Oysa soylu doğan kişi                                      tamamen güven içinde ve kendisine karşı dürüst                                      bir şekilde yaşar, hınç dolu insan ise kendisine                                      karşı ne dürüst, ne saf, ne de açık yüreklidir.                                      Karanlık bir ruha sahiptir ve gizli köşeleri,                                      gizli kapıları sever; gizli olan her şey onun                                      hoşuna gider, çünkü güvenliğini burada bulur.                                      Hınç dolu insanlardan oluşan ırk, herhangi                                      bir soylu ırktan daha dikkatli olacaktır.                                      Ayrıca dikkate o kadar fazla bir önem verecektir                                      ki, onu var olmanın ilk koşulu olarak görecektir.
(..)

| Her yıl benim için gittikçe daha da ağırlaşıyor...                                      Hastalığın en berbat, en acı verici dönemleri                                      bile varlığımda şu an olduğu kadar çekilmez                                      ve umutsuz olmamışlardır. Ne olmuştur? Şimdiye                                      kadar güven duyduğum insanlardan beni koparan                                      gün gelmiştir. Biri sırtını dönüp gider, öteki                                      başka yere gider, herkes kendi küçük sürüsünü                                      bulur, en bağımsız olan hiç kimseyi bulmaz                                      ve karede yalnız kalır. (...) | 

| İnsan, hayvan ile 'Üstinsan'                                      arasında gerili duran bir iptir, uçurumun                                      üzerinde duran bir iptir... İnsanın büyüklüğü                                      onun bir amaç değil de bir köprü olmasıdır.                                      İnsanda sevebileceğimiz şey ise, onun bir                                      geçiş ya da düşüş olmasıdır. | 
 
                             | Köprüye dayanmış, Karanlık gece ayaktaydım, Uzaktan bir şarkı bana kadar geliyordu, Su damlacıkları oluk oluk Suyun titrek yüzüne akıyordu. Gondollar, ışık, müzik. Hepsi su üzerinde dolaşıyordu alacakaranlığa doğru. Ruhum bir arpın ezgisi, Kendi kendisine şarkı söylüyordu. Alacalı bir sonsuz mutlulukla titreyen Bir gondolcü şarkısı. Dinliyor muydu acaba birisi onu? | 

| Ah, buldum onu kardeşlerim!                                      İşte, en yüce dorukta kanıyor sevinç pınarı                                      benim için! Burda, hiçbir ayak takımının benimle                                      birlikte içemeyeceği bir yaşam var! Akışın                                      nerdeyse pek yoğun geliyor bana, ey haz pınarı!                                      Doldurayım derken, sık sık yeniden boşaltıyorsun                                      kadehi! | 

| Mutlak yalnızlık bana gittikçe temel bir                                      formül gibi, asıl tutkummuş gibi geliyor.                                      Yani yapıtların en güzellerini yarattığımız                                      anları yalnızlığa borçluyuz. Pek çok şeyi                                      yalnızlık uğruna feda etmeyi bilmek gerekir. | 

| Geçmişi değil de, geleceği                                      kutlamak, geleceğin mitoloji masalını bulmak:                                      İşte her şeyden önce önemli olan budur. | 

| 'İnsan kötüdür' diye teselli etti beni bilgelerin                                      en bilgesi. Ah, bugün de gerçekse eğer! Çünkü                                      kötülük insanın en iyi gücüdür. 'İnsan daha                                      iyi ve daha kötü olmalıdır' diye öğretiyorum                                      ben. Kötülük üstinsanın iyiliği için gereklidir.                                      İnsanoğlunun işlediği günahlardan dolayı acı                                      çekmek ve günahları üstlenmek, belki o küçük                                      insanların vaizi için iyiydi. Bense büyük                                      günaha sevinir ve onu tesellim olarak götürürüm. | 
 
                             | Ve bir filozof hastaysa                                      eğer, bu neredeyse felsefesine karşı bir argümandır. | 

| Çok derin değil. -Bir meseleyi tüm derinliği                                      ile kavrayan insanlar, ona çok ender olarak                                      daima sadık kalırlar. Onlar derinliği aydınlığa                                      çıkardılar: Aydınlıkta görülebilecek daha                                      kötü şeyler vardır. | 
 
