.

.
Üç çeşit meslek varmış : mühendislik,doktorluk,bir de hukukçuluk.Ben ressam olmak istiyordum.Babam böyle bir meslek olmadığını söyledi.Prens Paradoks'tan bahsetsem kim bilir ne der? Belki şimdi sizin yanınızda Dorian Gray'lik yaparım bir süre. Sonra beni Lord Henry'liğe terfi ettirirsiniz. Masrafı neyse veririm. Fakat bir sıfatla başlamak istiyorum. Bu çocuk ilerde büyük adam olacak gibi ne olduğu belirsiz bir tanımla değil..

Tutunamayanlar / Oğuz Atay

2 Ara 2013

Tarih Kavramı Üzerine


I

Hep söylenegeldiğine göre, bir otomat varmış ve bu öyle yapılmış ki, bir satranç oyuncusunun her hamlesine, kendisine partiyi kesinlikle kazandıracak bir karşı hamleyle yanıt verirmiş. Geniş bir masanın üstündeki satranç tahtasının başında, sırtında geleneksel Türk giysileri bulunan, nargile içen bir kukla oturur­ muş. Aynalardan oluşan bir sistem aracılığıyla, ne yandan bakı­lırsa bakılsın, masa saydammış gibi görünürmüş. Gerçekte ise masanın altında, satranç ustası olan kambur bir cüce otururmuş ve kuklanın ellerini iplerle yönetirmiş. Bu mekanizmanın bir benzerini felsefe alanı için tasarımlayabilmek olasıdır. Bu bağ­ lamda sürekli kazanması öngörülen, “tarihsel maddecilik” diye
adlandırılan kukladır. Bu kukla, bilindiği üzere, günümüzde ar­ tık küçük ve çirkin olan, kendini göstermesine de izin verilme­ yen tanrıbilimi de hizmetine aldığı takdirde, herkesle rahatça başa çıkabilir.

II

“insan doğasının en ilginç özelliklerinden biri”, der Lotze,“

... bireyin bunca bencil oluşuna karşın, her şimdiki zamanın kendi gelecek zamanı karşısında kıskançlıktan bunca yoksullu­ ğudur.” Bu düşüncenin götürdüğü sonuç, içimizde oluşturduğu­muz mutluluk tasarımının tümüyle belli bir zaman parçasının, yani kendi varlığımızın akışının bizim için yalnızca bir kez ön­ görmüş olduğu zaman parçasının rengini taşıdığıdır, içimizde kıskançlık uyandırabilecek mutluluk, yalnızca soluduğumuz ha­vada vardır, konuşmuş olabileceğimiz insanlarla, bize kendileri­ni vermiş olabilecek kadınlarla söz konusudur. Başka deyişle, mutluluk tasarımı içersinde, kaçınılmaz olarak, bir tür ilahi kur­tuluşun titreşimleri de vardır. Tarihin konu edindiği, geçmişe ilişkin tasarım için de bu, böyledir. Geçmiş, kendisini kurtuluşa yönelten gizli bir dizini de beraberinde taşır. Zaten bizden ön­cekilerin içinde yaşadıkları havadan hafif bir esintiyi biz de du­yumsamaz mıyız? Kulak verdiğimiz sesler içersinde, artık sus­muş olanların yankısı da yok mudur? Kur yaptığımız kadınların hiçbir zaman tanıyamadıkları kız kardeşleri olmamış mıdır? Böyleyse eğer, o zaman geçmiş kuşaklarla bizimkisi arasında gizli bir anlaşma var demektir. O zaman demektir ki, bizler bu dün­ yada beklenmişiz. O zaman, bizden önceki her kuşağa olduğu gibi bize de zayıf bir Mesih gücü verilmiştir ve bu güç üzerin­ de geçmişin de hakkı vardır. Bu, bedeli ucuz ödenebilecek bir hak değildir. Tarihsel maddeci, bunu bilir.

III

Olayları, aralarında büyük ve küçük ayrımı gütmeksizin an­ latan vakanüvis, bir kez olmuş hiçbir şeyin tarih açısından yitip gitmiş sayılamayacağı gerçeği doğrultusunda davranmış olur. Doğal olarak, ancak bütünüyle kurtuluşa erebilmiş bir insanlık geçmişine de bütünüyle sahip olabilir. Anlatılmak istenen, şu­dur: Ancak kurtuluşa ermiş bir insanlık için geçmişi, her anıyla alıntılanabilir nitelik kazanmıştır. Yaşanmış anlarından her biri, gündemdeki bir alıntıya dönüşmüştür - mahşer gününün gün­ deminde olan bir alıntı.

 IV

Önce yiyeceğinizi ve giyeceğinizi ararsanız eğer, cennetin kapıları önünüzde kendiliğinden açıla­caktır.
HEGEL, 1807

Marx’ın öğretisi doğrultusunda eğitilmiş bir tarihçinin sü­ rekli göz önünde bulundurduğu sınıf kavgası, ilkel ve maddi şeyler uğruna, başka deyişle inceliğin ve tinselliğin onlarsız dü­ şünülemeyeceği şeyler uğruna yapılan kavgadır. Bununla birlik­ te inceliğin ve tinselliğin sınıf kavgası içersindeki varlıkları, za­feri kazanana düşecek bir ganimet tasarımından farklıdır. Sözü edilen kavga içersinde bunlar, geleceğe güven duygusu ve yü­reklilik olarak, mizah duygusu, kurnazlık, yılmakbilmezlik ola­rak canlıdırlar ve geride kalmış uzak zamanları da etkilerler. Bunlar, iktidar sahiplerinin her zaferini sürekli olarak yeniden sorgulayacaklardır. Tıpkı çiçeklerin başlarını güneşe çevirmele­ri gibi, geçmiş de, gizli bir güneşe yönelimin etkisiyle, tarihin göklerinde bugün yükselmekte olan güneşe dönmek çabasında­dır. Tarihsel maddeci, değişimlerin bu en göze çarpmayanını anlamak zorundadır.

