.

.
Üç çeşit meslek varmış : mühendislik,doktorluk,bir de hukukçuluk.Ben ressam olmak istiyordum.Babam böyle bir meslek olmadığını söyledi.Prens Paradoks'tan bahsetsem kim bilir ne der? Belki şimdi sizin yanınızda Dorian Gray'lik yaparım bir süre. Sonra beni Lord Henry'liğe terfi ettirirsiniz. Masrafı neyse veririm. Fakat bir sıfatla başlamak istiyorum. Bu çocuk ilerde büyük adam olacak gibi ne olduğu belirsiz bir tanımla değil..

Tutunamayanlar / Oğuz Atay

4 Şub 2012

3 Mart



Daireye ait bir inşaatın gerekli olduğunu savunmak için belediye mimarının karşısında öğleye kadar ter döktüm. Tartışma uzadıkça i nezlem şiddetlendi, boğazımın ağrısı arttı. Durumumun anlamsızlığını seziyordum ; gene de alışkanlığın verdiği bir inatla, anlayamadığım yorucu bir inatla deniyordum. Benim bu oda da ne işim vardı ? Üstelik bütün sözleri de duymuyordum. Estetik gibi bir söz duyuyordum yarım yamalak ; kelimeyi alıp biçimlendirmeye çalışıyordum. Kafam boşalıyor ve soyut kavramlar üzerine konuşuyoruz. Karşıma ölçüler konuluyor. Bu mimarları sevmiyorum.  Sarsılmaz ölçüleri var. Herkes bu ölçüleri anlamak ve gerçekleşmeleri için  mimarlara yardım etmekle görevli. Hiç kuşkuya düşmüyorlar. Ben hamamböceğinin bana verdiği dehşetten bahsetmek istiyorum. Onun yerine, ağzımı açtığım zaman , teknik zorunluluklardan söz ediyorum. Beni küçümsüyor. Önüme palnlar , kesitler, persfektifler yığıyor. Kalın kalemlerle yumuşak kağıtlara sonsuz çizgiler çiziyor. Bulutlarla,ağaçlarla ve dört köşe insanlarla  çevrili binalar gösteriyor.: gururla gülümsüyor. Kalemi elinden alıp sakalı uzamış bir dilenci resmi çizmek istiyorum. Prizmalar çiziyor : yan yana , üst üste prizmalar. Düşüncelerini çizgiyle ifade ediyorlarmış. Ben yazıyla bile anlatamıyorum. Bir korku resmi çizmek istiyorum. ''Onu'' çizmek istiyorum. Boyanmış süngerler, Tutkallanmış kumlarla dolu bir maketin yanına götürüyor beni. Bakıyoruz : bakıyormuş gibi yapıyorum. Gözlerine bakıyorum : yumuşamasını bekliyorum. Terliyorum,  nefessiz kalıyorum. Ağrıdan gözlerim kapanacak sanıyorum. Tekliflerini aptalca buluyorum hiç bir sebebe dayanmadan. İnsan gibi konuşsana ,mimar gibi konuşmayı bırakıp.Silüet diyor. Bizim bina o silüet dediği şeyi bozacakmış. Yer çizgileri,kütleler. Gözkapaklarım ağırlaşıyor. Ona içimin paramparça olduğunu anlatmak istiyorum. Kurşuni , soğuk gözleri cesaretimi kırıyor. Kızıyorum : mühendislikten anlamamakla suçluyorum onu. Teknik bilgisizliğini yüzüne vuruyorum. Aslında ne dediğimi bilmiyorum. Ben kırık dökük ayakta durmaya çalışırken, beni hırpaladığı için teklifini reddediyorum. Ne dediğini bile duymadım oysa. Yorgun bir intikam. Birbirimizi tehdit ediyoruz. Dairenin mimarını da yanıma alsaydım diye düşünüyorum. Birbirlerine girselerdi. Beni anlamadığını, uydurma bir projeyi savunmamın nedenlerini bilmediğini söylüyor. İçimden , beni anlamadığın için, Gözlerini beğenmediğim için karşı çıkıyorum sana, diyorum. Bir sonuca varamıyoruz. Bir sonuca varmak istemiyorum. Adamlar girip çıkıyor odaya ; paftaları getirip açıyorlar önümde. Bakamıyorum : başım dönüyor , midem bulanıyor. Gene de yorgun ve isteksiz direniyorum. Bir sözün ucuna yapışıyorum son gücümle. Çekip duruyorum. Anlamayacakları , yersiz teknik deyimler kullanıyorum. Yapmış olduğumuz masraflardan , tahsisat yokluğundan dolayı kabul edemiyeceğimi öne sürüyorum. Bir kişi daha , bir kişi daha geliyor. Kalabalıklaşıyorlar.  Bütün gücümle estetiğe karşı duruyorum. Oda sigara dumanı doluyor. İçtiğim sigaralardan tad almıyorum. Nezleyim. Oda,dumandan mavileşiyor. Şekilleri daha güç seçiyorum. Mimar , dumanlar arasında soluklaşıyor , uzaklaşıyor.

