.

.
Üç çeşit meslek varmış : mühendislik,doktorluk,bir de hukukçuluk.Ben ressam olmak istiyordum.Babam böyle bir meslek olmadığını söyledi.Prens Paradoks'tan bahsetsem kim bilir ne der? Belki şimdi sizin yanınızda Dorian Gray'lik yaparım bir süre. Sonra beni Lord Henry'liğe terfi ettirirsiniz. Masrafı neyse veririm. Fakat bir sıfatla başlamak istiyorum. Bu çocuk ilerde büyük adam olacak gibi ne olduğu belirsiz bir tanımla değil..

Tutunamayanlar / Oğuz Atay

17 Oca 2012

Demirleyeceğim Yer Burası Değil



Parkta yürüyor. Kuş cıvıltılarının önünü bir çocuk ağlaması kesmeseydi durmayacaktı. Duruyor ve oyuncak bebeğini kaybeden küçük kızın yaşlı gözlerine bakıyor. Hikâyesini dinlerken yeni bir hikâye düşünüyor kanını durdurmak için. Gerçeğin yarasını hayalle sarmaya başlıyor: “Ağlama.

Bebeğin kaybolmadı!” İlk cümle, ilk yardım. Küçük kızın ağlaması kesiliyor o anda. Adam, itiraz dalgaları vurmadan yüzüne, hikâyesine devam ediyor: “Yalnızca gezmeye çıktı. Hem az önce gördüm onu ve konuştum. Söz verdi sana mektup yazacağına. Yarın aynı saatte burada ol. Mektubu ben getireceğim.” Daha cümle biter bitmez gökkuşakları sürmeliyor çocuğun gözlerini. Kuş cıvıltıları kapanan yolları yeniden açıyor. Adam çıkıyor parktan mektubu getirmek için. Yürüyen merdivenler kısaltıyor yolu. Saatler geçmek bilmiyor. Ertesi gün çocuk sevinçle açıyor mektubunu. Bebeği başından geçenleri anlatıyor ona. Gördüğü yerleri, karşılaştığı insanları… Haftalarca sürüyor yazışma. Ta ki postacı hastalanarak bir başka kente gidene kadar. Ayrılmadan önce bir bebek hediye ediyor çocuğa. “Artık mektup yazmayacak sana. Kendi geldi. Uzak ülkelerde başından geçenler biraz değiştirdiyse de onu, senin bebeğin bu!”

Ah değişim! Yine demirleyemiyor bir limana Franz Kafka. Berlin’den Prag’a doğru kıvrılırken trenler, kucağında oyuncak bebeğiyle her istasyonda karşısına çıkıyor parkta rastladığı çocuk. Birisi de onu inandırmalı “kendisi” olduğuna. Kendisi yani “Franz Kafka” “bir sabah bunaltıcı düşlerden uyandığında, yatağında dev bir böceğe dönüşmüş olarak buldu kendini.” Her ne kadar “Dönüşüm”deki kahramanın adıysa da Gregor Samsa, her kahramanını kızgın bir harfle dağladı o: “K” Kafeslerin kuş aramaya çıktığı bir zamanda neden şaşırmalı bir böcek olarak uyanmaya! Gregor Samsa kabul edemese de, işte patronu, ailesi, arkadaşları bir böcek gibi davranıyor ona. Yalnızlık, korku ve yabancılaşmanın ortak doğum günü hediyesi: Bir kalem. Ve Kafka’nın ilk cümlesi: “Yazmak bir uyku, ölümden daha derin!” Umutsuzluğun içinde harekete geçen Tanrısal bir çekirdek. “Herkes Gerçek’i göremez, ama Gerçek olabilir.” O halde yazmaya yeni bir ad bulmalı K.: “Yazmak=Bir tapınma biçimi.”

Banka memuru Joseph K. 30. yaş günü sabahında uyandırılıp tutuklanıyor bilmediği bir suçtan. Hafızasında yaptığı kazılarda suç çıkmasa da, adaletin çarkları onu öğütmek için dönüyor gürültüyle. Savunma fısıltıya dönüşüyor. Dava, yargıçlarla yüz yüze gelmeden sürüp gidiyor. Ta ki 31 yaşına basmadan bir gün önce tekrar evinden alınıp öldürülene kadar. “Dava”daki “K”nın hikâyesi böyle. “Şato”daki “K”ya gelince; onun derdi bir kış gecesi geldiği köyün hakimi olan Şato’ya ulaşmak. Yedi gün mücadele ediyor K. “Şato”ya çıkmak için. Fakat ne mümkün! Her seferinde daha uzağa düşüyor. Ne yapıp edip yükselmeli K. Arkadaşı Max Brod’un ifadesiyle, “Duygusuzca yok etmelerin, işkencelerin, kötü niyetli mahkemelerin, hileli adalet dağıtmaların ve yalnızlıkların dünyasına karşı çıkmalı.” “Benim demirleyeceğim yer burası değil!” diyerek, aşağılamalı dünyayı. “Kargalar bir tek karganın göğü yok edebileceğini ileri sürseler de, bu gök aleyhine hiçbir şeyi kanıtlamamalı.”

Kafka “gökle göğüs göğse” çarpışmadı, yarıştı. “İyi”nin yanında yer almak istedi o. Bir kez “iyi”nin yanında yer alabilseydi insan, esenliğe ulaşacaktı. Madem yaşamamak elde değildi. Mutlak bir iradeyi işaret ediyordu bu. Yalnızca bir hedef vardı insan için. Yol dediğimiz sadece bir duraksamaydı. O halde niyeydi bu budalalıklar? Bir mektubunda şöyle diyordu Kafka: “Sol elle budalalıklarda bulunulur, sağ elle bedeli ödenir, aralıksız ödenir bedeli, ta ki insanda bunu yapacak güç kalmasın. Budalalıkları her insan yapar, sevgili Minze, hem de ne kadar çok, hem de ne kadar çok...”

Kafka, veremin ve verilerin kuşattığı kısa hayatında gerçeği sahteden ayırmaya çalıştı. “Yüz binlerce sahte duygu var içimde, korkunç duygular. Gerçek duygular açığa vurmuyorlar kendilerini, vursalar da yalnızca kırık dökük, pek güçsüz,” diyordu. İnsan hâlâ keşfedilmemiş bir ada gibi göz kırpıyordu her dalgaya. Fakat etrafta değil gemi, kayık bile yoktu. “Ders sensin, ne yazık ki, etrafta öğrenci yok!” diye söylendi durdu ciğerleri iflas edene kadar. 41 yaşında bir sanatoryumda bitti hikayesi ya da başladı. Geride yakılmak üzere arkadaşına verilecek kitaplar ve babasına yazdığı 61 sayfalık mektubun da içinde olduğu yüzlerce mektup bıraktı. Bir de cümle: “Bu dünya için koşum takman ne gülünç!”

22 Haziran 2008, Pazar
A.Ali Ural

Franz Kafka