.

.
Üç çeşit meslek varmış : mühendislik,doktorluk,bir de hukukçuluk.Ben ressam olmak istiyordum.Babam böyle bir meslek olmadığını söyledi.Prens Paradoks'tan bahsetsem kim bilir ne der? Belki şimdi sizin yanınızda Dorian Gray'lik yaparım bir süre. Sonra beni Lord Henry'liğe terfi ettirirsiniz. Masrafı neyse veririm. Fakat bir sıfatla başlamak istiyorum. Bu çocuk ilerde büyük adam olacak gibi ne olduğu belirsiz bir tanımla değil..

Tutunamayanlar / Oğuz Atay

5 Eki 2011

Sur La Lecture..






"Değerli bir resmi oyma tahtadan bir çerçeveye emanet edip koruma zahmetini zihinlerinden uzaklaştırarak evlerini hayran oldukları başyapıtların röprodüksiyonlarıyla süslemeyi zevk sahibi insanlara bırakıyorum. Odalarını zevklerine göre döşemeyi ve sadece onaylayabilecekleri şeylerle doldurmayı da zevk sahibi insanlara bırakıyorum. Bense, kendimi, her şeyi benimkinden çok farklı hayatların, benimkine karşıt bir zevkin yaratısı ve dili olduğu bir odada, bilinçli düşünceme ait hiçbir şey bulamayacağım, hayal gücümün kendini ben olmayanın bağrına gömülmüş hissederek coştuğu bir odada ancak yaşıyor ve düşünüyor hissederim; uzun, soğuk koridorlu, dışardaki rüzgârın kaloriferin ısıtma çabalarına başarıyla karşı koyduğu, duvarlarını hâlâ ilçenin coğrafi haritasının süslediği, her sesin sessizliği yerinden oynatarak görünür kıldığı, odalarda hava akımının temizlediği ama silinmeyen bir kapatılmışlık kokusunun korunduğu ve duruma hayran kalan, bu kokuyu düşünce ve hatıra olarak içerdiği her şeyle birlikte kendi içide yeniden yaratmayı denemek için ona bir model gibi poz verdiren hayal gücüne ulaştırmak için yüzlerce kez teneffüs ettiren; geceleyin, odanın kapısını açtığında, insanın, orada dağınık duran tüm bir hayata tecavüz etme hissine kapıldığı ve kapıyı kapayıp, daha ileriye, masaya ya da pencereye kadar ilerlediğinde, bu hayatı çekinmeden elinde tuttuğunu sandığı; ilçe merkezindeki halıcının Paris zevki sanarak döşediği kanepenin üzerine bu hayatla birlikte bir tür hafifmeşreplikle oturma hissine kapıldığı; başkalarının ruhuyla ağzına kadar dolu olan ve ızgaraların biçimine ve perdelerin desenlerine kadar onların düşlerinin izlerini koruyan bu odada, eşyaları şuraya buraya koyarak efendi rolü taslayıp, odadaki meçhul halı üzerinde çıplak ayak yürüyerek ve insanın samimiyetle kendi kafasını karıştırma niyetiyle her yerde bu hayatın çıplaklığına dokunma hissiyle dolup taştığı gar otellerinden birine ayak bastığımda kendimi ancak mutlu hissederim; o zaman, insan titreyerek sürgüyü çektiğinde, bu gizli hayatı kendisiyle birlikte kapadığını, önünde, yatağa doğru ittiğini ve nihayet üzerine çektiği büyük beyaz çarşaflarda onunla birlikte yattığını sanır, oysa, çok yakındaki kilise, can çekişenlerin ve âşıkların uykusuzluk saatini bütün şehir için çalmaktadır." Syf.19-20
 


-Çev. Işık Ergüden