.

.
Üç çeşit meslek varmış : mühendislik,doktorluk,bir de hukukçuluk.Ben ressam olmak istiyordum.Babam böyle bir meslek olmadığını söyledi.Prens Paradoks'tan bahsetsem kim bilir ne der? Belki şimdi sizin yanınızda Dorian Gray'lik yaparım bir süre. Sonra beni Lord Henry'liğe terfi ettirirsiniz. Masrafı neyse veririm. Fakat bir sıfatla başlamak istiyorum. Bu çocuk ilerde büyük adam olacak gibi ne olduğu belirsiz bir tanımla değil..

Tutunamayanlar / Oğuz Atay

2 Oca 2012

Kaf Dağının Önü





"Kaf Dağının Önü" ilk olarak 1994'te yayımlanmış ve üç öyküden oluşuyor:

Suret Masalı

Gece Masalı

Kâğıttan Kaplanlar Masalı .

Kitapta en dikkati çeken öykü ise Suret Masalı. Fâris ve Ceylâ arasındaki ilişkiyi, ortaklıklarını anlatarak başlıyor öyküye yazar. Fâris, resimle uğraşan Mardin'li bir genç. Ceylâ ise bir doktorun kızı. Şehrin,hemen dikkat çeken, yabancılarından. Fâris ile Ceylâ arasındaki arkadaşlık ise Ceylâ'nın İstanbul'a gitmesinden sonra bitiyor; en azından eylem olarak... Fâris ise Ceylâ'dan sonra sergiler açıyor, onun desteğini, eleştirilerini iç konuşmalar haline getirip Ceylâ'yla yaşamaya devam ediyor. Daha sonra ise Ceylâ, Fâris'in tablolarında yaşattığı, gerçek olmayan, dile gelip Fâris'in yalnızlığını paylaştığı hayali bir karaktere bürünüyor.

Kâğıttan Kaplanlar Masalı'ndan :

Alıntı:

    Kimi haftasonları eve çıkardım, sanki kendi evim değil de bir uzak akraba eviydi burası. Başka evlerin, başka misafirliklerin hasretini çekerdim. Melih Cevdet'in bir misafirlikten, temiz bir yataktan, derin bir uykudan söz ettiği bir şiiri vardır bilir misin? Çok sevdiğim çok etkilendiğim bir şiiirdir. Bence kokusu vardır o şiirin, Ilık bir oda kokar, bir bahar sabahı pencereleri açılıp havalandırılan bir oda kokar, bembeyaz çarşaflar nasıl kokar bilirsin. Sonra patiska kokusu. Tertemiz yumuşak bir yastık. Ve derin bir uyku. Hep öyle bir eve yatılı çağrılayım istedim. Çoğu kez izinli çıktığım kendi evimde, kendi odamda bile, kimi zaman bu şiiri okur, başka odaları, başka hayatları düşünürdüm. Hep bir başkası olmak istedim. Bir başkası...


sf 194

Alıntı:

    /.../ Bizler yorgun doğuyoruz. Yorgun bir geçmişe doğuyoruz. Bak şu manzaraya, neredeyse bütün İstanbul'u gören bir terastayız şu an. Ve İstanbul'un bütün temel imgelerini aynı anda görüyoruz. Boğaz Köprüsü, Beylerbeyi Sarayı, Dolmabahçe Sarayı, İstanbul siluetinin içine eden yabancı otel adları, sonra Kız Kulesi, Topkapı Sarayı, adalar, Haliç, Eyüp, Galata Kulesi, hepsini aynı anda görüyoruz. Bu kadar çok şey gören göz rahat uyuyamaz. Her sabah üç bin yıla birden uyanıyoruz. Beş yaşında 27 Mayıs, on beş yaşında 12 Mart, yirmi beş yaşında 12 Eylül görmüş insanlarız. Ömrümüzün büyük kısmı yasaklarla, suçla cezayla geçti. Kitap yasağı, düşünce suçu, yapma etme durma konuşma yazma! Herkes genç ömründe ya tutuklandı ya göz altına alındı, ya mitinglerde gösterilerde tartaklandı, dövüldü, fişlendi, okuldan atıldı, işten atıldı.
  
