.

.
Üç çeşit meslek varmış : mühendislik,doktorluk,bir de hukukçuluk.Ben ressam olmak istiyordum.Babam böyle bir meslek olmadığını söyledi.Prens Paradoks'tan bahsetsem kim bilir ne der? Belki şimdi sizin yanınızda Dorian Gray'lik yaparım bir süre. Sonra beni Lord Henry'liğe terfi ettirirsiniz. Masrafı neyse veririm. Fakat bir sıfatla başlamak istiyorum. Bu çocuk ilerde büyük adam olacak gibi ne olduğu belirsiz bir tanımla değil..

Tutunamayanlar / Oğuz Atay

16 Mar 2011

Mutlu Kedi


Bu hikaye, 27 Mayis'tan önceki Sikiyönetim günlerinde yazilmıstir.
 
Dün, çok ünlü bir kadin sanatçimizin seramik sergisindeydik. Serginin açilisiydi. Hep tanislar oraya gelmis. Simsicak bir hava. Sözler sarmas dolas. Özden bir kaynasma içinde konusurken yine çok ünlü bir baska kadin sanatçimiz,

— Çocuklar, dün gece bir rüya gördüm, dedi. Bir sair,

— Korkulu rüya mi? diye sordu.

— Bilmem, içinizde rüya yorumliyacak var mi? Rüyasini anlatmaya basladi:

— Böyle bir kalabalik... Insanlar kendi yollarinda, kendi islerinde gidip geliyorlar. Bildiginiz sokaklardan biri iste... Ben de oradayim, bir yere gidiyorum. Birden kalabaliktan biri bagirdi:

«Been!...»

Herkes sesin geldlgi yana döndü. «Ben» diye bagiran adam, bu kez «Simdi herkes oldugu yerde dursun!...» dedi.

Hepimiz durduk.

Kadin sanatçinin rüyasini dinliyenlerden bir heykelci,

— Neden durdunuz? diye sordu. Kadin sanatçi,

— Ne bileyim ben, dedi, durduk iste!... Herkes durdu, ben de durdum... Canim rüya degil mi bu, durdum iste. Sonra o adam «Herkes bulundugu yerde kendi çevresinde tebesirle bir daire çizecek!» diye bagirdi. Rüya bu ya, herkesin elinde birden tebesirler oluverdi. O tebesirlerle, herkes yere birer daire çizdi. Kalabaliktan kimisi «Bizim tebesirimiz yok» dediler. Bunun üzerine o adam «Tebesiri olmiyanlar kalemleriyle kendilerine daire çizecekler!» diye bagirdi. Kimisi kursun, kimisi dolmakalemlerini çikardi. Kaldirim taslarinin üzerine, kendileri merkez olmak üzere birer daire çizdiler. Ben de arandim, ceplerime, çantama baktim; ne tebesir var, ne kalem... Terslik, yanima kalem almamisim. Beni bir korkudur aldi. Tirtir titriyorum. Benim gibi kalemsiz olan baskalari da varmis. Onlardan bikaçi «Bizim kalemimiz de yok!» diye seslendiler. O adam «Kalemi olmiyanlar, parmaklariyle havada bir daire çizecekler!» diye bagirdi. Ben de topuklarimin üstünde dönerek, elimle havaya bir daire çizdim.

Kadin sanatçinin rüyasini dinliyenlerden bir hikayeci,

— Neden daire çiziyorsunuz? diye sordu. Kadin sanatçi,

— Nedeni var mi bunun, dedi, rüya bu; rüyanin nedeni, niçini olur mu? Rüya iste... Bir aktör söze karisti:

— Rüyanin mantigi olmaz!

Bunun üzerine rüyada mantik olur mu, olmaz mi, diye aramizda bir tartisma basladi. Sonunda, rüyada mantik aranmiyacagi yargisina varildi.

Kadin sanatçi rüyasini anlatmaya devam etti:

— Herkes kendisine bir daire çizdikten sonra o adam, «simdi herkes, kendi dairesinin içinde du-racak. Hiçkimse, kendisine çizdigi dairenin disina çikmiyacak!» diye bagirdi. Hepimiz, dairelerimizin içinde kalakaldik öylece, oldugumuz yerde beklesiyoruz.

Sair, :

— Daireden disari çikamiyor musunuz? dedi. Kadin sanatçi,

— Çikamiyoruz... dedi.

— Neden?

—E, yasak!... Nasil çikalim, dairenin disina çikmak yasak... Yasak var, anlamiyor musun? Hikayeci,

— Neden? diye sordu.

— Rüya bu canim... Rüyanin nedeni olur mu? Sonra... Biz, dairelerimizin içinde duruyoruz. Hikayeci,

— Iyi ama, sizin daireniz yok ki... dedi. Kadin sanatçi,

— Parmagimla havaya çizdim ya, dedi, bosluga çizdigim daire var.


— Havaya... Çizgi görünmüyor ki... Simrlari belli degil.

— Olsun. Ben kararlamadan çizdigim daireyi biliyorum. Hepimiz dairelerimizin içinde bekliyo-ruz. Canim sikilmaya basladi. Ah, nasil etsem de disari çiksam diye düsünüp duruyorum...

— Peki, neden çikmiyorsunuz?

—Kimse çikmiyor ki, ben çikayim...

— Niçin?

— Aman... Rüya diyorum size, rüyada bu...

— Evet?

— Ah, bir su dairenin disina çiksam, diye can atiyorum. Birara, bosluga parmagimla çizdigim daireyi siler, disari çikarim, diye düsündüm. Elimi uzattim. Elimin ayasi ile bosluktaki çizgiyi silecekken o adam yine bagirdi: «Hiçkimse çizgisini silmiyecek!» Kaldim mi çizginin içinde... Ne olacak simdi?

