşum gibi geliyor. sana ne çok yazıyorum ama hiçbirini yollamıyorum. yazar yazmaz her şey eskiyor sanki, sözcükler uzaklığa ve zamana dayanıklı değil. sen de hep bu yeniden kurgulanmış, ayıklanmış kartlarla yetinmek zorunda kalıyorsun. sevmeyi bilmediğim doğru ama özlemeyi ve hissetmeyi bildiğimi sanıyorum. buradayım, yağmur yağıyor ve anlayabildiğim, kendim hakkında, sözcükler halinde belirginleştirebildiğim tek şey bu? komik mi?"

3 Tem 2011

başucumda müzik





ben cumartesilere aşığım.

aslında şöyleydi: pazartesi günü neşeli, haftasonunun sarhoşluğunu üstümden atamamış, tatlı bir keyif içinde oluyordum. kendi kendime gezmeye gidiyor,evde annemle sohbet ediyor, akşamları gülüp anlatıyordum.
salı günü yavaş yavaş düşüş başlıyordu. evde oturup kitap okuyor, sıkıntıyla dolaşıyor, dalıp dalıp gidiyordum.
çarşamba, perşembe yanıma yaklaşılmıyordu.
cuma yeniden heyecanlanmaya, gelip gelmeyeceği haberini beklemeye başlıyordum. ve eğer geliyorsa yine canlanıyor, cumartesi sabahı da neredeyse günışığıyla yataktan fırlıyordum.
sanki bir gün önceden düşünmemiş gibi yeniden ne giyeceğimi bulmaya çalışıyor, aynanın karşısında birini giyip ötekini çıkartıyor, yine yüzümü beğenmiyor, saçlarımı topluyor, bozuyor, dağıtıyor, örüyor böyle öğlene kadar kendi kendime uğraşıp duruyordum.

ne garip! onun bütün bunlardan hiç haberi bile olmadı.

belki de böylesine aşık olunan hiçbir erkek, onların akıllarına bile gelmeyecek küçük ayrıntılar için ne çok çaba harcadığımızı bilmez.

6 Nis 2011

konuştuğumuz gibi uzaklara




"zaman bizi sertleştiriyor, eski, çocuksu heyecanlarımız, ilk karşılaşma anlarının yarattığı o gizlenmez sevinç yerini kuşkulara, hep aynı olanla çarpışmanın bıkkınlığına, yaşamın geçip giden hızına asla yetişemeyeceğimizi anlamanın verdiği bulantıya, acımasız bir kendini yok edişe, sonsuz bir gizlenmeye, içe kapanmaya dönüşüyor."


 'bir hastane odasında
sabaha karşı
onun ölmesini bekliyorum.

günlerdir bekliyorum.çok yorgunum,artık düşüncelerimin,duygularımın,günlük gerçekliğin çok dışında olduğunu,şu an,böyle bir cuma gecesi,telefonla birbirini arayıp buluşmuş,ir yerlere eğlenmeye gitmiş insanlar gibi birbirini izleyen sözcükleri rahatça bir araya getiremediğimi biliyorum.şimdi başka bir yerde olmayı ne kadar çok isterdim.nevit,burnundan,kollarından çıkan boruların içinde akan sıvılarla,şişmiş boynu,kızarmış göğsü,tuhaf yüz anlatımıyla uyuyor.buna uyumak denebilirse.artık burada değil.kimse onun şu anda nerede olduğunu,nasıl bir şey yaşadığını bilmiyor.ona bakıp kendi kendime,belki de acı çekmiyordur,belki de unutulmaz güzellikteki düşlerden birine dalmıştır,diyorum,inanmadan.


dünden beri beni tanıdığını belli eden bir işaret vermiyor.bir gece önce,soğuk ve makinelerle dolu bir salondaki çadırın içine soktuklarından beri dışarıyla ilişkisi koptu.o gece bir ara yanına gittim,beni tanıdı, 'nasılsın?' dedim yavaşça,söyleyecek başka bir şey bulamadığım için,gülümsemeye çalıştı,sonra gözlerini öte yana çevirerek,onu gördüğüm ilk günden beri yaptığı şeyi yaptı,bir kaşını kaldırarak dudaklarını büktü, 'neden böyle oldu?' der gibi...bu,onla aramızda yıllarla kurulmuş o incecik ipekten çizginin koptuğu andı.artık geri dönmeyeceğini biliyordum,o gece yanından çıkarken bana
son kez baktığını biliyordum.

bütün güzel anların geride kaldığı bütün saatlerden nefret ediyorum,zamanın alay edercesine geçişinden,geride hep artık dönülmeyecekanlar bırakmasından....'