/.../ Şu yaşımıza geldiğimizde örselenmiş bir yürekle, kimimiz sakatlanmış, kimimiz satılmış, iyi kötü bir denge tutturmuş gidiyoruz; üstelik hâlâ binlerce sorunla boğuşarak. Tabii hiç rahat değiliz. Yaşama sevinciyle köpürüp durmuyoruz. İçi katıldı bir çoğumuzun, ışıkları söndü. Daha ne olsundu istiyorsunuz? Şunca yıl içerisinde kaç kez ağır kimlik bunalımı yaşadık. Kendimizi adlandırma sancılarında içimiz boşaldı. Nerelerden nerelere savrulduk! Ben, tedirginliğimi, geçimsizliğimi, huysuzluğumu seviyorum, kolay kolay da kaptıracak değilim. Bu benim. Pembe kıçlı sarışın bir Amerikalı oğlanın neşe dolu dünyasına imrenme bile duyamayacak kadar yorgunum. Kendimi en iyi anlatan sözcük bu: Yorgunluk...

sf 250-251


Gece Masalı,

İstanbul'da bir barın müdavimi olan eşcinsellerin yaşamları üzerine kurulu bir öykü. İçinde çok fazla karakter olan, onları tanıdıkça yaşamlarına şahit olabildiğimiz bir öykü. Karakterler :
Emin; sevgilisi Ali.
Emin'in ortağı girişimci Salim Bey ve onun Anadolulu bir gençken "teenager" haline getirdiği ve ailesine de baktığı sevgilisi Hasan.
İstanbul'da büyük bir otelin müdürü Ergün Bey, Ergün'ün sevgilisi Mustafa.
Otelci Kadın lakaplı,fotoroman senaryosu yazarı İsa (zeki ve mutsuz biri. İnsanlardan uzak duran, insanlarla kaynaşamayan bir tip).
Piyanist
Reşat
Âmâ Bakire (resim çizen, bunun yanında insanları çekiştirmekten de zevk duyan biri)
Güngör (40 yaşlarında, yumuşak huylu ve naif; güvensiz ve yalnızlığını kalabalıklarda gizlemeye çalışan biri)
Melih (kendini Paris'e kanıtlamaya çalışan ve hayalperest bir modacı. Türk motiflerini kullanarak evrensel bir değer yaratma çabasında)
Mizrahi, Nijad, Uğur, Fatih (Jervez) , Arap Esat, Barbi, Böcek, Ümit, Tunç (Selahattin) ...
Tüm bu kakakterlerin oluşturduğu bir barda; onların yaşamlarına, ilişkilerine yakından bakmamızı sağlıyor M.Mungan. Her birinin ayrı bir hikayesi, yaşamı algılayışları var. Onlara "kimlik mücadelesi veren", "toplumun kabullenmesi için savaşan", "kendi içindeki sorunları çözmüş" vb gibi entelektüel duyarlılıklarla değil birey olarak da bakabilmemizi istemiş yazar. Zaafları, zayıflılıkları, sıradanlıklarını görmemiz için bizi barın içinde bir o yana bir bu yana gezdirmiş okuyucularını. Onlara dışarıdan bakan, eleştiren bir anlatıcı olmayı seçmiş:

Alıntı:

    Öğütülmüş duyarlılıklar çıkmazında saplanıp kalmış ve kendine kimlik arayan insanlar, gün günden saplanıp kaldıkları bu batağı tüm bir hayat sanıyorlardı.


Alıntı:

    Gençliklerinin kısa saltanatından yüklü ganimetler, büyük vurgunlarla çıkmayı düşünen eşcinsel dünyanın yarı tanrıları... Geleceksizler. Özlemleri vardı. Pahalı giysiler içinde lüks kulüpleri dolaşıyorlar, viski içiyor, dans ediyor, çalışmadan, yorulmadan, pahalı bir yaşam sürüyorlardı. Mutsuz, yaşlı ve zengin eşcinsellerin yataklarından geçerek tırmanıyorlardı ışıklı gece yaşantılarına...