V

Geçmişin gerçek yüzü hızla kayıp gider. Geçmiş, ancak gö­ze göründüğü o an, bir daha asla geri gelmemek üzere, bir an için parıldadığında, bir görüntü olarak yakalanabilir. “Gerçek bizden kaçmayacaktır.” - Gottfried Keller’e ait olan bu söz, ta­ rihselciliğin kendi tarih anlayışı içersinde tarihsel maddeciliğe yenik düştüğü noktayı tam olarak göstermektedir. Çünkü bura da, geçmişte kendisinin de düşünülmüş olduğunun bilincine varmayan her şimdiki zaman’la birlikte, bir daha geri getirilmesi olanaksız biçimde yitip gitme tehlikesiyle karşılaşan bir gö­rüntünün varlığı söz konusudur. Geçmişi tarihsel olarak dile getirmek, o geçmişi ‘'gerçekte na­sıl olduysa, öyle” bilmek değildir. Buna karşılık, bir tehlike anın­da parlayıverdiği konumuyla, bir anıyı ele geçirmek demektir. Tarihsel maddecilik için önemli olan, geçmişe ilişkin bir görüntüyü,tehlike anında tarihsel özneye ansızın gözüktüğü biçimiyle koru­maktır. Tehlike, hem geleneğin varlığına, hem de o geleneğin ses­
lendiklerine yöneliktir. İkisi için de aynı tehlike, yani kendini ege­men sınıfların bir aracı kılma tehlikesi vardır. Her çağda yapılmasıgereken, geleneği, onu alt etmek üzere olan konformizmin elin­
den bir kez daha kurtarmak için çaba harcamaktır. Çünkü Mesih, yalnız kurtarıcı olarak gelmez; şeytanı alt eden sıfatını da taşır. Geçmişteki umut kıvılcımını körükleyerek tutuşturma yeteneği,
yalnızca geçmişi özümsemiş tarihçide bulunabilir; düşman galip geldiğinde, ölüler bile kendilerini bu düşmandan kurtaramayacak­lardır. Ve bu düşman daha zafer kazanmayı sürdürmektedir.

VI

Acıların yankılandığı bu vadideki karanlığı ve büyük soğuğu düşün.
BRECHT, Üç Kuruşluk Opera

Fustel de Coulanges, geçmiş bir dönemi yeniden kafasında canlandırmak isteyen tarihçiye, tarihin o dönemden sonraki akı­şına ilişkin tüm bildiklerini düşüncelerinden uzaklaştırmasını öğütler. Tarihsel maddeciliğin ilişkilerini kestiği yöntemi bun­dan daha iyi belirleyebilmek, olanaksızdır. Bu, bir özdeşleyim yöntemidir. Bunun kaynağı, yüreğin üşengeçliğidir, acedia 'dır (umursamazlık); bu üşengeçlik, yalnızca bir an için parlayıveren gerçek tarihsel görüntünün üzerinde egemenlik kurulmasında duraklamaya yol açar. Ortaçağın tanrıbilimcileri, bu yürek üşen­ geçliğini hüznün gerçek kaynağı sayarlardı. Bu hüzünle tanışmış olan Flaubert, şöyle yazar: “Kartaca’yı yeniden canlandırabilmek için ne kadar hüzne katlanmak gerektiğini pek az kimse kestire­ bilir.” Tarihselciliği izleyen tarihçinin aslında kiminle özdeşleş­ tiği sorulduğu takdirde, bu hüznün doğası açıklık kazanır. Soru­nun yanıtı, kaçınılmaz olarak galip gelenle özdeşleşildiğidir. Gel­ gelelim belli bir dönemin iktidar sahipleri, daha önceki bütün galiplerin mirasçılarıdırlar. Bu durumda galip gelenle özdeşleş­
me, her zaman tüm iktidar sahiplerinin işine yaramaktadır. Bu söylenenler, tarihsel maddeci için yeterlidir. Bugüne değin zafer kazanmış kim varsa, bugün iktidarda olanları bugün yere serilmiş olanların üstünden geçiren zafer alayıyla birlikte yürümektedir. Savaş ganimeti de, âdet olduğu üzere, bu zafer alayıyla birlikte taşınmaktadır. Bu ganimet, kültür varlıkları diye adlandırılmak­tadır. Tarihsel maddeci, bunları arada bir uzaklık bırakarak izle­yen gözlemci kimliğindedir. Çünkü önünde kültür varlıkları di­ye gördüklerinin hepsi, insanın tüyleri ürpermeksizin düşüne­meyeceği bir  kaynaktangelmektedir. Bunlar varlıklarını, yalnız­ca onları yaratan dehalara değil, ama aynı zamanda o dehaların çağdaşlarının adı anılmayan angaryalarına borçludur. Kültür ala­nında hiçbir belge yoktur ki, aynı zamanda bir barbarlık belgesi niteliğini taşımasın. Böyle bir belge nasıl barbarlıktan arınmış değilse, belgenin kuşaktan kuşağa geçişini sağlayan gelenek sü­reci de barbarlıktan uzak sayılamaz. Bundan ötürü tarihsel maddeci, sözü edilen gelenekten olabildiğince uzaklaşır. “Tarihin tüylerini tersine fırçalamayı”, kendisi için görev sayar.