                              | Ruhun Sahra Eczanesi.                                      -En güçlü ilaç hangisidir? -Zafer. | 

| Çocuk ruhlu ve üstüne üstlük Wagnerci olunduğu                                      sürece, Wagner'in ses imparatorluğunda bir                                      büyük toprak sahibi, bir savurganlık abidesi                                      ve bir zengin olduğu sanılır. Fransızların                                      Victor Hugo'da hayran kaldığı yan neyse, onda                                      da işte o yana hayran kalınır: 'asil bir cömertlik'.                                      Daha sonra ona ve diğerine tam aksi olan yanlarıyla                                      hayran kalınır: Ekonominin ustası ve örneği                                      olarak. Mütevazı bir harcamayla krallara laik                                      bir sofra sunmakta onlarla kimse yarışamaz.                                      -İnançlı bir mideye sahip olan Wagner hayranı,                                      gerektiğinde ustasının kendisi sihirle sunduğu                                      şeylerle bile doyabilir. Ama müzikte ve kitaplarda                                      dolgunluk arayan ve salt "sunulan" sofralarla                                      doymayan bizler, onlardan çok daha kötü durumdayız.                                      Kısaca söylemek gerekirse. Wagner'in bize                                      sunduğu kemikte yeterince et yok... Wagnerci                                      "belirleyici motife" gelince... İşte bunun                                      için damak zevkim anlayış göstermiyor. İlle                                      de tanımlamak zorunda kalırsam, o motife ideal                                      bir kürdan derdim veya dişlere takılan yemek                                      artıklarını temizleme fırsatı. | 

| Tüm yazılanlar arasında                                      en çok bir kişinin kendi kanıyla yazdığı şeyi                                      severim. Kanla yaz; ve göreceksin ki, kan                                      tindir... Etrafımda cinler olsun istiyorum,                                      çünkü ben cesurum. Hayaletleri kaçıran cesaret,                                      kendisine cinler yaratır. -cesaret gülmek                                      ister. Artık hislerinizi paylaşmıyorum; altımda                                      gördüğüm şu bulut, güldüğüm şu karaltı ve                                      ağırlık -işte budur sizin yağmur bulutunuz.                                      Yükselmeyi arzuladığınızda yukarı bakarsınız                                      siz. Ve ben aşağı bakarım, çünkü yükseltilmiş                                      biriyim ben. Aranızdan hanginiz aynı anda                                      hem gülebilir, hem yükseltilmiş olabilir?                                      En yüksek dağa çıkan, tüm matem oyunlarına,                                      tüm matem ciddiyetlerine güler. Cesur, tasasız,                                      alaycı ve şiddet uygular -işte böyle istiyor                                      bizleri bilgelik: O bir kadındır ve daima                                      savaşçıyı sever ancak. | 

| Remedium amoris. -O eski radikal ilaç birçok                                      durumda hâlâ aşk derdine dermandır: Karşı                                      aşk. | 

| Bir! İnsanoğlu! kulak ver! İki! Derin geceyarısı ne der? Üç! "Uykumu aldım ya - Dört! "En derin düşten uyandım, derim ki ben: - Beş! "Derindir dünya, Altı! "Daha derin, gündüzün düşündüğünden, Yedi! "Acısı derindir asıl - Sekiz! "Sevinç, yürek ağrısından da derin: Dokuz! "Acı der: yıkıl! On! "Oysa sonrasızlıktır istediği tüm sevinçlerin - On bir! "Derin sonrasızlık istediği, derin" On iki! | 

| Bilim, tüm gerçek kadınlardaki utanç duygusunun                                      dikine gitmektedir: Kadınların derilerinin                                      altında bakar gibi bir şey -daha da kötü hatta-                                      eteklerinin altında bakmak ister gibi bir                                      şey. Kadınlar: "Erkek gibi aptal" derler. Erkekler de: "Kadın gibi korkak" derler. Kadınların aptallığı, kadınca olmayan bir şeydir. | 

| Aptal aptal, kan ter                                      içinde, hayvan gibi dağa tırmanıyorlar: Yolda                                      çok güzel manzaralar olduğunu onlara söylemeyi                                      unutmuşlar. | 

