.

.
Üç çeşit meslek varmış : mühendislik,doktorluk,bir de hukukçuluk.Ben ressam olmak istiyordum.Babam böyle bir meslek olmadığını söyledi.Prens Paradoks'tan bahsetsem kim bilir ne der? Belki şimdi sizin yanınızda Dorian Gray'lik yaparım bir süre. Sonra beni Lord Henry'liğe terfi ettirirsiniz. Masrafı neyse veririm. Fakat bir sıfatla başlamak istiyorum. Bu çocuk ilerde büyük adam olacak gibi ne olduğu belirsiz bir tanımla değil..

Tutunamayanlar / Oğuz Atay

16 Ara 2011

Büyük İstifham Üzerine



gözlerimi kapasam


gözlerimi kapasam

akşam

bir karanlığın dibinden gözlerin ağzıma bakıyorlar

ellerimi yüzümü yıldızlarla yıkayorum

saçların boynuma sarılıyorlar



gözlerimi kapasam

sen boylu boyunca yanıbaşımdasın

dişlerinin arasında bembeyaz bir nilüfer

alevleri bile öpebilirmiş gibi

güçlü ve gururlu ağzın

beni öptüğün zaman erkek seni öptüğüm zaman kadın

yanıbaşımdasın



gözlerimi kapasam

senin için bir mısra tasarlasam

bir renk düşünsem

başımı senin dizine koyduğumu uyuduğumu düşünsem

çocuğunmuşum gibi saçlarımı okşadığını

kocanmışım gibi yakama çiçek taktığını

bir yağmur şehrin bütün seslerini öldürse

sen ve ben günün yirmi dört saatını öldürsek

boğazlasak

ellerin göğsüme girse avuçlayıp kalbimi koparsa

sımsıcak ben senin kanına girsem

kalbine kurulup otursam



gözlerimi kapasam

rüzgârın kapıları derhal açılacak

dağbaşlarının temkinli sessizliğiyle sonsuzluğu dinleyeceğiz

kendimizi inkâr edeceğiz

hele inkârımızı büsbütün inkâr edeceğiz

bütün münkirler günde beş vakit bizi inkâr edecekler

bir kibrit aydınlığında çatılmış kaşlarını göreceğim

jiletle çizilmiş gibi keskin

ince

içimde kanlı bir ihtilâl kopacak

dudakların bir akşam üstü dudaklarıma değince

kadehim kırılacak

münkirlere müminlere küfredeceğim


*

iki elin kızıl kanda olsa




iki elin kızıl kanda olsa

sökülüp

salkım salkım leylekler gelirse ilkbahar olur

kül mavinin yanına kirli sarı gelirse

sonbahar

sen benim yanıma gelirsen

kıyamet olur

bir damla gözyaşı okyanus boşluklarını doldurur

senin gözyaşların beş kıtayı eritirler

hünerli ellerin yeni bir dünya yaratırlar

gözlerimden milyonlarca yıldız çoğaltırsın

milyonlarca defa bakabilmem için

geceleri sana bir saniyede

parmaklarımdan istifhamlar çoğaltırsın

her ağacın dalına bir istifham asarsın

ölüme mahkûm eder beni asarsın

ben tutar seni asarım

karanlıkta kalmış çocuklara döneriz

artık ben diye bir şey kalmamıştır

sen diye bir şey yoktur

hiç gelmemişe döneriz

korkarız



gözlerine baktığım zaman

sonsuzluğu görebilmeliyim

parmaklarım dudaklarında dolaşırken

sonsuzluğa dokunmalı

konuştuğun zaman

sonsuzluğun sesini dinlemeliyim

bir istifham gibi eğilip

seni bir istifham gibi öpmeliyim

elimden ne gelirse yapmalıyım

bir tevrat bir incil bırakmalıyım

beni bir dağ başına koymalılar

başıma bir dağ koymalılar

anama avradıma sövmeliler

sen duymalısın

iki elin kızıl kanda olsa

gelmelisin


*

sen olmadığın vakit




sen olmadığın vakit büyük yalnızlığım var

dalgaların kendilerini taştan taşa vurmaları

sonbahar yıldızlarının sessiz sedasız çırpınmaları

ve büyük yalnızlığım var

biliyorsun hani o

rüzgârın gözüne karanlık bir yelken gibi açtığım

içimsıra vahşi bir kadın gibi taşıdığım yalnızlığım



sen olmadığın vakit o denizde

şarabım tuzlu bir lezzet kazanıyor

avuçlarımda bir ateş yanıyor

bir çift insan gözü

hırsızı iti uğursuzu

köpek gözü toz ve toprak

bir kadeh quantro bir kadeh rom bir kadeh yağmur

avuçlarımda ve çırılçıplak

sen olmadığın vakit ben de olmuyorum



o denizde gördüğüm sen

benim için bir şarkı söyleyecektin

hazırdın gitarını bir çocuk gibi dizlerine yatırdın

kanada'lı üç tayfa tezgâhın içine girdiler

karanlık kıllı kollarıyla şarkının içine girdiler

kavga çıktı birbirinin çenesini kırdılar

o denizde gördüğüm sen

benim için bir şarkı söyleyecektin

ağlayacaktın

görecektim

sıradan bir şarkı söyleyecektin

kanada'lı tayfalar kahrolup öleceklerdi

ben de ölecektim


*

değil mi ki...




şehrin üstünde tozlu bir ay silkinmektedir