.

.
Üç çeşit meslek varmış : mühendislik,doktorluk,bir de hukukçuluk.Ben ressam olmak istiyordum.Babam böyle bir meslek olmadığını söyledi.Prens Paradoks'tan bahsetsem kim bilir ne der? Belki şimdi sizin yanınızda Dorian Gray'lik yaparım bir süre. Sonra beni Lord Henry'liğe terfi ettirirsiniz. Masrafı neyse veririm. Fakat bir sıfatla başlamak istiyorum. Bu çocuk ilerde büyük adam olacak gibi ne olduğu belirsiz bir tanımla değil..

Tutunamayanlar / Oğuz Atay

17 Oca 2011

James Joyce

 

 

''Sanatçının Genç Bir Adam olarak Portresi''

 

 

“Yaşamak,  yanılmak, düşmek, kazanmak, hayattan hayatı yaratmak! … İleri  ve ileri ve ileri ve ileri!

 

 

”Roman James Joyce’un çocukluk yıllarına geri dönüp, genç bir sanatçının Cizvitlerin katı disiplininden kurtulup kendini keşfetme ve gerçek bir erişkin olduğuna dair bir otobiyografidir. Özgür düşünce ve bağımsızlık ülkesi Irlanda’nın kurtuluşu  ile özdeşleşir. Kendisi gelişip büyüdükçe kitabın da dili onunla bir gelişip güzelleşiyor. Yazarın estetik, güzellik, aşk, sanat, dil, ulus ve din üzerine görüşleri kitabı daha da zenginleştiriyor. Sanatçının yalnızlığı sezilir. Irlandayı terkeder ama farkeder ki her ne kadar inkar ederse etsin onu yoğurup benliğini kazandığı toplumun her zaman bir parçasıdır. Onun sesi her zaman Irlanda’nın sesi olacaktır.
“Hoşgeldin ey hayat! Milyonuncu keredir yola çıkıyorum yaşantının gerçekliğiyle karşılaşmak ve ruhumun nalbantında soyumun yaratılmamış vicdanını dövmek için. Koca ata, koca düzenci, şimdi ve her zaman yardımcı ol bana.”


James Joyce der ki;
"Kent dolusu insan göçüp gidiyor, yine kent dolusu insan geliyor, onlar da göçüyor:her şey gelir, her şey göçer. Evler, ev  dizileri,caddeler, kilometrelerce kaldırım, yığnlarla tuğla taşlar. El değiştirirler. Bir sahip gider, başka sahip gelir. Efendi ölmez, derler. Kimisi de, çık emri gelince, giyer ayakkabılarını, çıkar gider. Orayı başkaları satın alır altınla, ama yine de tüm altınları ellerinde tutarlar.  Dolandırıcılıkla, yalancılıkla elde etmişlerdi. Kentlere doluşmuşlardı, çağlar geçtikçe yıkılıp giden kentlere. Çölde piramitler. Bunların yapım giderleri yalnızca ekmekle soğan. Kölelerin yaptığı Çin Seddi. Babil. Kocaman taşlardır geriye kalan. Dairesel kaleler. Moloz kalıntıları, yıkılmış varoşlar, derme çatma, kervansaraylar, çimentoyla kül karışımından yapılmış. Gece sığınmak için.

Kalıcı olan hiçbir şey yok ki."






Ulysses/ YKY- 1996

"Joyce 'Ulysses'i yazarken, ilk olmasa bile, yeni bir yazınsal biçem kullanmak istemiştir. Dublin'de, 1904 yılında yaşayan ortanın altındaki sınıftan kişileri almış, haziran ayının başlangıcındaki bir gün boyunca, sadece neler yapmış oyduklarını değil, neler düşünmüş olduklarını da anlatmıştır.
"Bana öyle geliyor ki, Joyce, şaşırtıcı bir başarıyla, sürekli olarak değişen kaleidoskopik bilinç ekranında, hem sıradan malzemeyi, hem de pek derinlerdeki (bilinçaltı) malzemeyi yansıtabilmiştir."
Bu satırlar bir eleştiri yazısından değil: Yargıç John M. Woolsey'in, 8 Aralık 1933 günü, ABD hükümetinin "müstehcen"lik gerekçesiyle toplatma kararı aldığı "Ulysses" için verdiği aklama kararından.
Ulysses' bir yolculuk. (...) Hepimizin yaşam serüvenini simgeleyen bir Tinsel-Tensel Yolculuk'tur bu.
Ulysses'i çevirmek de bir yolculuktur-hiç bitmeyecek. O tanımsız labirentte acımasız devlerle kapıştım, fettan denizkızlarıyla oynaştım, Dublin insanlarıyla ne oyunlar oynadım, sokaklaryla yoldaş oldum, Joyce'un ulusesini dinledim de dinledim, bir Mr. Bloom olup çıktım."  Bu satırlar da "Ulyssessce"yi "Türkçe"ye çeviren Nevzat Erkmen'den.
Kırk yıldır süren bu yolculuk, bitti nihayet. Gerçek bir "klasik" (: herkesin bildiği, kimsenin okumadığı) nihayet Türkçede: "şimdi ve burada": işi gücü bırakıp okuyacaklar için!
(Arka Kapak)