Aktör,

— Siz, o daireyi bastan çizmiyecektiniz, dedi. Kadin sanatçi,

— Dogru, dedi, bastan çizmiyecektim. Ama bikez çizmis bulundum, kendi çizdigim dairenin içinde kapali kaldim. Çevremdekilere bakiyorum; onlar da benim gibi, disari çikmak için kivranip duruyorlar. Sagimdaki dairede bir kötürüm var. «Ben» dedi, «yirmi yildan beri kötürümüm. Yirmi yildir oturdugum yerde kimildamadim. Ama simdi içimde dayanilmaz bir disari çikma istegi duyuyorum.» Kötürüme «Ama sizin bacaklariniz tutmuyor, nasil yü-rürsünüz?» diye sordum. «Yürürüm, kosarim bile... Kendi çizdigim dairenin içine kapandigimdanberi bana öyle geliyor. Daireden disari çikmak yasak olmasaydi simdi kosardim saniyorum.»

Solumdaki dairede duran adam «Ah, su daireleri silmemize bir izin çiksa da kurtulsak...» dedi.

Arkamda bir kadin yerde yatiyordu. Dikkatle baktim; kadin cansiz. Cansiz ama konusuyor. Rü-ya degil mi, ölü bile konusuyor. «Ah, su çizgiler bir silinse de biraz gezsem, dolassam» diyor. «Siz ölüsünüz, nasil gezersiniz?» diye sordum. «öldügümdenberi hiç gezmek istegi duymamistim» dedi, «ama bu daireyi çizip de disina çikmak yasak edildigindenberi, içimde gezip dolasmak istegi canlandi. Dairemde kapali kalmasaydim, siz canlilar gibi, yürüyebilecek-misim saniyorum.»

Onümde bir delikanli vardi. Zavalli inmeliydi. 0 da «Ah, birisi çiksa da, su çizgiyi silse, beni bu daireden kurtarsa...» diyordu. «Siz inmelisiniz. Parmaginizi oynatamazsiniz ki kendinize daire çizebilesiniz. Sizin daireniz yok.» dedim.

Inmeli delikanli «Evet, elimle çizmedim ama, kafamdan havaya bir daire çizdim. Simdi tasarla-digim o dairenin içinde kaldim. Disari çikamiyorum» dedi.

Hepimiz kendimize çizdigimiz, yada tasarladigimiz dairelerin içinde kalmistik, dairelerimizden disariya çikamiyorduk. Böyle beklesip dururken yer yer «Birisi gelse de, su çizgileri silse» diye miriltilar basladi. Bu tektük sesler gittikçe yayilmaya basladi: «Biri çiksa da, bizi kurtarsa...», «Biri kurtarsa bizi...», «Bir kurtarici yok mu?», «Çizgimizi silecek birisi çiksa...»

Herkes böyle söyliiyordu. Ben de onlar gibi söylenmeye basladim. Biz böyle söylenirken yavas yavas karanlik basti, gece oldu. Deli olacagim, bitürlü disari çikamiyorum. Ter bosaniyor her ye-rimden. Hiçkimse kendi dairesinin disina çikamiyor.

Derken bir ses duyduk: «Birisi çiksa, ben de çikarim... Birisi çiksa dairesinden, ben de çika-rim...»

Ben de «Dogru, birisi çiksa, ben de çikarim» dedim. Herkes böyle söylenmeye basladi: «O birisi her kimse, çiksa, ben de çikarim.»

Sonra bagrismalar duyuldu: «Birisi yok mu, birisi?...» «Hani, birisi nerede?», «O birisi her

kimse çiksin?.», «Birisi kim?»

Bitürlü o «birisi» her kim ise, «Ben birisiyim!» diyemedi.

Iyice gece oldu. Karanlik bastirdi. Hepimiz kendi çizdigimiz, tasarladigimiz dairelerde kapali-yiz.

O sirada, bir kedi dolasmaya basladi. Karanligin içinde kendinin iki gözü, iki alev damlasi gibi parliyor. Kedi boyuna geziyor. Asagi-yukari gidip geliyor. Kimsenin ona kanstigi yok. Dairelerin disinda, aralarinda geziniyor. Kediye baktim, basbayagi kedi iste... Cani nereyi isterse, oraya gidiyordu. Arada bir durup yalaniyor, sonra yine dolasiyordu. Bir derin özlem duydum, içimden, «Ah, ben de bir kedi olsaydim.. Kediler ne mutlu yaratiklar...» dedim.

Öbürleri de kedinin bu özgürlügüne, bagimsizligina imrenip «Ah, kedi olsaydik, kedi olsaydik...» demeye basladilar. Bize inat yapar gibi, bos, bombos gecenin içinde kedi, gezinip durdu. O sikintiyla uyandim. Ter içinde kalmistim.

Rüyasını anlattiktan sonra, kadin sanatçi,

— Simdi bu rüyayi yorumliyacak var mi? diye sordu.

Oradakilerden hiçbiri bu rüyayi yorumlamaya yanasmadi. Yalniz bir yazar,

— Insanlar, insanca davranisi beceremezlerse, kedilerin mutluluguna bile özenirler, diye bil-giçlik tasladi.

Sonra da kadin sanatçiya,

— Ben bu sizin rüyanizi yazacagim, diye ekledi.

Kadin sanatçi,

— Niçin yazacaksiniz? diye sordu. Hikayeci söyle dedi:

— Belki bu sizin rüyanizi okuyanlardan birisi, dairesinin disina kendini atar da, «Birisi» disari çikinca, öbürleri de belki kendilerine çizdikleri dairelerinden çikarlar...