.

.
Üç çeşit meslek varmış : mühendislik,doktorluk,bir de hukukçuluk.Ben ressam olmak istiyordum.Babam böyle bir meslek olmadığını söyledi.Prens Paradoks'tan bahsetsem kim bilir ne der? Belki şimdi sizin yanınızda Dorian Gray'lik yaparım bir süre. Sonra beni Lord Henry'liğe terfi ettirirsiniz. Masrafı neyse veririm. Fakat bir sıfatla başlamak istiyorum. Bu çocuk ilerde büyük adam olacak gibi ne olduğu belirsiz bir tanımla değil..

Tutunamayanlar / Oğuz Atay

22 Eki 2011

Öldürmeyeceksin



“Öldürmeyeceksin, sözü, başkasının canını yakmayacaksın gibi bir anlam içermez. Bu söz, ‘Kendini başkalarından yoksun bırakma! Kendi kendine zarar verme!’ gibi bir anlam taşır.”

“Eline tutuşturulmuş silahla ateş edip düşmanları öldüren bir askere, aslında her zaman, toprağı elden geldiğince iyi bir şekilde ekip biçen köylüden daha büyük bir vatansever gözüyle bakılır, çünkü köylünün yaptığı için yararını yine kendisinin gördüğü düşünülür. Ve ne acayiptir ki, bizim çapraşık ahlak anlayışımızda bizzat sahibine iyiliği dokunup yarar sağlayan erdem kuşkuyla karşılanır hep.”

“Barış bir idealdir, barış dile gelmez ölçüde karmaşık bir neşedir; şöyle bir üflemek canına okumaya yeter. Birbirine muhtaç iki insanın bile gerçek barış içinde yaşamaları seyrek karşılaşılan bir olaydır, üstesinden gelmek ahlak ve düşün alanındaki diğer bütün uğraşlardan daha güçtür.”

“Henüz insan aşamasına ulaşmış değiliz, yalnızca insanlığa giden yolun üzerindeyiz.”

“Savaşları karıncalar da yapar, devletleri arılar da kurar, servet ve zenginliğe hamsterlarda da rastlanır. Ama senin ruhunun izleyeceği yol başkadır, ruhunun hakkı yendi de onun zarar görmesi pahasına başarılara kavuşacak oldun mu, mutluluk çiçeklerini asla koklayamazsın. Çünkü ‘mutluluk’ denen şeyi ancak ruh duyumsayabilir, ne akıl, ne karın, ne kafa ne de para cüzdanı…”

“Küçük denilen ozanlar vardır. Yapıtlarında dünya tarihine ilişkin büyük ve güçlü bir tek konuya yer vermemiş, sorunlarıyla birlikte insanlığın nereden geldiğini, nereye gittiğini zerrece kendine yer edinememiş, hep küçük yazgıların, sevgi ve dostluk duygularının ölümlülükte saklı yatan hüznün, kırların, bayırların, hayvanların, şakıyan kuşların, gökyüzündeki bulutların şarkısını çağırmış, bizim tarafımızdan pek sevilip tekrar tekrar okunmuşlardır. Doğrusu bunların pek olağanüstü şeyler söylememiş, öyleyken bizim sevgimizi kazanmış bu sade ruhlu insanların, bu alçakgönüllü ozanların sanatçılar arasındaki yerini ve değerini saptamak hiçbir zaman kolay olmamıştır.”

 

“İnsanların çoğunluğu aynı inatçılığı göstermiş olsaydı, dünyanın çehresi değişirdi. İnatçılıkla donanmış insan, para ya da güç peşinde koşmaz. Uğrunda insanların her türlü eza ve cefayı birbirlerine reva gördüğü, hatta sonunda birbirlerini kurşunladıkları para, güç ve diğer bütün nesneler, kendi kendini bulmuş bu inatçı insan için fazla değer taşımaz. Onun baştacı ettiği tek şey vardır: Kendisine yaşamayı buyuran, büyüyüp gelişmesinde ona el uzatan gizemsel güç.”

“Ve dönüp dolaşıp geleceğe inanan bizler o eski çağrıyı yineleyeceğiz: ‘Öldürmeyeceksin!’ Yeryüzündeki bütün yasa kitapları gün gelip cana kıymayı yasaklasa, hatta savaşta öldürmeler ve cellat eliyle can almalar da bu yasak kapsamına girse, yine de söz konusu çağrı susmayacak. Çünkü tüm ilerlemelerin, insan olmaya yönelik tüm çabaların temelinde saklı yatan çağrıdır bu. Canına kıydığımız o kadar çok şey var ki! Öldürme eylemini yalnız o aptalca savaşlarda, devrimlerin budalaca sokak çatışmalarında gerçekleştirmiyoruz çünkü, adım başında bu cinayeti işliyoruz. Yetenekli gençleri çaresizlik içinde bırakıp kendileri için uygun sayılmayacak meslekler edinmeye zorlayarak öldürüyoruz. Yoksulluklar, çaresizlikler, yüz kızartıcı durumlar karşısında gözlerimizi yumarak öldürüyoruz. Toplum, devlet, okul ve kilisede ömrünü tamamlamış uygulamalara kararlı bir tutumla sırt çevirecekken, rahatımızı gözetip bunlara istifimizi bozmadan seyirci kalarak, riyakarlığa sapıp onaylar bir tavır takınarak öldürme eylemini gerçekleştiriyoruz. Tutarlı bir sosyalizm için mal mülk sahibi olmak nasıl hırsızlık sayılıyorsa, tutarlı inanç sahipleri için de yaşama karşı çıkışlar, tüm hoyratlıklar, umursamazlık ve aşağılamalar öldürmekten başka şey değildir. İçinde yaşanılan zaman öldürülebileceği gibi, geleceğin kendisi de öldürme eylemine konu yapılabilir. Biraz espriyle karışık kuşkuya başvurularak genç bir insanda bir yığın geleceğin canına okunabilir. Dört bir yanda yaşam bekliyor bizi, dört bir yanda gelecek çiçek açıyor, oysa biz hep birazını algılıyoruz bunun, pek çok şeyi ayaklarımızın altında ezip geçiyor, adım başında öldürüyoruz.”