| İnsan da ağaca benzer. Ne denli yükseğe ve                                      ışığa çıkmak isterse, o denli yaman kök salar                                      yere, aşağılara, karanlığa, derinliğe -kötülüğe. | 

| Ne en iyi düşmanlarımız                                      esirgesin isteriz bizi, ne de candan yürekten                                      sevdiklerimiz. Öyleyse doğruyu söyleyeyim                                      size! Savaş kardeşlerim benim! Sizi candan yürekten severim, ben öteden beri sizdenim. Ve sizin en iyi düşmanınızım. Öyleyse doğruyu söyleyeyim size! Yüreklerinizdeki nefreti ve kıskançlığı bilirim. Nefreti ve kıskançlığı tanımayacak kadar büyük değilsinizdir. Bunlardan utanmayacak kadar büyük olun bari! Bilgi ermişleri olmak elinizden gelmiyorsa, hiç değilse bilgi savaşçıları olun. Onlar, bu türlü ermişliğin yoldaşları ve öncüleridirler. | 

| Pazar yerinden ve şandan uzakta yer alır                                      büyük olan her şey: hep pazar yerinden ve                                      şandan uzakta barınmıştır yeni değerler yaratanlar. Yalnızlığına kaç, dostum: görüyorum ki her yerini ağılı sinekler sokmuş. Sert ve sağlam bir havanın estiği yere kaç! Yalnızlığına kaç! Sen küçük ve acınacak kişilere pek yakın yaşadın. Onların göze görünmez öclerinden kaç! Onlar sana karşı öcden başka bir şey değildirler. Artık el kaldırma onlara! Saygısızdır onlar, hem senin yazgın sinek kovmak değildir ki. | 

| İsterim ki ilkin kendine                                      saygı gösterilmekle işe başlasın: Gerisi gelir                                      artık. Böylelikle insan başkaları için yaşamaz                                      olur artık: Onların en az bağışladıkları da                                      budur: "Ne, işte bir adam ki kendine                                      saygısı var, ha?" Kendine saygı göstermek, kendine sevgi beslemekten apayrı bir şeydir; cinsel aşktaki o kör kadercilikten daha adi şey yoktur, adına Ben denen ve ikilikte sevilen nesneyi küçümsemekten daha bayağı şey yoktur: Aşkta kaderciliktir bu. | 

| Yalnızlar arasında yalnız olan bizler -çünkü                                      bilimin etkisiyle ancak orada olabiliriz-                                      neredeyiz, insan için bir arkadaşı nerede                                      bulacağız? Eskiden herkes için bir kral, bir                                      baba, bir yargıç arıyorduk, çünkü gerçek krallardan,                                      babalardan, yargıçlardan yoksunduk. Daha ilerde                                      bir dost arayacağız -insanlar bağımsız, göz                                      kamaştıran sistemler haline gelecekler, ama                                      yalnız olacaklar. Bu durumda mitolojik içgüdü                                      bir dost arayacaktır. | 

| Yazgıları olan insanlar,                                      kendilerini taşırken yazgılarını taşıyanlar,                                      tüm kahraman hamallar ırkı. Ah! Bazen kendiliklerinden                                      dinlenmeyi ne kadar çok isterler! Altında                                      ezildikleri ağırlıktan onları en azından birkaç                                      saat için kurtaracak sağlam sırtlara, güçlü                                      yüreklere ne kadar da çok susamışlar! Ve bu                                      susamışlık da ne kadar da boş!... Bekliyorlar,                                      önlerinden geçen her şeyden pişmanlık duyuyorlar.                                      Hiç kimse, onların hangi noktaya kadar beklemede                                      olduklarını tahmin edemiyor... Sonunda çok                                      geç de olsa şu temel sakınımı öğreniyorlar:                                      Artık beklememek; ve ardında ikinci sakınım:                                      Nazik, alçakgönüllü olmak, her şeye katlanmak...                                      kısacası o güne kadar katlandıklarından biraz                                      daha fazlasına katlanmak. | 

