.

.
Üç çeşit meslek varmış : mühendislik,doktorluk,bir de hukukçuluk.Ben ressam olmak istiyordum.Babam böyle bir meslek olmadığını söyledi.Prens Paradoks'tan bahsetsem kim bilir ne der? Belki şimdi sizin yanınızda Dorian Gray'lik yaparım bir süre. Sonra beni Lord Henry'liğe terfi ettirirsiniz. Masrafı neyse veririm. Fakat bir sıfatla başlamak istiyorum. Bu çocuk ilerde büyük adam olacak gibi ne olduğu belirsiz bir tanımla değil..

Tutunamayanlar / Oğuz Atay

26 Eyl 2020

Mandarinler


 

“Herşey değiştiği oranda birbirine benziyordu.” (s.16)

“Bu bir masal değildi. Deniz kızı bendim. Tanrı ise gökyüzünün derinliklerinde soyut bir kavrama dönüşmüştü. Sonra da tüm gücümle sildim bu kavramı. Tanrı'yı hiçbir zaman aramadım; benden dünyevi yaşamımı çalıyordu. Ama birgün ondan vazgeçmekle kendimi ölüme mahkum ettiğimi anladım.” (s.31)

“Kendi ölümüme veya onunkine boyun eğmeye hazırım; ama umutsuzluğuna asla! Hayır! Ufukta kocaman bir tehdidin belirdiğini bilerek yaşamaya, her sabah güneşin doğuşunu bu duyguyla karşılamaya tahammül edemem. Hayır! Bazı gerçekler ve inançlar vardır ki alt tarafı sizi ölüme götürür.” (s.62)

“İnsanın kendi kendini tanımlaması ve sınırlarını belirlemesi zordu. İçtenlik! Hedeflemesi gereken tek özgünlük bu olmalıydı. Kendine koyacağı tek kural…” (s. 64)

“Paylaşamadığımız acılar bizde suçluluk duygusu yaratır.” (s.88)

“Bazı insanlar vardır, onları gördüğünüz zaman kendilerine nasıl tahammül ettiklerini düşnürsünüz. Beyinleri sulanmadıysa eğer, kendilerinden nefret etmeleri gerek.” (s.89)

“Geriye dönüşü olmadan biten o kadar çok şey vardı ki!” (s.90)

“Bir erkek, insanı sağlığına kavuşturacak bir alet değildi. Bunu geç de olsa anlamıştım.” (s.93)

“Ve birden geçmişimin bana neden zaman zaman bir başkasının geçmişi gibi göründüğünü anladım: Şu an da bir başkası olduğumdan!” (s.98)

“Acaba onu artık sevmemekle alçaklık mı ediyorum diye düşünüyordu. Yoksa onu bir zamanlar sevmiş olmak mı bir suçtu?” (s.100)

“-Senin özgürlük dediğin bana acı çektirmek mi?
-Eğer her istediğimi yaptığımda acı çekeceksen, seninle özgürlüğüm arasında bir seçim yapmam gerekecek!” (s.104)

“Varolan beş duyumuzla algıladıklarımızdan öyle çabuk sıkılır ki insan!” (s.119) “Ah! Beni yaşamak öldürüyor.” (s.138)

“Bir insan ses tonuna, sözlerinin anlamlarından daha çok önem verirse dürüstlüğüne ne derece güvenilebilirdi?” (s.185)

“Onun yerinde olsaydım bu yaşama dayanamazdım diye düşündüm. Ama onun yerinde değildim ve o, buna dayanabiliyordu.” (s.221)

“Kendi yarattıkları kişiliklerini hep yanlarında taşıyan insanlar nedense pek sıkıcı olurlar.” (s.240)

“Sınıfsız bir toplumda, insanlığın ödün vermeden kendi kendine varolabileceğine inanma ihtiyacındayım.” (s.248)

“Yeni bir hayata başlamak, bir yerde hayatta kalmak gibiydi. Ve ben, bunu becerebileceğimi umuyordum.” (s.274)

“Onu ilgilendirecek birşeyler bulmalıydı. Ama hangi konularda? Onunla konuşmaya, meraklarını ortaya çıkarmaya çalışmalıydı. Ama herhalde onu müzelere, konserlere götürecek değildi. Kitap okuyup dünyayı anlatmak da mümkün değildi. Saçlarını usulca öptü. Onu sadece sevmek gerekiyordu; kadınlarla nedense hep aynı noktaya varılıyordu. Onları sadece sınırsız bir aşkla sevmek gerekiyordu.” (s.357)

“Bedeninden başka verecek bir şeyi olmayan bir kadının duygularını anlamak hiç kolay değildi.” (s.361)

“Zenginlik her zaman ortadadır; gözler önündedir yani… Yoksulluk ise daha özeldir, daha kendine dönüktür.” (s.384)