Bütün Şiirleri/ Altıkırkbeş Yayınları- 1994

Eski ve soylu bir söyleyiş için,
Sevgilim, aşırı bilgeydi dudaklarım;
Ne flütleriyle ozanların övgüler
Düzdüğü bir aşka rastladım,
Ne de bir aşk gördüm ki
İçinde sahtelik bulunmasın.

Epiphanies-Anıklıklar/ Altıkırkbeş Yayınları- 1996

Joyce'un gençlik yapıtları arasında kurduğu 40 küçük köprü:
Sevgili kuruntu, gençliğimin arkadaşı!., Yakınlarda kimse yok Kömürlerin arasında dolaşıyorum, serüven yolları arasında. Çevremde dolanıyorlar, kuşatıyorlar beni, ürkünç yüzlerini yukarı dikerek... Artık gitme vakti geldi. Ey yüreğimin içindeki günışığı... Üç yolun kesiştiği yerde, bataklık bir kumsalın önünde iri bir köpek yatıyor. Yağmur başlıyor. Yol beni karanlık bir gölcüğe götürüyor. Bunun dışında her şey nasıl da belirsiz: Burada toplandık işte, karanlık bir sel gibi, sinsi sinsi. Yalnızız, gel.

Sanatçının Bir Genç Adam Olarak Portresi

Çeviri: Murat Belge/ İletişim Yayınevi- 1994

Çağdaş dünya edebiyatının en önemli yazarlarından biri olan James Joyce'un birkaç kitabı şimdiden klasikler arasında haklı yerlerini almışlardır. 1882'de Dublin'de doğup 1941'de Zürih'de ölen Joyce, orta ve yüksek öğrenimini Cizvit okullarında görmüştü. Klasik roman kalıplarına nisbeten sadık kaldığı otobiyografik ilk romanı Sanatçının Bir Genç Adam Olarak Portresi'nde eğitim yıllarına geri döner ve genç bir sanatçının Cizvitlerin katı disiplini içerisinde kendi özelliğini keşfetme ve inanç sorunlarıyla boğuşma macerasını sergiler.
(Arka Kapak)

Sanatçının Mektupları/ İmge kitapevi- 1991

Altı yıl önce Katolik kilisesinden iğrençlik karışmış bir öfkeyle ayrıldım. İçgüdüsel bir sezgiyle benim için orada kalmanın olanaksızlığını anladım. Öğrenciyken gizli bir savaş vermiş, onun bana sunduğu olanakları geri çevirmiştim. Böyle davranmakla kendimi dilenci yaptım ama onurumu korudum. Şimdi yazdıklarım, söylediklerim ve yaptıklarımla açıktan bir savaş veriyorum. Serseri olmadıkça toplumsal düzene uyamam. Üç kez tıp öğrenimine başladım; bir kez hukuk, bir kez de müzik. Bir hafta önce gezgin bir aktör olarak uzaklara gitmeye hazırlanıyordum. Tasarımı uygulamak için yeterli gücü bulamadım, çünkü sen beni dirseğimden çekiyordun. Yaşamın zorlukları inanılmazdır ama ben küçümsüyorum onları. İnanıyorum ki -tam da yaptığım gibi- ülkenin ahlak tarihini yazmakla ulusumun ruhsal özgürlüğü yolunda ilk adımımı attım.
 (Arka Kapak)

 Dublinliler
Çeviri: Murat Belge

Önsöz: Murat Belge/ İletişim Yayınevi- 1996

 Çağdaş edebiyatın en önemli yazarlarından Joyce, bu ilk önemli eserinde İrlanda’nın ruhsal tarihinden kapsamlı bir kesit verir. Bunu yaparken sevgili kenti Dublin’e çocukluk, gençlik, olgunluk ve toplumsal hayat düzeylerinde bakmış, kentinin ruhsal yoksulluğunu sergilemede ilginç bir yazı kuramı oluşturmuştur. Joyce yaşanan gerçekliğin özüne varmada, önemsiz gibi görünen sıradan yaşantıları ve bunlardaki ayrıntıları ustaca düzenleyerek, derinlerde yatan önemli sorunlara göndermeler yapar.
(Tanıtım Yazısı'ndan Alıntı)