| Bağımsız olmak küçük bir azınlığın işidir:                                      Güçlülerin de ayrıcalığıdır. Haklı gibi olduğu                                      hâlde, fakat zorlanmadan bu bağımsızlığı deneyen                                      kimse, kesinlikle yalnız güçlü olduğunu değil,                                      ataklık derecesine varan bir atılganlığa sahip                                      olduğunu da gösteriri. Bir labirente girer,                                      yaşamın birlikte getirdiği tehlikeleri binle                                      çarparak büyültür. Bunlar arasında en küçüğü,                                      kendini herkesin seyredeceği hâle sokmak değildir.                                      Yine bunlar arasında en küçüğü, ahlâksal bilincin                                      içinde gizlenmiş bir canavarın neden olduğu                                      yanılmalar, o acılar da değildir muhakkak.                                      Böyle bir kimsenin öldüğünü varsayın! Bu,                                      insanların öylesine anlayamayacağı bir şey                                      olacaktır ki, ona acımayacaklar, bu olayı                                      his dahi etmeyeceklerdir hatta. -Bu adam da                                      geri gelemez artık, insanların acıma duygusuna                                      doğru geri gelemez. | 

| Asil bir soyun büyük                                      yararı, yoksulluğa daha kolay katlanma olanağını                                      vermesindendir. Soylu kişi kimdir? Bugün bizim için "soyluluk" sözünün anlamı nedir? Ayak takımının hüküm sürmeye başladığı bu sıkıntılı ve kapalı gök, her şeyi donuk ve kurşun gibi yapan bu gök altında soylu adam kendini nasıl belli eder, nesinden anlaşılır? Bu soyluluğu belirten, eylemler değildir: Eylemler her zaman belirsizdir, her zaman anlaşılmaz niteliktedir. Soyluluğu belirten, "yapıtlar" da değildir: Bugün sanatçılarla bilginler arasında epey çok sayıda kişiler vardır ki bunlar, soylu olanı bulmak bakımından besledikleri derin arzuyu yapıtlarıyla açıklarlar. -Ama işte tam bu soyluluk da asil bir ruhun gereksinmelerinden bambaşkadır. -Aslında bu, bir soyluluk noktasının tehlikeli işareti, gevezece ifadesidir. Eski bir dinsel formülü yeni ve daha derin anlamda kullanarak diyelim ki burada aşamayı saptayan, onun ne olduğuna karar veren yapıtlar değil, inançtır: Bu soylu bir ruhun kendine az çok beslediği temel güvendir, aranmayan, bulunmayan, fakat yok olmasına da kesinlikle imkân olmayan bir nesnedir. -Soylu bir ruhun kendine saygısı vardır. | 

| Modern çağın en genel belirtisi: İnsan kendi                                      gözünde saygınlığını inanılmaz derecede kaybetmiştir. Yaşamın uzun süre merkezi ve acıklı kahramanı olmuştur. Sonra, yaşamda hiç değilse kesin olana, bir değer taşıyana olan yakınlığını kanıtlamaya çalışarak -ahlâk kurallarının ana kurallar olduğuna inanıp insan saygınlığını ayakta tutmak isteyen bütün metafizikçilerin yaptıkları gibi -Tanrı'yı elden kaçıran kimse, bu yüzden ahlâka olan inancına daha çok sarılır. | 

| Dostlarım, dostunuza                                      şöyle bir yergi yöneltmişler: "Zerdüşt'e                                      bakın! Sanki biz hayvanmışız gibi dolaşmıyor                                      mu aramızda?" Ama şöyle dense daha iyi olur: "Gören kişi insanlar arasında, hayvanlar arasındaymış gibi dolaşır." İnsanın kendisi, gören kişi için nedir: al yanaklı bir hayvan. Bu, insanın başına nasıl gelmiştir? Pek sık utanmak zorunda kalmasından değil mi? Ey dostlarım! Şöyle der gören kişi: utan, utanç, utanç, -insanın tarihi budur! | 

| Fakat acı çeken dostun varsa, acısına dinlenme                                      yeri ol, sert bir yatak gibi ama, asker yatağı                                      gibi: onun en çok böyle yararsın işine. Ve dostun biri sana kötülük ederse, şöyle de: "Bana ettiğini sana bağışlıyorum; ama kendine ettiğini, -onu nasıl bağışlarım!" Böyle buyurur her büyük sevgi: o bağışlamayı da, acımayı da alteder. Kişi yüreğini sıkı tutmalı: onu bir koyverdin mi, kafanı da pek çabuk kaçırırsın! | 

