.

.
Üç çeşit meslek varmış : mühendislik,doktorluk,bir de hukukçuluk.Ben ressam olmak istiyordum.Babam böyle bir meslek olmadığını söyledi.Prens Paradoks'tan bahsetsem kim bilir ne der? Belki şimdi sizin yanınızda Dorian Gray'lik yaparım bir süre. Sonra beni Lord Henry'liğe terfi ettirirsiniz. Masrafı neyse veririm. Fakat bir sıfatla başlamak istiyorum. Bu çocuk ilerde büyük adam olacak gibi ne olduğu belirsiz bir tanımla değil..

Tutunamayanlar / Oğuz Atay

13 Şub 2012

Sessizliğin Anarşisi / Anonimler Çağı


 Sesli yığınların gölgesi altında bir yüzyıl sonu ya da yüzyıl başı!

Kitleselliğin her türünün tüm emareleriyle belirdiği, kitlelerin yüzyılı! Neredeyse tüm fiillerin (ayaklanmak, devirmek, saldırmak, üretmek, seçmek, tüketmek, göstermek, görmek, seyretmek, bilmek, bağırmak, gürültü yapmak, ölmek, öldürmek...) toplumsalın hizmetine sunulduğu bu dünyada, sesli yığınların gölgesinde yaşamak zorunda artık insan teki. Yokluklarına ve yoksunluklarına rağmen, iktidarın ve gücün hem kurbanı hem de celladı olan (kurban ve cellat olarak iktidarı ve gücü sürdüren) kitlelerin; yığınsallıkları, devletleri, kurumlan, hiyerarşileri ve sistemleriyle insan tekini ezen baskısına maruz kalmaktır, burada ve şimdi yaşamak. İktidar ile kitlenin, aynı gayri şahsi –yüzsüz– ilişki içinde birbirine geçtiği, iktidarın da kitlenin de kendi yüzüyle dolaşmadığı, edimin toptan, anonim ve temsilî olduğu bir yüzyıl sonu ya da yüzyıl başı! Kitleler, iktidara (iktidar istemek için bile) karşı çıkmak yerine, iktidarı destekliyor, alkışlıyor; destekler ve alkışlarken, kendi dışlarındaki, üstlerindeki bir kurumu, yüce bir makamı değil, kendilerini, anonim içlerini, yüzlerini, yüzeylerini destekliyor ve alkışlıyorlar. Sonun ve yıkımın çağı: Herkesin (en azından görüntüsünün, aşırı-gerçek görüntüsünün) iktidar sahibi olabildiği böyle bir çağda, değişim, dönüşüm özlemlerinin taşıyıcısı olabilen kitlesel bir özne yok artık. Kitleler adına iktidara el koyan seçkinler de yok. Topluma, hatta tüm dünyaya önerilerde bulunan devrimciler, reformcular yok. Kültürün popülerleştiği, bilginin kuru bir yığın halinde erişilir kılındığı bu enformasyon (dezenformasyon) bombardımanı çağında; her konunun yığınlarca bilindiği, tartışıldığı, herkesin her konunun uzmanı olduğu bu niteliksizlik çağında, herkesin seçkin olarak adlandırılması mümkün olduğundan, kül yutmaz kitleler kendi adlarına hareket edebiliyor artık. Ezilmişliklerinin ve sömürülmüşlüklerinin bilincini, yarın kendilerinin de ezip sömürebileceklerinin garantisi olarak taşıyan kitleler! Dışardan bir eylemin ya da sözün alımlayıcısı olmayan, bu eylem ve söz bolluğu ortamında içerden ürettikleri kendi nafile eylemlerinin ve sözlerinin taşıyıcısı, erişilmez kitleler! İktidarın eli, kulağı, kafası, cinsel organı –eril ve dişil– kitleler; hem efendi hem köle...

Ve iktidar, kitle-iktidar, kendini dağıtırken bile yenidenüreten çoğul iktidar...


Ölümsüz Anonim

Her şeyi gören, duyan ama sesini çıkarmayan, çıkaramayan insan yığınları olduysa eğer tarihte; bunlar içinden bir azınlığın muhtemel isyan duygusunu içinde taşıdığı ama ifade edemediği, engellendiği de varsayılabilir. Günümüzün, onca görüntü ve gürültü ortasında, hiçbir şeyi görmeyen, duymayan ama avaz avaz bağıran, fal taşı gibi açık gözleriyle her taşın altına bakan, kör ve sağır kitlesi ise içinde hiçbir şeyi saklayamıyor artık. İçi dışı bir, engellediği, bastırdığı hemen hemen hiçbir şeyi yok. Her şeyi dile döküyor kitle, sözelleştiriyor, sesini silah gibi, balyoz gibi kullanıyor. Herkes, tek başına ve anonim, kendi gücünü ve şiddetini, kurumlar karşısındaki el pençe divan duruşundan alır. Ölümsüz iktidar-kitle sistemi!

Sürekli can çekişen ama ölmeyen, ölmemesi için efendilerin de kölelerin de ellerinden geleni yaptıkları bu sistem; hem öldürür (doğayı ve insanı, etiği ve estetiği), hem de yaşatır: açık yara gibi, irin gibi, kan kaybıyla, bilinç yitimiyle, kısmi felç halinde, lağımda ve pisliğin ortasında, üst baş kan içinde, elde bayrak, ağızda küfür, gözlerde linç isteği...

Sistem, el ele, el birliğiyle, genişler, esnektir: Yitirdiği şeyin kendi hayatı olduğunun farkında olmayan bön ve budala yığın, seve seve yer aldığı sistem içinde itişip kakıştıkça, basamak sayısı sürekli artan merdivenin en altlarında herkes birbirini ezip tırmanmaya çabaladıkça, sistem yaylanır, esner, herkesi kapsamayı bilir. Üretim, tüketim, seyir, eğlence, boş zaman, görüntü, gürültü, iktidar hırsı... dışında kalma ihtimali taşıyanı; ya “birey olma”, “farklılık”, “marjinallik”, “özel hayat”, “muhalif­lik” gibi söylemlerle emer, denetim ve pazar içi kılar, ya da “toplum düşmanı” olarak damgalar, anarşist, terörist, bölücü, deli, meczup, aşırı, romantik... diye adlandırıp tanımlayarak, dışlar, kapatır, fiziksel olarak imha eder. Herkesleşenler, herkesleşmenin huzuru ve güveni içinde mutludur artık.