"ulysses" 1920 de bir amerikan dergisinde tefrika edilmeye başlamış ama "müstehcen" bulunarak yasaklanmış ve ancak paris te 1922 de yayımlanabilmiştir. roman, homeros un odysseia destanının kahramanı ulysses in troya savaşından sonra, vefalı karısı penelope ye dönmek için yaptığı on yıl süren çetin yolculuğun öyküsü üzerine kurulmuştur. ancak romanda bu yolculuğu yapan, dublin li leopold bloom dur ve bloom, sadece 24 saat süren yolculuğunda vefasız karısı molly ye dönmektedir. destan kahramanı ulysses ten farklı olarak bloom, iyi niyetli ama basit düşünceli, günlük beceriksizlikler içinde bocalayan, aşağılanan, onuru kırılan bir musevidir. bu tür sınavlar karşısında yılmaması ve safdil iyimserliğini yitirmemesi, bloom ile kahraman ulysses arasında tuhaf bir özdeşlik kurulmasını sağlamaktadır. bloom un 24 saatini 900 sayfa içinde anlatan joyce, her bölümde değişik teknikler ve üsluplar -örneğin, en eski ingilizce, modern bir kadın magazininin dili, sokrates tarzında bir diyalog, bir sahne oyunu, vb,- kullanmakta; mitoloji, doğa, sanat, iktisat, bilim, denizcilik, siyaset, tıp ve din gibi çok farklı alan ve düzeyler arasında bağlantılar kurmak, parçalanmış dünyayı, dilsel düzeyde birleştirmeyi, yeniden yaratmayı denemektedir. yataktaki molly nin hızla akan düşüncelerinin bilinç akışı tekniğiyle sunulduğu son bölümde hiç noktalama işareti kullanılmamıştır: molly nin zihni, tüm mantıksal ve mantık-dışı yönleriyle, hesaplı işleyişiyle, karanlık cinsel istek ve anımsamalarıyla, dolaysızca ve bir bütün olarak verilmektedir.
bilinç akışı tekniğini kullanan ve geliştiren bir başka ingiliz romancısı da joyce ile aynı yollarda doğan ve ölen virginia woolf tur. woolf "jacob un odası" (1922), "mrs. dalloway" (1925), "deniz fenerine" (1927) ve "dalgalar" gibi olgunluk dönemi yapıtlarıyla, romandaki geleneksel kronolojik yapının dışına çıkmış, kişilerini dışardan bir bakışla değil, içeriden ele almıştır. özellikle "dalgalar"da, birbirleriyle arkadaş olan 6 kişinin çocukluktan olgunluğa ve ölümü kadar olan yaşam süreleri, hiçbir dış olayın anlatılmasına girilmeden, sadece bu kişilerin anlık algılarının, duyuşlarının aktarılmasıyla verilir; kullanılan teknik izlenimcidir; 6 kişinin her birinin iç monoloğunun sırayla sunulduğu romanın dili yoğun, ama çok ince ve belirsiz ayrımların belirtilmesine de uygun bir akışkanlık göstermektedir. woolf, bilincin daha genel, evrensel ya da tarihsel sorunlarına ağırlık veren joyce den farklı olarak, sadece bireysel psikolojilerle ilgilenmiştir. ancak her ikisi de, romanda, yeni gelişen psikanalizin verilerini kullanmayı ve onu edebi olarak aşmayı başarmışlardır.

''Yazarlığın Saklı Bahçesinde James Joyce''

