Ne kadar kaygılıyım, dedi kendi kendine, pencereye dirseklerini dayamış olan Clémentine. Bahçe güneşte yanıyordu. Noel’in, Joel’in ve Citroen’in nerede olduklarını bilmiyorum. Şu sırada kuyuya düşmüş, zehirli meyvelerden tatmış, yolda çocuğun biri bir yayla oynuyorsa gözlerine bir ok yemiş, bir Koch basili önlerini kesmişse vereme yakalanmış, çok keskin kokulu çiçekler koklayarak kendilerinden geçmiş, kısa süre önce akrepler ülkesinden dönen ve köyden bir çocuğun büyükbabası olan ünlü kaşifin getirdiği bir akrep tarafından sokulmuş, bir ağaçtan düşmüş, çok hızlı koşup bacaklarından birini kırmış, suda oynarken boğulmuş, yardan inerken yuvarlanıp boyunlarını kırmış, paslı bir telle derilerini çizip tetanosa yakalanmış olabilirler; bahçenin ta ucuna gidip, bir taşı ters çevirecekler, taşın altında sarı bir kurtçuk olacak, hemen çatlayıp açılacak, içinden çıkan böcek köye doğru uçacak, azgın bir boğanın ahırına girecek, burnunun kenarında onu sokacak; boğa ahırından çıkıyor, her şeyi yerle bir ediyor; işte, yoldan eve doğru çılgın gibi koşuyor, dönemeçlerde sarıçalı çitlerine takılarak kara kıl tutamları bırakıyor; tam evin önünde, yarı yarıya kör ve yaşlı bir atın çektiği ağır bir yük arabasına olanca gücüyle saldırıyor. Darbenin etkisiyle araba parçalanıyor ve bir maden parçası, havaya fırlayıp inanılmaz bir yüksekliğe çıkıyor, belki bir vida, bir ıvata, bir somun, bir çivi, araba kolundaki bir demir, bir koşum kancası ya da arabalıkta yapıldıktan sonra kırılınca, elde yontulan dişbudak kamalarla onarılmış tekerlekten bir perçin çivisidir bu; demir parçası ıslık çalarak mavi göğe yükseliyor. Bahçe parmaklığı üstünden geçiyor; Tanrım! düşüyor, düşüyor ve düşerken, kanatlı bir karıncanın kanadına hafifçe dokunuyor, onu koparıyor; karınca da, sersem sepelek, dengesini kaybedip, yıpranmış bir karınca gibi, ağaçların üstünde dolanıp duruyor; birdenbire, çimenliğe doğru düşüyor; Tanrım! orada Joel, Noel ve Citroen var; karınca Citroen’in yanağına düşüyor ve belki de reçel kalıntılarına rastlayıp sokuyor onu…
.
Üç çeşit meslek varmış : mühendislik,doktorluk,bir de hukukçuluk.Ben ressam olmak istiyordum.Babam böyle bir meslek olmadığını söyledi.Prens Paradoks'tan bahsetsem kim bilir ne der? Belki şimdi sizin yanınızda Dorian Gray'lik yaparım bir süre. Sonra beni Lord Henry'liğe terfi ettirirsiniz. Masrafı neyse veririm. Fakat bir sıfatla başlamak istiyorum. Bu çocuk ilerde büyük adam olacak gibi ne olduğu belirsiz bir tanımla değil..
Tutunamayanlar / Oğuz Atay
Tutunamayanlar / Oğuz Atay
7 Kas 2011
Yürek Söken
Ne kadar kaygılıyım, dedi kendi kendine, pencereye dirseklerini dayamış olan Clémentine. Bahçe güneşte yanıyordu. Noel’in, Joel’in ve Citroen’in nerede olduklarını bilmiyorum. Şu sırada kuyuya düşmüş, zehirli meyvelerden tatmış, yolda çocuğun biri bir yayla oynuyorsa gözlerine bir ok yemiş, bir Koch basili önlerini kesmişse vereme yakalanmış, çok keskin kokulu çiçekler koklayarak kendilerinden geçmiş, kısa süre önce akrepler ülkesinden dönen ve köyden bir çocuğun büyükbabası olan ünlü kaşifin getirdiği bir akrep tarafından sokulmuş, bir ağaçtan düşmüş, çok hızlı koşup bacaklarından birini kırmış, suda oynarken boğulmuş, yardan inerken yuvarlanıp boyunlarını kırmış, paslı bir telle derilerini çizip tetanosa yakalanmış olabilirler; bahçenin ta ucuna gidip, bir taşı ters çevirecekler, taşın altında sarı bir kurtçuk olacak, hemen çatlayıp açılacak, içinden çıkan böcek köye doğru uçacak, azgın bir boğanın ahırına girecek, burnunun kenarında onu sokacak; boğa ahırından çıkıyor, her şeyi yerle bir ediyor; işte, yoldan eve doğru çılgın gibi koşuyor, dönemeçlerde sarıçalı çitlerine takılarak kara kıl tutamları bırakıyor; tam evin önünde, yarı yarıya kör ve yaşlı bir atın çektiği ağır bir yük arabasına olanca gücüyle saldırıyor. Darbenin etkisiyle araba parçalanıyor ve bir maden parçası, havaya fırlayıp inanılmaz bir yüksekliğe çıkıyor, belki bir vida, bir ıvata, bir somun, bir çivi, araba kolundaki bir demir, bir koşum kancası ya da arabalıkta yapıldıktan sonra kırılınca, elde yontulan dişbudak kamalarla onarılmış tekerlekten bir perçin çivisidir bu; demir parçası ıslık çalarak mavi göğe yükseliyor. Bahçe parmaklığı üstünden geçiyor; Tanrım! düşüyor, düşüyor ve düşerken, kanatlı bir karıncanın kanadına hafifçe dokunuyor, onu koparıyor; karınca da, sersem sepelek, dengesini kaybedip, yıpranmış bir karınca gibi, ağaçların üstünde dolanıp duruyor; birdenbire, çimenliğe doğru düşüyor; Tanrım! orada Joel, Noel ve Citroen var; karınca Citroen’in yanağına düşüyor ve belki de reçel kalıntılarına rastlayıp sokuyor onu…