.

.
Üç çeşit meslek varmış : mühendislik,doktorluk,bir de hukukçuluk.Ben ressam olmak istiyordum.Babam böyle bir meslek olmadığını söyledi.Prens Paradoks'tan bahsetsem kim bilir ne der? Belki şimdi sizin yanınızda Dorian Gray'lik yaparım bir süre. Sonra beni Lord Henry'liğe terfi ettirirsiniz. Masrafı neyse veririm. Fakat bir sıfatla başlamak istiyorum. Bu çocuk ilerde büyük adam olacak gibi ne olduğu belirsiz bir tanımla değil..

Tutunamayanlar / Oğuz Atay

4 Oca 2014

Adalet




Geryon ağabeyinden erken yaşta öğrendi adaleti.
Okula birlikte giderlerdi. Geryon'un ağabeyi yaşça da boyca da büyüktü ondan
önden yürürdü
bazen bir koşudur tutturur bazen yerden taş almak için diz çökerdi.
Taşlar ağabeyimi mutlu ediyor,
diye düşünürdü Geryon ve peşi sıra giderken taşları incelerdi.
Ne çok çeşidi vardı taşların,
uslusu tekinsizi, yatardı yan yana kızıl toprakta.
Durup hayal etmeye kalktın mı her birinin hayatını!
Şimdi de mutlu bir insan kolundan fırlayıp havada uçuyorlardı
ne kader. Geryon hızlandı.
Okul bahçesine geldi. Ayaklarına ve adımlarına bakıyordu dikkatle.
Çocuklar etrafına doluştu
çimlerin dayanılmaz kızıl taarruzu ve çimlerin kokusu çepçevre
çekiyordu onu
akıntılı bir deniz gibi. Gözlerinin kafatasından yukarı kalktığını hissediyordu
küçük bağlantıları üzerinde.
Kapıya varması lazımdı. Ağabeyini kaybetmemesi.
Bu ikisi.
Okul uzun tuğla bir binaydı kuzey-güney ekseninde. Güney: Ana Kapı
bütün oğlanlarla kızların girdiği.
Kuzey: Anaokulu, arkadaki ormana bakan büyük yuvarlak pencereleri
ve etrafını kuşatan yüksek kızılcık çalıları.
Ana Kapıyla Anaokulu arasında bir koridor uzanırdı. Geryon için
on yüz bin kilometreydi
devlerin açtığı gökgürültüsü tünelleri ve içerideki florasan gökyüzüyle.
Okulun ilk gününde el ele
annesiyle birlikte geçmişti yabancı topraklardan Geryon. Sonra ağabeyi
üstlenmişti bu görevi günbegün.
Ama eylül ekime kavuşurken Geryon'un ağabeyi huzursuzlanmaya başlamıştı.
Oldum olası aptaldı Geryon
ama son zamanlarda bakışları insana kendini bir tuhaf hissettiriyordu.
Bir kere daha götür bu sefer öğreneceğim
diyordu Geryon. Gözleri korkunç birer çukur. Aptal, dedi Geryon'un ağabeyi
ve bıraktı onu.
Geryon'un şüphesi yoktu o aptalın doğru olduğuna. Ama adalet yerini
buldu mu dünya silinir.
Küçük kırmızı gölgesi üzerinde durup şimdi ne yapmalı diye düşündü.
Ana Kapı önündeydi. Belki –
gözlerini iyice kısarak Geryon zihnindeki ateşler arasından
haritaya doğru ilerledi.
Okul koridorunun haritası yerinde derin ışıltılı bir boşluk vardı.
Geryon öfkeden deliye döndü.
Boşluk alev alıp dibine kadar yandı. Geryon koştu.
Ondan sonra Geryon okula yalnız gitti.
Ana Kapıya yaklaşmadı bile. Adalet saftır. Uzun yan duvarın
etrafını dolanırdı,
Yedinci Sınıfların, Dördüncü Sınıfların, İkinci Sınıfların ve Erkekler tuvaletinin
pencereleri önünden kuzeye gider
ve Anaokulunun önündeki çalılar arasına yerleşirdi. Orada dururdu
kıpırdamadan
içeriden birisi onu fark edip de yolu gösterene kadar.
Hiç işaret etmezdi.
Cama vurmazdı. Beklerdi. Küçük, kırmızı, dimdik beklerdi,
yeni okul çantasını sıkı sıkı tutarak
tek elinde ve öteki eliyle cebindeki uğur parasına dokunarak,
kışın ilk karları
kirpikleri üzerine süzülüp etrafındaki dalları kaplar ve dünyanın
bütün izlerini sustururken.

Kırmızının Otobiyografisi /  Anne Carson