.

.
Üç çeşit meslek varmış : mühendislik,doktorluk,bir de hukukçuluk.Ben ressam olmak istiyordum.Babam böyle bir meslek olmadığını söyledi.Prens Paradoks'tan bahsetsem kim bilir ne der? Belki şimdi sizin yanınızda Dorian Gray'lik yaparım bir süre. Sonra beni Lord Henry'liğe terfi ettirirsiniz. Masrafı neyse veririm. Fakat bir sıfatla başlamak istiyorum. Bu çocuk ilerde büyük adam olacak gibi ne olduğu belirsiz bir tanımla değil..

Tutunamayanlar / Oğuz Atay

19 Kas 2011

Varoluşçu bir aşk hikayesi



Mutsuz insanlar hayatlarını değiştirmek isterler ama cesaretleri yoktur. Değişmek seçmeyi, seçse özgür iradeyi şart koşar çünkü. Bir de değişimin önceden kestirilemeyecek sonuçları göze almayı…

Cesaretsizlikleri yüzünden mutsuz olanların temel çelişkileri şudur: Kendilerini oyal bildirilen bir herkesten iyi bilirler. Tek bir güne seksen faaliyet sığdırarak asıl yapmaları gereken şeyi erteleyip dururlar.

Öyle olur, evet. İnsan, değişmek arzusu ile güvenlik ihtiyacı arasında `` amansız çatışmada sığınabileceği bir korunaklı köşe bulur muhakkak.

Oyalanmanın yolu sınırsızdır. En kuvvetli 'unutturucu' çalışmaktır ama başka etkili unutturucular da vardır… Yürümek, yemek, içmek, telefonda saatlerce konuşmak, film seyretmek, internette dolanmak, alışverişe çıkıp giyilmeden gardırobun gömme satın almak, gece konserlerinde karanlığa sığınmak…

Hepsi cesaret topluyor . Ya da yalana ne gerek var, korkuları konformizmin güvenli kollarında unutmak için…

'Ateş Karınlı' diye bir kitap var elimde, JC Michaels yazmış. Bildiğimiz 'Kurbağa Prens'in harikulade bir versiyonu; ilk araç çocuklara, ikinci yardımcılere seslenen bir 'melez' kitap. Kahramanı, evcil bir hayvan olarak rahat bir hayat sürmekle vahşi doğada tekinsiz maceralara atılmak arasında seçim yapan bir kurbağa.

Caroline adlı küçük bir kız tarafından 'ilet' kırmızı karınlı kurbağa, günün kızı kızı terk edip, tehlikelerle dolu bir dünyada karşısına çıkabilecek bütün seçenekleri tanımak ve bağımsızlığının tadını çıkarmakuna uzaklara gidiyor. Gelin görün ki; her seçim bir sonrakini çağırır… Ateş Karınlı'ya da öyle oluyor. Yani artık sahip olduğu tek kıymetli şeyi, özgür gözden çıkarılabilir bir başka küçük kıza rastlıyor.

Caroline'i terk etmesi, Sokrates'in 'Kendini tanı' düşüncesinin bir sonucu. Çünkü doğası ona bir kurbağa olduğunu hatırlatıyor hep. Uzak diyarları keşfetmeye, uzun saplı bitkilerle göllerde yüzmeye, zıp zıp zıplayarak avlanmaya bayılıyor. Hangi cırcır böceğini yiyeceğine ya da hangi nilüfer yaprağının üzerinde uyuyacağına kendi karar veriyor: “Yediğimin tadını beğenmezsem, onu tükürüp atarım. Nilüfer yaprağı başka bir tane bulurum. Bu tür seçimler beni oyalar, mutlu eder, şaşırtır ve kendimi iyi hissetmemi sağlar. ”

Şefkate ihtiyaç duyan kırık Claire'in yanında olmak ise Sartre'ın 'Kendini yarat' düşüncesinin sonucu olduğu için kötüleşmeye uğruna uğraşır. Çünkü yaradılıştan sahip olduğu özellikleri reddedip yeni bir varoluş ediniyor. Bu öylesine bir seçim değil, onu değiştirecek, kim belirleyecek mühim bir karar: “Bu seçimden sonra önceden olduğum gibi bir kurbağa olmayacağım. Rengim, şeklim değişmeyecek. Yine oradan oraya zıplayacağım, yine 'cırcır böceği kaç, kurbağa zıpla' oyunu oynayacağım. Fakat yakından bakarsanız, derimin değiştiğini göreceksiniz. ”

Üstelik Ateş Karınlı bu seçimi yaparken, Claire'in onu sonsuza yanında isteyeceğine süt en küçük bir parçası bile sahip değil. Bir kurbağanın derisine dokunmak içini bulandırabilir. Onu camdan fırlatabilir, hatta hainlik edip arabasıyla üstünden geçebilir. En kötüsü, ona kayıtsız kalabilir… Aşk bu, her şey mümkün.

Lakin hayatta ve aşkta, seçimimizi şüphelerimize rağmen yapmanın adı değil mi zaten cesaret?

Gülenay Börekçi

Kaynak; Egoist okur