| Kötü İnsan. -"Sadece                                      yalnız insan kötüdür!" diye bağırdı Diderot:                                      Ve o anda Rousseau kendini ölümcül yara almış                                      gibi hissetti. Dolayısıyla kendi kendine Diderot'un                                      haklı olduğunu itiraf etti. Gerçekten, toplumun                                      ve ahbaplığın içindeki her kötü eğilim, kendine,                                      kendine o kadar sık erdemin Prokrustes masasına                                      yatmak zorunda ki, insan rahatlıkla kötünün                                      şehitliğinden söz edebilir. Yalnızlıkta bunların                                      hepsi düşüp gider. Kötü insan en çok yalnızlık                                      içinde olan insandır: hem de en iyi durumda                                      olduğu yerdedir... ve sonuç olarak her tarafta                                      bir tiyatro oyunu, seyircinin gözü için de                                      en güzelidir. | 

| İnsanın ancak kabul etmediği şeyi övmesi                                      -tutalım ki böyle istiyoruz- hem önce, hem                                      soylu bir nefse hâkimiyettir: Yoksa insan                                      kendini över, ki bu da zevke aykırıdır. Bu                                      nefse hâkimiyet sizi anlayışsızlıkla karşılaştırır                                      kuşkusuz. İnsanın bu zeka ve ahlâk lüksünü                                      kendine sunabilmesi için budala aydınlar arasında                                      değil, anlaşmazlıklara yanlışların kendi ayırtılarıyla                                      hâlâ sevindirebildikleri kimseler arasında                                      yaşaması gerektir! Yoksa pahalıya oturur bu!                                      "Beni övüyor, demek hak veriyor bana!"                                      Bu eşekçe mantık, biz dünyadan el çekmişlerin                                      yaşamımızın yarısını berbat eder, eşekleri                                      çevremize ve dostluğumuza sokar çünkü. | 

| "Bir gün bayağı kömür                                      'Niye böyle sertsin!' demiş elmasa. 'Biz seninle                                      yakın akraba değil miyiz ki?' Niye böyle yumuşaksınız?                                      Kardeşlerim, size soruyorum: siz benim, -kardeşlerim                                      değil misiniz? Neden böyle yumuşak, böyle                                      uysal, böyle verimser? Neden yüreklerinizde                                      bunca yadsıma, bunca verinme var? Neden bakışlarınızda                                      bunca az yargı var? Peki siz yazgı olmak,                                      amansız kişiler olmak istemezseniz, bir gün                                      benimle nasıl, iller açabilirsiniz? Peki sertliğiniz                                      çakmak ve kesmek ve parça parça etmek istemezse,                                      bir gün benimle nasıl, yaratabilirsiniz? Yaratıcılar                                      sert olurlar da. Elinizi binyıllara basmak,                                      balmumuna basar gibi basmak, mutluluk sayılmalı                                      sizce, - -mutluluk, binyılların istemine yazmak,                                      tunç üstüne yazar gibi yazmak, -tunçtan daha                                      sert, tunçtan daha soylu. Ancak en soylu kişiler                                      sert olur tepeden tırnağa. Şu yeni levhayı                                      yerleştiriyorum üstünüze, kardeşlerim: sert                                      olun!-" | 

| Her erdemde budalalık eğilimi, her budalalıkta                                      erdem eğilimi vardır. Rusya'da "evliya                                      gibi aptal" derler. Yaşam, sıkılmaya                                      vakit kalmayacak kadar, çok kısa değil midir?                                      Hiç değilse insan cennetteki sonsuz mutluluğa                                      inanmalı ki... | 

| İnsanların çoğu, insanın                                      eksik ve özel bir görünümüdür: Bir insan elde                                      etmek için onları birbirine eklemek gerekir.                                      Bu anlamda bütün dönemlerin, bütün halkların                                      eksik olan bir şeyleri vardır; insanın ancak                                      parça parça gelişmesi, belki de gelişimi için                                      gereklidir. Aynı zamanda, söz konusu olanın                                      aslında yalnızca sentetik insanı üretmek olduğunu                                      ve aşağı insanların, büyük çoğunluğunun ise,                                      tasarlanan oyunun, vardığı noktayı gösteren                                      binlerce yıllık bir sınıra benzeyen bütün                                      insanı herhangi bir yerde ortaya çıkarmasını                                      sağlayacak ilk belirtiler ve hazırlık çalışmaları                                      olduklarını bilmek gerekmez mi? | 