 "o, yaşamımın öyle büyük bir bölümü ki, onu yok saymak, yaşamımdan onun yüzünü, sesini, dokunuşunu, başka kimsede rastlamadığım söz dizimini çıkarmak; kollarımı bacaklarımı kesip atmak gibi bir şey, daha da fazla belki. bir daha kapıyı açtığımda onu görmeyeceğimi düşünmek bile istemiyorum. böylesi büyük bir kopuş, böylesi acıtan başka hiçbir şey olamaz."






.

4 Mar 2011

hayatta insanın basına gelebilecek en kötü şey, doğruları bilip yanlışları secmek istemesi midir?




"Senden ayrı olduğum bir tek an yok
çok uzaklarda olsan bile
seni taşıyor herşey
kokular, sesler , seslenişler,
ne zamandır görmüyor gözlerim,
unuttum tanıdığım ne varsa,
bir tek senin yüzün,
çok uzaklarda olsan bile..."


bir kursat basar romanı.., evli bir dışişleri bakanı ile yine evli bir dışişleri bürokrat karısının aşkını anlatıyor. Romanda 1950-1960 dönemine ait politik bütün gelişmeleri birebir okuyorsunuz.

"Eğer, hayatınızın herhangi bir an'ına gidip orada sonsuza dek kalacaksınız deseler yalnızca iki şeyden birini seçmek isterdim. Biri, o çocukluğun bahçesindeki ağacın dalına asılı salıncakta sallanırken... Öteki, bütün hayatım boyunca en çok sevdiğim adamla öpüştüğüm ilk gün... Herkes aşık olmanın ortak dilini bulup yazmaya çalışıyordu.
Ama aslında bu kadar basitti işte: Birini öptüğünde salıncakta sallanır gibi hissediyorsan aşıksın."
askın buyusunu içinizde hissedip onun acısını da tadmak....



"sana bir şey sormak istiyorum" dedim birden. aslında bunu düşünmemiştim, o an aklıma gelmişti. şimdi pek zavallıca geliyor ama sordum işte: "bana aşık mısın? "
bir an sustu.
"bu ne biçim soru böyle? " dedi.
yanlış cevap. ne sanıyorsunuz? bu oyunda bu sorunun tek bir cevabı vardır ve eğer bir erkek o cevabı vermiyorsa yanar, oyun bozulur.
"öylesine sordum" dedim, "sonra konuşuruz, herhalde işlerin var, hoşçakal..."
telefonu kapattım.

"insan bir düşü sevebilir mi?"
"evet, bence zaten en çok onu sevebilir, bir düşü..."



insan hayatında sözcüklerden çok kullanılan ne var ?
Onun için sözcükler eskidir , yıpranmıştır , kirlidir. içleri hep yüzyıllar boyu ortak anlamlar oluşturan şeylerle doldurulmuştur.
Onları alıp yeniden,
sizinle bir başkası arasında ,yalnız ikinize ait çağrışımlarla dolu, yalnız ikinizin tam olarak ne anlama geldiğini bildiğiniz sözcüklere dönüştürmek neredeyse imkansızdır ...
 ....

küçük bir kız çocuğu olduğum günlerden beri bana hep aynı şeyi söylediler: "gerçekleri gör!"
evet ama beni mutsuz eden gerçeği görüp de ne yapayım? siz ne isterseniz düşünün, ben yalanları severim. hayalleri, düşleri, kimseye zararı olmayan yalanları...
insan işte böyle bir evin içinde oturup bunca yıldan sonra yalnız gerçekleri düşünse ancak hayatının neden bu denli uzun olduğuna şaşabilir... canı sıkılır.

hem kim bütün bu hayatın bir rüya değil de gerçek olduğunu söyleyebilir ki?

.....

"insanın sihirli bir değneğin dokunuşuyla bir anda tümüyle unutmak için her şeyini verebileceğini ama-ne tuhaf-aynı anda bu mümkün olsa bile unutmaya kıyamayacağı bir duygudur bu.bildiğim diller var ama hiçbir dilde o an içinde bulunduğunuz duyguyu anlatabilecek sözler yok."

.....

