.

.
Üç çeşit meslek varmış : mühendislik,doktorluk,bir de hukukçuluk.Ben ressam olmak istiyordum.Babam böyle bir meslek olmadığını söyledi.Prens Paradoks'tan bahsetsem kim bilir ne der? Belki şimdi sizin yanınızda Dorian Gray'lik yaparım bir süre. Sonra beni Lord Henry'liğe terfi ettirirsiniz. Masrafı neyse veririm. Fakat bir sıfatla başlamak istiyorum. Bu çocuk ilerde büyük adam olacak gibi ne olduğu belirsiz bir tanımla değil..

Tutunamayanlar / Oğuz Atay

30 Eki 2011

Üçleme




Molloy, koltuk değnekleriyle kent dışında bir çukurun dibinde fiziksel çöküşünün tamamlanmasını beklerken modern insanın metafizik serüvenini dile getirir: 'Çürümek de yaşamaktır...' Yaşlı ve felçli olan Malone, ölüme, 'bedeninin karar vermesini' beklerken yaşamdan elinde kalan tek gücü kullanır: Kendi kendine anlattığı gerçekle düş arası öykülerle, ölüme giden devinimi içinde bilinçsel ben'ini, bedensel ben'inin çöküşüne tanık kılar. Molloy'un koltuk değnekleri gibi, Malone'un da fizik dünyayla ilişkisini ucu kancalı bir sopa sağlar: Her ikisi de uygarlığın yıkıntıları içinde, 'çürüme süreçlerine bir çeşni' katmaktan geri kalmaksızın, koltuk değnekleri ve sopalarıyla, kendilerine yaşamdan ölüme, dilden mutlak sessizliğe giden yolu açmaya çalışırlar.

"sayısını mevsimlere göre azaltıp çoğalttığım yatak örtülerinin içinde çıplak yatıyorum. terlemiyorum hiç, üşümüyorum da.
yıkanmıyorum ama kirlenmiyorum da!"


"aynı deftere, aynı kurşun kalemle yazıyorum kendimle ilgili de. çünkü ben olmaktan çıktı yazdığım, söylemiş olmalıyım bunu daha önce, yaşama yeni başlayan bir başkası o..."

"ölürken, benim düşerken duyduğum acıdan daha azını duymuş olmalıydı.
en azından ölmüştü..."

"yumulu gözlerimin ardında başka gözlerin kapandığını duyumsayacak kadar bir sürede yaşardım. ne kötü bir son."

"üzerimde bozuk para olsa yazı tura atardım. gece uzun, öğüt vermiyor insana, kesin bu. gün ağarana kadar dişimi sıkmalıyım diyorum. bence en doğrusu bu.
güzel düşündüm, çok güzel düşündüm. eğer gün doğduğunda hala hayatta olursam bir karara varırım. uykum geldi. ama cesaret edemiyorum uyumaya... ya ruhumu teslim etmişsem şimdiden?"

"gökyüzü aslında göründüğünden daha uzak değil mi anne, dedim. kötü niyetle sormamıştım, gökle aram kaç mil uzanıyor, bunu merak ediyordum yalnızca.
tam ne kadar görünüyorsa o kadar uzakta, diye yanıtladı...
haklıydı."

"acılarımdan söz etmeyeceğim ,onların en derinlerine gömülmüş, hiçbir şey duyumsamıyorum. orada ölüyorum işte, aptal bedenim ayırdına varmadan. görülen, bağıran ve çırpınan benim budala kalıntım. birbirlerinin farkında değiller. bu karmaşanın içinde bir yerde düşünce çabalıyor ama sonuçsuz çabası. her zamanki gibi beni arıyor olmadığım yerde. o da sakinleşemiyor, rahat bıraksın beni!"


"unutmamak için not alıyorum, her türlü olasılığı göz önünde bulundurarak, gecikmeden kafana iyice geçir şapkanı. ama her şeyin bir zamanı var..."
"gece uzun, öğüt vermiyor insana, kesin bu. gün ağarana kadar dişimi sıkmalıyım diyorum. bence en doğrusu bu. güzel düşündüm, çok güzel düşündüm.

eğer gün doğduğunda hala hayatta olursam bir karara varırım..."


"uykum geldi. ama cesaret edemiyorum uyumaya...ama ya ruhumu teslim etmişsem daha şimdiden? yeter malone..."


"kalbi elimin altında atıyordu, oysa elim kalbinden o kadar uzaktı ki. neyse ki bayır aşağı gidiyorduk. neyse ki şapkamı onarmıştım, yoksa rüzgar alıp götürürdü onu. neyse ki hava güzeldi ve artık yalnız değildim. neyse ki, neyse ki..."

"bu martı gözleri sinirimi bozuyor benim. eski bir gemi kazasını anımsatıyor bana, hangisiydi unuttum..."