| Kendinin derin olduğunu bilen kimse aydınlığa                                      yönelir; kalabalığa derin görünmek isteyen                                      kimse ise karanlığa yönelir. Kalabalık, dibini                                      görmediği her şeyi derin sanır çünkü: Öyle                                      korkaktır ve suya da öyle istemeyerek atılır                                      ki. | 

| Epikuros. - Evet, Epikuros'un                                      karakterini belki hiç kimsenin hissedemeyeceği                                      tarzda hissettiğim için; ondan öğrendiğim,                                      onun yazdığı ve benim okuduğum her şeyde bir                                      Eski Çağ öğle sonunun mutluluğunu tattığım                                      için gurur duyuyorum... Bakışının beyazımsı                                      engin denizler, güneşin aydınlattığı yarlar                                      üzerinde dolaştığını; beri yandan da her boydan                                      hayvanların tıpkı bu ışıkla bu bakış gibi                                      güvenli ve sakin, onun ışığında oynaşmaya                                      geldiklerini görüyorum. Böylesi bir mutluluk,                                      durmadan acı çeken bir kimsenin buluşu olabilir                                      ancak; baskısı altında yaşam denizinin durgunlaştığını                                      gören; bu parıltılı yüzeyi, bu ince, ürpertili                                      deriyi seyretmeye bir türlü doyamayan bir                                      bakışın mutluluğudur bu: Zevkin böyle alçak                                      gönüllüsü daha önce var olmamıştır hiçbir                                      zaman. | 

| Az ya da çok tehlikeli yaşam. - Başınıza                                      geleni hiç bilmiyorsunuz, yaşam yolunda sarhoşlar                                      gibi ilerliyorsunuz, zaman zaman da bir merdivenden                                      aşağıya yuvarlanıyorsunuz. Fakat sarhoşluğunuz                                      sayesinde başınız yarılmıyor: Kaslarınız çok                                      yorgun, kafanız çok dumanlı olduğundan o basamakların                                      taşlarını bizim bulduğumuz kadar sert bulmuyorsunuz!                                      Bizim için yaşam daha büyük bir tehlike: Topraktanız                                      biz;... Birbirimize çarptığımız gün vay hâlimize!                                      Düşersek her şeyin sonu demektir bu! | 

| Sahte Bencillik. -                                      Çoğu insan "egoizm" hakkında ne                                      düşünürse düşünsün, ne söylerse söylesin,                                      yine de yaşamı boyunca egosu için hiçbir şey                                      yapmaz, tersine, sadece çevresindekilerin                                      kafalarında kendi hakkında oluşmuş ve onlara                                      bildirmiş olan ego hayaleti için yapar...                                      bunun sonucu olarak bu tür insanların hepsi                                      şahsına ait olmayan, yarı şahsi fikirlerin                                      ve keyfi, sanki şiirsel değerlendirmelerin                                      sisi içinde yaşar; biri ötekinin kafasında,                                      öteki kafa da başka kafaların içinde. Kendine                                      sakin bir görünüm vermeyi başaran fantezilerin                                      harika dünyası! Bu fikirler ve alışkanlıklar                                      sisi, sardığı insanlardan hemen hemen tamamen                                      bağımsız olarak gelişir ve yaşar. İçinde "insanlar"                                      hakkındaki genel yargıların müthiş etkisi                                      bulunur... kendilerine yabancı olan bütün                                      inanırlar. Ve bu soyutlamada yapılan her değişiklik,                                      bazı güçlülerin kararlarıyla (hükümdarlar                                      ve filozoflar gibi) olağanüstü ölçüde ve akıldışı                                      derecede büyük kitleleri etkiler... bütün                                      bunlar, bu çoğunluk içinde her bireyin gerçek,                                      kendisi için erişilebilir olan ve kendisi                                      tarafından kurulan bir egoyu, genel, kişisel                                      özelliği olmayan kurguya karşı koruyamayıp                                      onu böylece yok edememesinden kaynaklanır. | 

