.

.
Üç çeşit meslek varmış : mühendislik,doktorluk,bir de hukukçuluk.Ben ressam olmak istiyordum.Babam böyle bir meslek olmadığını söyledi.Prens Paradoks'tan bahsetsem kim bilir ne der? Belki şimdi sizin yanınızda Dorian Gray'lik yaparım bir süre. Sonra beni Lord Henry'liğe terfi ettirirsiniz. Masrafı neyse veririm. Fakat bir sıfatla başlamak istiyorum. Bu çocuk ilerde büyük adam olacak gibi ne olduğu belirsiz bir tanımla değil..

Tutunamayanlar / Oğuz Atay

11 Şub 2012

20 Mart



Bu deftere anlamsız sözler yazmak istiyorum artık. Aklımı kullanmaktan ve anlaşılmaya çalışmaktan bıktım. Hiçbir zaman da anlamlı olmayı becerebildiğimi sanmıyorum. Rüyalarımda, birtakım insanlara, bunu yapamazsınız, diye bağırıyorum. Ne dediğimi anlamıyormuş gibi yüzüme bakıyorlar. Hayır yalnız rüyada değil, gerçek dedikleri hayatta da böyle olmuştur her zaman. Müdürün karşısında, bu yazıyı yazamazsınız, diye çırpınmışımdır. Durduramayacağımı bildiğim ve bununla birlikte durdurmayı çılgınca ümit ettiğim davranışlarda bulunanlar, ben çırpınırken hep rüyadaki adamlar gibi, hayretle bakmışlardır yüzüme. Bocalamalarımı kayıtsızca seyretmişlerdir. Anlaşılmaz kelimeler yazmak istiyorum kâğıdın üstüne. Yıllardır benden beklenen bir hareket bu. “Tabancayı aldı ve ateş etti” cümlesini yazmak istiyorum mesela. Yüzlerce defa, altalta. Aylardır bu cümle durup dururken kafama takılıyor. Eve gece yarısı döndüm. Annem uyandı hemen. Karşılıklı oturduk konuşmadan: bizim sessiz bir ayinimiz bu. Yolda Günseli’yle konuşmak istiyordum ve... adam tabancasını çıkarıp ateş etti. Evet, her düşüncemin başında ya da sonunda aklıma geliyor bu cümle. Bu deftere aklıma geleni yazarsam rahatlayacağımı sanıyorum. Yüz kere yazmak istiyorum: tabancasını çıkardı ve ateş etti. Çünkü yüz kere geliyor aklıma günde. Kime ateş etti? Bilemiyorum. Düşüncemin akışını serbest bıraktığım zaman hemen bu cümlenin aklıma geldiğini biliyorum. Lisedeyken atış poligonuna gider ve altıpatlar bir tabancayla küçük, sarı küplere ateş ederdim. Attığımı da vururdum arasıra. Beni teşvik ederdi atıcılar. Ben, sahte bir alçakgönüllülükle, isabetlerin rastlantı olduğunu söylerdim. O zamandan beri tabanca almadım elime. Askerde de sadece tüfek atışı yaptım. Neden anlatıyorum bunları? Ateş eden adamla ne ilgisi var bu işleri yapmış olmamın? Belki aklıma takılan bu adam, bu sözlerden heveslenip söyler neden ateş ettiğini diye mi düşünüyorum? Saçma. Hiç olmazsa nasıl ateş ettiğini söylese. Ateş edecek mi, yoksa etti mi? Bundan da emin değilim. Hepsi saçma. Kimseyle anlaşmayı ümit etmediğime göre, anlamlı cümleler yazmanın ne yararı var? Belki sonunda, bu cümlenin korktuğum kadar anlamsız olmadığını görürüm ve... kurtulurum, diyemiyorum. Bazı meşhur adamların hayat hikâyelerinde vardır böyle karanlık sonlar: adam, esrarlı ve anlaşılmaz bir kişiliğe bürünür, eski dostlarına davranışı değişir, yerli yersiz kavga eder onlarla. Son aylarda kimseyle görüşmüyordu, kimseyi kabul etmiyordu, diye yazar kitaplar. Birtakım esrarengiz insanların etkisine kapılmıştı ve... ve sonunda ölür tabii. Sonrası daha da acıklıdır: yapı- lan otopside, beyninde bir yapı bozukluğu bulunur, ya da bir ur filan. Vah vah derler; bilseydik daha önce tedbirini alırdık. Mizah, benim durumumdaki biri için tehlikeli bir çare. Gülünç durumlarda düşünüyorum önce kendimi; acıklı maceramı bir an için unutuyorum ve sonra buhran bütün
ağırlığıyla üstüme çöküyor. Hazırlıksız yakalanıyorum. Fakat gizli emellerim var bu konuda: kendimle alay ederken, kafatasımı iki usta parmağın açacağına ve içinde yapacağı küçük bir iki değişiklikle beni tekrar aydınlığa kavuşturacağına inanıyorum. Bir süre sonra, bu aptalca inancımla alay etmeye başlıyorum. Sonra... sonra korku her şeyi siliyor.

Tutunamayanlar / Oğuz Atay