James Joyce: Hiçbir kelimeyi tekrar etmeden, isim tamlaması kullanmadan beş yüz kelimelik tek bir cümle yazmış ve tarihe geçmiş, modernist edebiyatın başyapıtı Ulysses ile okuyanlara hep bir vicdan ağrısı çektirmiş İrlandalı yazar. Ulysses birçok edebiyat eleştirmeni -T.S.Eliot gibi- tarafından XIX. yüzyılı kapatan eser olarak nitelendirilir. İnsanlık tarihi boyunca biriktirilen metaforları metnin içine ustaca yedirmesi, Ulysses’i bir başyapıt yapmıştır. Bugün, edebiyat ve düşünce kesimlerince bütün dünya tarafından yaşarken kıymeti bilinmemiş bir dahi olarak anılır Joyce. İrlanda’da adının verildiği bir müze bulunmaktadır.
Arthur Power’in James Joyce ile hatıralarını topladığını kitap James Joyce: Büyük Yazarın Gizli Evreni geçtiğimiz günlerde yayınlandı. James Joyce ile yapılan sohbetlerden tutulan notların önemi büyük, zira James Joyce hayattayken gazetecilerden kaçan, çok az insanla görüşüp konuşan biri. Power, bu durumu Joyce’un gizemli kalması isteğinden kaynaklandığını söyler. (s. 59) Arthur Power Joyce ile edebi konuları kapsamlı tartışan, Samuel Beckett ile arkadaşlık yapan bir ressam. Power ve Joyce’un ortak noktalarından biri ikisinin de Kiliseyi erken yaşta terk etmeleri ve ikisinin de sevmedikleri çok fazla şeyi bünyesinde barındıran İrlanda’dan kaçmış olmaları… Aslında ikisi de birer isyancı, şüpheci. Kitapta giriş kısmında kendi hatıralarını anlatan Power, küçükken Kilisede papazın kendisini fark ettiğini, geleceğin bir isyankârını ortaya çıkardığını hissettiğini ve dersin ortasında kendisine bakarak “Başına ne geleceğini biliyorum” dediğini anlatır.
Kitap, o zamanların sanat dünyasındaki canlılığı gözler önüne seriyor, değişimin ve dönüşümün safhalarını düşünsel eylemler açısından inceliyor. Joyce’un o dönemlerde sanata getirdiği görelilik, öznellik, bilinç akışı tekniği insanlarda sanatsal üretimi nesnel hale dönüştürülmesi modernliği yansıtan kentsel ve kültürel değişimleri analiz ediyor.  Fiziksel bir nesne olarak kayıtlı olduğumuz evrenin genel anlamda ana parametreleri sayılabilecek zamanı ve mekânı gerçek manada tanımlıyor olması, aslında insanın tüm gerçeklerinin de hakikat nazarında yeniden yorumlaması, yeniden hayatı inşa etmesi anlamına geliyor. Bu bağlamda Marinetti, sanatçıların önceden akla gelmemiş bir eser ortaya koymaları gerektiğini ve bu eserde sınıflarda ve stüdyolarda öğrenilen tüm doğruların ortadan kaldırılması gerektiğini söylemiş, herkesin doğrusu kendisine şeklindeki yaklaşımın öncüsü olmuştur: “Klasik olan bizi ilgilendirmiyor. Yeni bir çağın başındayız.” Power, Joyce’un görecelik kavramına yaklaşımını ise şöyle yorumluyor: “Sağlam kültürel yapıları yok etmeye kararlı bir edebi suikastçı.”
Joyce ile Power arasından romantik olmayan değerli bir sanat eserinin var olup olmadığı konusunda, Rimbaud’nun “Hayatla sarhoş olmak o veya bu şekilde zehirlenmektir” sözünün etrafında sohbet ederler. Söz dönüp dolaşıp Joyce’un gençlik kitabım dediği Sanatçının Bir Genç Adam Olarak Portresi adlı kitabına, oradan da içindeki daha çok ıstıraplı çözümlerin bulunduğu olgunluk dönemine denk geldiğini söylediği Ulysses’ gelir. Power’ın “Asıl soru, edebiyatın gerçeğe dayalı mı yoksa sanatsal mı olması gerektiğidir” sözüne Joyce şöyle karşılık verir: “Hayatın ta kendisi olmalıdır.” (s. 50) Joyce, romantizmden realizme adım atmış, yıldızlara tapan Babil halkı Joyce’a göre çok daha gizemli geldiğinden olsa gerek, Kilisenin Tanrı’ya doğa aracıyla ibadet etmeyi bir günah olarak gördüğünü söyleyerek Ulysses’i realizmin başlangıcı olarak belirlemiştir. Sanat eserinde gerçekliğin bulunması gerektiğini ifade eden Joyce, gerçekten yaratıcı olan bir şeyin kısa, öz ve net olanla taban tabana zıt olduğunu söylemiştir. (s. 99)
Power ile Joyce konuşmalarında Turgenyev, Çehov, Hamlet, Puşkin, Dostoyevski, Gogol ve Gide gibi Rus ve Fransız yazarları değerlendirirler, Joyce genel anlamda dâhinin dehasında deliliğin olduğunu ifade eder: “Makul bir adam hiçbir şey elde edemez.” ( Sayfa 82)
Ulysses’i henüz tamamlamış Joyce’la yolu kesişen Arthur Power’ın kaleminden büyük yazarın gizli evrenini okurken, sanata, edebiyata, hayata dair gözlemlerle Joyce’u daha iyi tanıyacak, edebiyata ve yazarlığa karşı yaklaşımını daha iyi anlayacaksınız.
Virgül, Sayı: 129
 Kaynak:
http://www.semaverdergisi.com/

www.hikayeler.net

www.sparknotes.com