| insan, bir düşünür gibi düşüncenin, duygunun                                      büyük ve kabaran dalgası içinde yaşarsa ve                                      geceleyin düşleri dahi bu kabarışı izlerse,                                      yaşamdan durgunluk ve sükun bekler -başkaları                                      ise tersine, kendilerini düşünceye verdiler                                      mi yaşamaktan yorulur, dinlenmek isterler. | 

| Kemiklerin, et parçalarının,                                      bağırsakların ve damar sisteminin deri ile                                      kaplı oluşu nasıl insanın görünüşünü çekilir                                      hâle getiriyorsa, tıpkı, onun gibi ruhun heyecanlarıyla                                      tutkuları da hiçlikle kaplıdır: Hiçlik, ruhun                                      derisidir. | 

| Gerçekten yüz çevirip sözde derinliklerden                                      hoşlanan kimseler, gerçeğin çirkin olduğu                                      kanısındadırlar: En çirkin gerçeği bilmenin                                      bile güzel olduğunu anlayamazlar. Sık sık                                      ve derin derin öğrenmeye çalışan kimse sonunda                                      -bulunması kendisine hep mutluluk veren -o                                      büyük gerçeği hiç de çirkin bulmaz artık.                                      Güzellik kendinde olan bir nesne var mıdır?                                      Öğrenmeye çalışan kimsenin mutluluğu dünyanın                                      güzelliğini arttırır, her şeyi daha güneşli                                      hâle sokar... Bilgi, güzelliğini nesnelerin                                      yalnız çevresine değil, o nesnelerin içine                                      de koyar. İnsanlığın da buna tanık olmasını                                      dileyelim. | 

| Evreni derinliğine                                      gözleyen kimse, insanların üstünkörülüğün                                      ne denli akıllıca olduğunu anlar. İnsanlara                                      gel geç, havai ve iki yüzlü olmayı öğreten,                                      korunma iç güdüleridir. Şurada burada, filozoflarda                                      ve sanatçılarda "katıksız şekil"e                                      tutkulu ve aşırı bir tapınış görülür: Kimsenin                                      kuşkusu olmasın ki, yüzeydeki bu tapınışa                                      muhtaç olan kimse, filân ya da falan zamanda                                      bu yüzeyin altına felâketli bir iniş yapmıştır. | 

| Büyük eğitimci de doğa gibidir: Engelleri                                      yığmak zorundadır: Sonradan bunları aşmak                                      için. En küçük olayların bile üzerinde nasıl iz bıraktıkları bilinince, bunların çizdiği yoldan ayrılmak gerekir. Ve insan bu küçük olaylardan kurtulamaz. Düşünen adamın, yaşamak istediği her nesne üzerinde hemen hemen doğru bir fikir sahibi olması gerekir. | 

| Her büyük adamın geçmişi                                      kapsayan bir gücü vardır. Bütün tarih onun                                      için yeniden teraziye vurulur ve geçmişin                                      binlerce sırrı, saklandıkları yerlerden çıkarlar...                                      Ve onun güneşine girerler. Gelecekte tarihin                                      ne olacağı bilinemez: Geçmiş, özü bakımından                                      öğrenilmiş değildir belki! Geçmişi kapsayan                                      daha çoook güce ihtiyacı var onun! | 

| Birdenbire anlatılamaz bir incelik ve arılıkla                                      bir nesne görünür, sesini duyurur, heyecan                                      yaratır, benliğinizin ta derinliğine dek sarar                                      sizi: Dinlersiniz, aramazsınız artık. Bağını                                      sormadan üzümünü kabullenirsiniz. Bir düşünce                                      şimşek gibi çakar, bir zorunluluk gibi kabul                                      ettirir kendini, ifadesinin biçiminden yana                                      hiçbir kuşku bırakmaz sizde: Tutacak başka                                      hiçbir yolum olmadı. | 