"sanki beyaz bir kağıda çizilmiş resmimizin üzerine sürekli ince şeffaf bir kağıtla bir yenisi konuluyor,her ince yaprakta belki küçük bir çizgi,belli belirsiz bir kıvrım var ama öylesine yavaş yavaş değişiyor ki,yılların geçtiğini,o yüzün değiştiğini fark edemiyor insan.
böylesine kalın bir deste gibi duran bu resmi şimdi sayfa sayfa soyup ilk yüze geri dönmeyi deniyorum."

....

"bazılarının tek bir hayatı var.buna dürüst olmak diyorlar.herşeyi bilinen bir hayat.her yanı görülen camdan bir kürede yaşamak gibi..
yalan,çünkü,hiçbirimiz camdan bir hayat yaşamıyoruz.belleğimizi korkusuzca açsak kimbilir neler buluruz orada.söylediklerimizle,görüntümüzle hiç ilgisi olmayan ne çok şey..kendimiz bile şaşırıp kalırız.
ne aptallık,çünkü,neden insan kendisini tek bir hayata tutsak etmek istesin ki?"

.....

kimi zaman birini sevdiğini düşünür insan.onu neden sevdiğini bir başkasına anlatabilir. sözcüklerle, uzun cümlelerle, yaşanmış hatıralarla, örnekler vererek..
bazen birini sevdiğine kendini inandırır.
onu sevmek için daha çok sevebilmek için birşeyler yapar ya da birşeyler bekler.
ama bazen birini delice sevdiğinizi bilirsiniz.hissedersiniz. bunun için bir neden olmasa da sizin dışınızda bir güçle ona doğru çekilirsiniz.
yerçekimi gibi doğal kendiliğinden.. isteseniz de engelolunumayan birşey..

.....


"...bir film kadar kısa bile olsa ne çıkar? biz onun içine her şeyi sığdıramaz mıyız? bütün o sıkıcı konuşmaların, toplantıların, boşa geçen saatlerin, katlanmaların, dilinin ucuna gelenleri söylemekten vazgeçmekle geçen günlerin, sevmediğin insanlara seviyormuş gibi davranmak zorunda kaldığın görüşmelerin, yastığa başını koyduğunda bütün bir ömrün böylesine renksiz yaşamak için mi verildiğini düşünüp kendine acıdığın gecelerin yerine her anını sonradan nasıl hatırlayacağımızı düşünüp saklamak isteyeceğimiz bir hayat kuramaz mıyız?"


"...hatırlamak güzeldir derler.hayır, değildir.anılar bir an için bizi gülümsetse bile hemen sonra elimizi uzatıp tutmaya çalıştığımızda silinip giderler ve ne yaparsak yapalım acı verirler."

"...ama bana göre yalnızca korkaklar hayatın, küçük bir dünyanın, kendi dünyalarının içindeki kurallara göre yaşanması gerektiğine inanırlar ve başkalarını da aslında her yüzyılda, haritanın üzerindeki her farklı renkteki kıta parçasında değişen kurallara göre yargılamaya kalkışırlar."

"çayla en iyi giden şey aşk ve skandallar"

"politika bana göre bu ülke için bir şeyler yapmaktan çok kendileri için çalışan, kendi aralarındaki oyunlarla uğraşan ve bunun için pek çok şeyi göze alanlara göreydi."

"eğer kadınların kalbine giden bir yol varsa sözcüklerden geçer."

"...erkeklerin ne yapacağı belli olmaz, belki de onlardan bir şey beklemekle hata ediyoruz, sürekli bir şeyler yapmalarını bekleyerek asıl güzel olan anları da bozuyoruz."

"birini seviyorsanız onun sizi ne kadar çok sevdiğini sorgulamakla zaman kaybetmenin anlamı var mıydı?"

"sadece korkaklar gizli saklı işler yapar."

"...hayat bizden büyüktür ve biraz güçlü bir rüzgar bile kurduğunuz bütün o kumdan kaleleri çocuksu bir keyifle ansızın yıkıverir"

"o çöplerle oynanan oyundaki gibi, istediğiniz çöpü almaya çalışırken başkalarını yerinden oynatıyorsunuz ve yanıyorsunuz."

.....


"hayat hiç beklenmedik anda biten bir şey, içinizden gelen neyse onu yapın, fazla düşünmeye zaman yok!"

.....


sussana efendi sen .
susta biraz beni öp..







...birini sevmen için elle tutulur bir neden bulamıyorsan onu sahiden seviyorsun demektir."

Başucumda Müzik Olmadan Uyuyamam...

Başucumda müzik / Kürşat Başar