“Bedenlerimiz birbirini hissetmedikten, bakışlarımız birbirimizin bakışlarına dalıp gitmedikten sonra, ortak neyimiz kalıyordu ki? Yo, hayır! Ondan bana uzayabilecek bir köprü asla kurulamayacaktı. Zorlukla bastırdığım bu hıçkırıklar dışında…” (s.432)

“Senin olduğun gibi değil de düşlediğim gibi olmanı istemem, kendimi sana tercih etmek gibi birşeydi. Kendini beğenmişlikti yani…” (s.484)

“Günün birinde, yaşamını tümüyle değiştirmeden birini sevmiş olmanın cezasını çekecek miydim acaba?” (s.543)

“Bazı insanları, kendini mutlu hissetmemek mutsuz kılar.” (s.575)

“İnsanın birini sevebilmesi için onu kendi kafasında biraz büyütmesi gerekir. Rolü iki kişi karşılıklı oynarsa buna değer. Ama tek başına kalınırsa iş saçmalığa dönüşür.” (s.658)

“İnsan artık sevmek istemediği zaman, gerçekten de sevgi duymazdı… Yine de bu; insanın isteğine bağlı olmamalıydı.” (s.673)

“Ne bekliyordum ki sanki? diye düşündüm. Geçmişi tekrar yaşama umudunu çoktan yitirmiştim; o halde ne umuyordum? Yitip giden bir aşkın yerini alabilecek bir dostluk mu? Ama yerini başka duygu almışsa, aşk ne ifade ederdi ki? Bir hiç! Yo, hayır, herşey ölüm kadar kesindi. En azından ortada ölü bir beden kalsaydı diye düşündüm yeniden…” (s.676)

“Dünyayı aydınlatan salt sevgidir sanır insan! Ama sevgiyi besleyen, olanca güzelliğiyle dünyadır aslında.” (s.682)

“Dudaklarımı ısırdım… Hayır, ağlamayacağım! Aslında ağlamıyorum, dedim kendi kendime: içimde titreşen sadece gecenin ışıkları… Kirpiklerimin ucunda damla haline dönüşenler, onların parıltısı. Çünkü şu an buradayım, ama asla geri dönmeyeceğim; çünkü dünya hem çok zengin hem de çok yoksul, geçmiş ise hem çok yoğun hem de çok hafif; çünkü şu güzelim anı mutluluğa dönüştüremiyorum… Çünkü aşkım öldü ve ben ona rağmen yaşamımı sürdüreceğim.” (s.686)

“Belki de hiçbir şey istemediğimiz için hiçbir şeyden yoksun değildik.” (s.688)

“Belki de yalanlara hiçbir zaman kanmadığımdan kendimi hep özgür hissettiğimi söylesem daha iyi ederim…” (s.691)

“Birini mutlu edebilmek! İşte somut olan budur. Bu sağlam duyguya insan kendini tüm içtenliğiyle verseydi, karşılığını mutlaka alırdı.” (s.698)

“Eskiden mutluluğun dünyaya sahip olmanın bir biçimi olduğuna inanırdı: Oysa bu, dünyadan korunmanın bir biçimiydi sadece…” (s.698)

“Tümüyle bağlanmak için oturup mutlak bir kusursuzluğu beklersek, ne kimseyi sevebiliriz ne de bir şey yapabiliriz…” (s.708)

“İnsanın düşlerini her şeyin üstünde tutması, aslında kendini beğenmişliktir. Ama bunun farkına bile varılmaz. Daha ölçülü olunsa da bir yanda gerçeğin, öte yanda da kocaman bir hiçin yer aldığı anlaşılır. Bence en büyük yanılgı da boşluğu gerçeğe yeğlemektir.” (s.709)

“Savaş ölüm gibidir ve ona hazırlıklı olmanın hiçbir anlamı yoktur. Ama uçak başaşağı gitmeye başlayınca, dehşete kapılmış bir yolcu olmaktansa, durumu kurtarmaya çalışan bir pilot olmayı yeğlerim.” (s.730)

“Küllerimizi karıştırmış bile olsala, biz yine de birlikte olamayacağız. Yirmi yıl boyunca birlikte yaşadığımızı sanmıştım. Ama hayır, her birimiz yalnızız! Kuruyan tenlerin altında donup kalan damarlarıyla, giderek yıpranan ciğerleri, böbrekleri ve çekilen kanıyla; içinde taşıdığı, sinsi sinsi hazırlanarak onu başkalarından ayıran ölümüyle, her insan yalnızdır.” (s.736)

“İnsan ya kayıtsızlığa kapılıp gider, ya da etrafındaki her şeye yeniden kavuşur: Kayıtsızlığa kapılmamıştım! Madem ki yüreğim çarpmaya devam ediyor, bir şeyler için, birileri için çarpmak zorunda. Sağır olmadığıma göre yeniden çağrılar alacağım. Kim bilir belki bir gün yeniden mutlu olacağım. Belki de… Kim bilir?” (s.741)