| Belirli bir dereceye                                      dek akıl özgürlüğüne ulaşan kimse, yer yüzünde                                      kendini bir yolcu gibi hissetmez, böyle bir                                      amaç yoktur çünkü. Fakat o, dünyada tüm olup                                      bitenleri görmek, bunun için de gözlerini                                      açık tutmak ister. Onun için gönlünü fazlaca                                      sıkı bağlamamalıdır, benliğinde gezip dolaşan                                      bir şey, değişkenlikten ve geçicilikten hoşlanan                                      bir şey bulunmalıdır. | 

| Büyük işler başarmak isteyen kimse, karşılaştığı                                      her insanı ya araç, ya gecikme nedeni, ya                                      engel, ya da geçici duruş sayar. Onun soydaşlarına                                      yapacağı soylu iyilik, ancak o lâyık olduğu                                      yüksekliğe erişip hüküm sürmeye başladığı                                      zaman mümkün hale girer. Sabırsızlık, sonra                                      komedya oynamaya mahkum olduğunu bilmek (savaş                                      dahi bir amaç gizleyen her araç gibi, bir                                      komedyadır çünkü) onun bütün ilişkilerini                                      bozar: Bu adam yalnızlığı, hem de bunun en                                      zehirlisini tadar. | 

| Sen olan şey, seni                                      oluşturan sayısız unsurları, bu unsurların                                      kendi aralarındaki yoğun iletişimine bağlayan                                      etkinliğe bağlıdır. Organik varlığın yaşamını                                      içsel olarak oluşturan şeyler, enerji, devinim,                                      sıcaklık yayılmaları veya elementlerin aktarımlarıdır.                                      Yaşam hiçbir zaman belirli bir noktada yer                                      almaz; tıpkı bir akıntı veya bir tür elektrik                                      akımı gibi, hızlı bir şekilde bir noktadan                                      diğerine (veya çok sayıdaki noktalardan diğer                                      noktalara) geçer. (...) Senin yaşamın bu kavranılamaz                                      içsel akımla sınırlanmaz; yaşam aynı zamanda                                      dışarıya akar ve yaşama doğru durmaksızın                                      akan veya fışkıran şeye açılır. Seni oluşturan                                      kalıcı kasırga, benzer kasırgalara çarpar                                      ve onlarla birlikte, ölçülü bir çalkantının                                      canlanmış geniş bir figürünü oluştururlar.                                      Oysa senin için çalkantının canlanmış geniş                                      bir figürünü oluştururlar. Oysa senin için                                      yaşamak sadece sende birleşen akımlar ve ışığın                                      kaçıcı oyunları olmayıp aynı zamanda bir varlıktan                                      diğerine, senden benzerine veya benzerinden                                      sana geçen sıcaklık veya dalgalarıdır (hatta                                      beni okuduğun şu anda sana bulaşan heyecanımdır):                                      Sözler, kitaplar, anılar, semboller, gülüşler                                      sadece bu bulaşıcılığın, bu geçişlerin yollarıdır... | 

| Amaç "insanlık" değil Üstinsandır. | 

Yalnızlığına kaç dostum!                                      Seni büyük adamların gürültüsünden sersemlemiş,                                      küçüklerin iğneleriyle de delik deşik olmuş                                      görüyorum. Seninle nasıl susulacağını pek                                      iyi bilir orman ve kaya. O sevdiğin ağaca                                      benze yine sen, o geniş dallıya: sessiz ve                                      dinlercesine sarkar o, deniz üstüne. Yalnızlığın                                      bittiği yerde, pazar yeri başlar; pazar yerinin                                      başladığı yerdeyse, büyük oyuncuların gürültüsü                                      ve ağılı sineklerin vızıltısı başlar. Dünyada                                      en iyi şeyler dahi, göstereni olmazsa değersizdirler:                                      bu göstericilere büyük adam der halk. Halk                                      pek anlamaz büyükten, yani: yaratıcılıktan.                                      Ama büyük şeylerin bütün göstericilerinden                                      ve oyuncularından hoşlanır. Yeni değerler                                      yaratanların çevresinde döner dünya - görünmeden                                      döner. Oysa oyuncuların çevresinde döner halk                                      ve şan: "dünyanın gidişi" böyledir. Ruh vardır                                      oyuncuda; ama ruhun vicdanı pek yoktur. O                                      hep, en çok inandırdığı şeye inanır - kendine                                      inandırdığı. 
 

