.

.
Üç çeşit meslek varmış : mühendislik,doktorluk,bir de hukukçuluk.Ben ressam olmak istiyordum.Babam böyle bir meslek olmadığını söyledi.Prens Paradoks'tan bahsetsem kim bilir ne der? Belki şimdi sizin yanınızda Dorian Gray'lik yaparım bir süre. Sonra beni Lord Henry'liğe terfi ettirirsiniz. Masrafı neyse veririm. Fakat bir sıfatla başlamak istiyorum. Bu çocuk ilerde büyük adam olacak gibi ne olduğu belirsiz bir tanımla değil..

Tutunamayanlar / Oğuz Atay

12 Şub 2012

Düşünce düşünce…




Sağlam bellediğimiz, bir takım temel “düşünce”lerimiz vardır; yıllar boyu düşünce, inanç, bilgi yapılarımızı bu temeller üzerine kurar dururuz.

Ama bunların da altında, “düşüncemsi” adını vermekten başka çıkar yol bulamadığım birtakım öğeler var sanıyorum. Bu “düşüncemsi”leri anlatmak için şöyle diyeceğim: Bunlar, bilgilerimizin, inanç ya da düşüncelerimizin temelini oluşturduğunu bildiğimiz ana düşünceler değil; ulaşılması kolay sayılabilecek bu bildiklerimizin de altında yatan, o temellerin temeli olan birtakım öğelerdir. Düşünsel davranışlarımızı en çok belirledikleri zaman bile varlığını usumuzdan geçirmediğimiz, “kendimiz”den ayırt etmediğimiz, düşünüş biçimimizi eşelemeği iş edinmedikçe belki bir yaşam boyu farkına varmayacağımız birtakım ana gereçler; ham topraktan seçilmesi güç, parça parça birtakım çekirdekler…

Yaşadıkça, görüp geçirdikçe, bunları önce sezmeğe, sonra da azar azar, seçmeğe başlayabiliriz. Bunları biraz daha iyi kavramağa çalışınca da, sağlam sanıp üzerine, o güne değin, neler neler kurduğumuz temellerin, yer yer sarsıldığını duymamıza şaşmamalı. O “neler neler”i kurarken okumuşluğumuzun, düşünürlüğümüzün, aydınlığımızın en incelmiş yöntemlerini, tekniklerini, aletlerini kullanmış, işi sağlam tutmuşuzdur ya, bunların en altındakini, yani kendimizden ayırd edemediğimizi araştırmak, usumuzun köşesinden bile geçmemiştir çoğu zaman. Ansızın, o sağlamlıkların altında, dayanağını kolay kolay bulamayacağımız birtakım çocukça “kesinlik”ler, nereden edindiğimizi kestiremeyeceğimiz birtakım “ilksel” kavramlar buluruz karşımızda. (Nasıl yürüdüğümüzü, nasıl soluk aldığımızı, başarıyla (?), eksiksizce (?) anlayıp anlatabilirmiyiz? Yürümemiz bozulunca, solunmamız güçleşince farkına vardığımız birtakım şeyler vardır. “Düşüncemsi”lerin farkına varmak için de, galiba, kimi işlerliklerin aksaması gerekiyor.)

“Başka türlü düşünmek olanaksız” diyerek boğuntular geçirdiğimiz bir anda, karşımızdaki başka türlü düşünebiliyor, söyleyebiliyorsa; bu başka türlülük de, “düşünce ayrılığı” diyebileceğimiz her şeyin çok ötesinde, bizim düşünemediğimiz bir “buluş” olmanın çok ötesinde, “düşünülmesi olanaksız” demekten başka bir şey bulamadığımız bir biçimde ortaya çıkıyorsa, bu sarsılmayı, dağılmayı yaşıyoruz, donakalıyoruz demektir.

ne kitapsız ne kedisiz – bilge karasu

şurdan