Tabi bu parlak , hızlı , durup dinlenmeden akan gece mutluluk barındırmıyor sakinlerine, aksine mutsuzluklarını paylaştıkları dostluklar, ilişkilerle kendilerindeki bu ruh halini müzmin hale getiriyorlar.
Alıntı:

    Herkes birbirinin mutsuzluğunu yağmalıyor.


Tabi toplumda mutsuz olanın sadece eşcinseller olmadığı gerçeğini unutmadan; bir de eşcinsellerin sadece mutsuz kimlikleri olmadığını , bunun yanında farklı kimlikleri de olduğunu görüyoruz öyküde. Ama ne yapsalar bu kimlik diğerlerinin önüne geçivermiş:
Alıntı:

    Peki ben neydim?yazar mıydım?
    Eşcinsel miydim? aydın mıydım? azınlık mıydım? mutlu muydum?
    Neydim ben Türkiye haritasında?
    Biz neydik?

    Sağlıklı ilişkiler, hastalıklı ilişkiler gibi ayrımlar yapan sakat Türk aydını; kanserli bir gövdede ölmeyeceğini, hastalanmayacağınıdüşünen iyimser budalalığın teorisyeni olarak kitap sayfalarına sıkışmış kalmış hayatını kurtarmaya çalışıyor. Kendi hayatını solculuğun güvencesi olarak görecek kadar benmerkezli bir yalnızlık bu. Bu yüzden artık orada değilim. Ve soruyorum: Biz neydik?




pus, yaşamımızı, yaşadıklarımızı kolaylaştıran bir büyüdür. büyüsüz ve oyunsuz sürdüremediğimiz bir şeydir yaşam. sabaha doğru bütün intiharlar ertelenir, intihar ideolojisi, sabahla birlikte büyüsünü yitiririr. çünkü gecenin peçesi düşmüştür yüzünden. bizim, duygularımızı onayladığımız sanılır. oysa duygularımız bizi onaylıyordur. yanılsamanın elverişli kimliklerini deniyorlardır gece insanları. gecenin, varlığımızı tehdit eden karanlık silahlarına karşın, gündüz maske belirleyicisidir, maskelerimizi keskinleştirir. her özgürlük isteği çıkışında mutlak bir günah duygusu taşır.
...
herkes herkesin pençelenebilecek yerini çok iyi biliyor. bu yüzden herkes birbiriyle kılıçlı kalkanlı bir arkadaşlık kurmuş. her dostluk bir cenge dönüşebiliyor. her an dövüe hazır, bekleyen bir gerilimi taşıyor. bütün dostluklar, birliktelikler, ilişkiler. herkes, istediği anda bir ötekinin hayatından çıkıp gidebilir. hiçbir şey değişmez. kimse kimsenin hayatında sarsıcı bir yer kaplamamış. herkes birbirini yaralı seviyor, yaralıyken seviyor...
..........
mutsuz zekalar, algıladıklarının cehennemini yaşayanlar....
.........
hele bu ikilemleri kılıflarına gizlemeden, yaftaların ardına sığınmadan yaşayan ve kendini yazan tek kişilik oyunlar...dağ başı yalnızlıkları....kitapların, hayatla kendimiz arasında açtığı uçurum..mutlu, iyi, duygulu, akıllı ve estetik bir insan olmak için okuduğumuz kitaplar..sayfalarında yaşadığımız, ya da sayfalarından kalkarak yaşantımıza sızan şeylerle artık hiçbir şeyi doğru düzgün yaşayamadığımız...yaşamın ve kendimizin yitirdiğimiz kendiliğindenliği..onaylanmaların kolaycı rahatlığıyla yaşayıp gitmek..

murathan mungan, kaf dağının önü