Öğle tatili oluyor.Dağılıyoruz. Hiçbir cevap vermeyeceğimi , merkezle konuşabilirsem belki bir karara varabileceğimi bildiriyorum onlara. Kağıtları , dosyaları topluyorlar , elimi sıkıyorlar : gülümsemeye çalışıyorum. Sigara ağzımı acılaştırmış , hastalık vücudumu dağıtmış. tartışma beynimi ağırlaştırmış. Terten ıslanmış tenim üşüyor. Otele dönüp yatıyorum.

Telefonla daireyi arıyorum. Müdür direnişimi beğeniyor. Başka yollarla baskı yapacağını söylüyor. Ona karşı çıkmak istiyorum. Sonra dairenin mimarıyla konuşuyorum. Çok itiraz etme , diyor bana. Projenin gerçekten biraz aceleye geldiğini söylüyor. Bana kütle,estetik ve fonksiyon bir de silüet hakkında basmakalıp bir iki formül versen , diyorum. Gülüyor. Hastayım diyorum. Öğleden sonra söylecek sözüm kalmadı. İşi bitirmek istiyorum. Üzülme, diyor. Bitirmesende olur. Bu kadar direnç gösterdiğime şaşıyorum. Kimse beklemiyor benden bunu. Ağlamak istiyorum. Yatağa uzanıp uyukluyorum.

Saat dörde doğru uyandım. Sabah yaşadığım öldürücü saatleri düşündüm. Bu duruma nasıl geldim ? Neden bana yaşamasını öğretmediler ? Neden bana ,  bizden bu kadar gerisini sen bulup çıkaracaksın dedikleri zaman isyan etmedim ? Hayata atılmak gibi bir çılgınlığı nasıl yaptım ? İnsanların dünyasına atılmayı nasıl göze aldım ?  Ben insan değilim ki. Yaşamadığım bir hayatın içine nasıl atıldım ? Beni nasıl gürültüye getiripte bu soğuk bakışlı mimar gibi insanların karşısına çıkardılar ?  Onlarda bilemezdi : görünüşümle insana benziyordum. Denemelerden geçmiştim. Onları aldatmayı başardım. Sonumu kendim hazırladım. Her an ne yapacağımı söyleyemezlerdi bana. Beni aldattılar ; gene de suçluyum. İnsanların en verimli olduğu çağda tükendim. Her anı , ne yapmam gerektiğini düşünerek geçirdiğim için çabuk yoruldum. Bana müsaade.

Bir insanla konuşmak , ona bütün derdimi anlatmak istedim birden bire. Günseli'ye mektup yazmaya karar verdim. Uçağa bineceğimi duyunca sararmıştı biraz. Bir insanın sizin için endişelenip,sararmasının güzel bir yanı vardır. Bir yandan da benim için üzülmesi , kendimi rahatça düşünememe engel oluyor. Oturdum ve iyi olduğumu bildiren sıkıcı bir mektup yazdım. Oysa hamamböceğinden söz etmek istiyordum. Keyfim kaçtı.

Dün gece sokaklarda dolaşırken bir tiyatro ilanı gördüm. Bu geceyi uzatabilmek için oraya gitmek istiyorum. İçki içemediğim için akşamları vakit geçmiyor dışarda. Şehirde tanıdıklarım var. Onlara gitmek geçmiyor içimden...Onlara neden bahsedebilirim ?  Düşümek bile beni yoruyor. Galiba ölmeliyim ben. Öleceğimi anladığım için mi korkuyorum ?  Belki de sadece korkularım ayakta tutuyor beni. Geceleri beni uyandıran , her anımı büyük bir gerginlikle yaşatan şey , '' o '' , belki de ölüme karşı uyarıyor beni. Beni korkutarak bir bakıma yaşamaya zorluyor. Neden yaşamalıyım ? sorusunu sormamı engellemek istiyor. Bu nedenle Kafka'yı okutmuyor bana. Günseli'ye aşkımı , hayatın anlamını düşünememi önleyerek beni ayakta tutmak istiyor. Beni bir cehennemde yaşatmak pahasına düşüncelerimden uzaklaştırmaya çalışıyor. Küçümsüyor elbette beni. Sen Kafka'yı okuyarak dayanamazsın bu hayata , diyor. Kafanın böyle bir gücü yok. Meselelerin derinine inince beklediğini bulamazsan yıkılırsın. Bu nedenle sevmiyorum '' onu '' . Ölüm pahasına da olsa güçsüzlüğü kabul etmek ağrıma gidiyor. Zarar yok , diyorum. Uğrunda ölmek bile güzel. İçinden gülüyor bana. Atıyorsun,diyor , bu korku , bu hayata sarılma , bu ilaçlar , gargaralar neden ? Neden perdeleri kapatıyorsun ? Neden ölesiye tartışmalara giriyorsun ? Neden Günseli'ye iyi olduğunu yazıyorsun ? Onun insafsızlığına dayanamıyorum. Sen gene bana bırak kendini, diyor. Ben , seni yalancıktan öldürürüm : sonra gene yaşarsın. Atlatırız ölümü, gerçek ölümü. Pis pis gülüyor.

Önümde uzun bir gece var. Bu meseleyi kapatmalıyım.

Tutunamayanlar / Oğuz Atay