.

.
Üç çeşit meslek varmış : mühendislik,doktorluk,bir de hukukçuluk.Ben ressam olmak istiyordum.Babam böyle bir meslek olmadığını söyledi.Prens Paradoks'tan bahsetsem kim bilir ne der? Belki şimdi sizin yanınızda Dorian Gray'lik yaparım bir süre. Sonra beni Lord Henry'liğe terfi ettirirsiniz. Masrafı neyse veririm. Fakat bir sıfatla başlamak istiyorum. Bu çocuk ilerde büyük adam olacak gibi ne olduğu belirsiz bir tanımla değil..

Tutunamayanlar / Oğuz Atay

8 Şub 2012

Sessizliğin Anarşisi / İnsansızlaştırıcı Toplum: Müphemin Sonu...



Ve toplum; insanın zavallılığının, doğa karşısındaki
aczinin ürünü; diliyle, sözüyle, kurumlarıyla,
hiyerarşisiyle,
ritüeli ve gündelik hayatıyla, doğanın
katili,
insanın katili, toplum...
Toplum; kendini tekrarın hikmetine borçlu
olan...
Toplumsallaşma, tekrar yoluyla alışkanlık yaratarak,
zamanın akışına ve gündelik rutine uymasıdır
kişinin. Süregelmek: türün, soyun, toplumun,
kurumların sürmesi, yetişkinlik ideolojisi –iş, güç,
zürriyet sahibi birey–, hayatta ve ayakta kalma teorisi...
Aile, çevre, sokak, okul, işyeri, kışla...; herkesleştirici
iktidar odakları, büyümenin, inisiyasyonun
mekânları. Gençlik, delikanlılık, genç kızlık ideolojisiyle
yüceltilen beden, yüzey, maske. Erkeklik ve
kadınlık, belirli ve tanımlı, maskenin işlevsel hali.


“Olması, olunması gereken”: insan varlığının
önüne
konulan, çizgisel zamanın hedefi olan soyut kavramlar;
yalnız bedenin değil, ruhun da cenderesi.
Kalıp koyucu, tekrarlatıcı toplum, ezberletir ve
karbon kağıdıyla çoğaltılmış yaşantılar saçılır ortalığa,
birbirinin aynısı ve soyut...
Toplum, hoşgörerek (hoşgörü, güçlünün silahı,
gözdağı...) ve bastırarak, iktidara davet eder. Yemin
töreninin yeri ve zamanı, topluma, tarihe ve kişiye
göre değişse de (uyumlu, uysal kişi taltif edilir,
rütbelendirilir;
ya da pişmanlık belgesi imzalatılır
kişiye,
boyun eğdirilir ve toplumun sempatizan
bir unsuru
olarak, düzelebilir, ıslah olabilir bir sürü adayı
olarak kabul görür) içerik hep aynıdır: Evcilleşmişlerin
paylaştığı yetişkinlik ideolojisini benimsemek;
kopuk, parçalı yaşantılardan oluşan toplumsal rolü
ciddiyetle yerine getirmeye çabalamak;
yapmacıklığa,
gösterişe ve yalana dayalı bir tükeniş; roller güçleştikçe
silikleşen, hiçleşen benlikler; “sahip olma”
fiilinin –aileye, işe, otoriteye, mal mülke vs.– mülkiyeti
altındaki hayatlar...
İnisiyasyon tamamlandığında, kişi, emir alan ve
emreden, ezen ve ezilen özellikleriyle, hiyerarşinin
bir yerine –yukarıya, aşağıya, ortaya; ama asla dışına
değil– yerleşmiş olur. Aile, okul, kışla, ibadethane
sıralarından başarıyla geçmiş, bir işe girmiş
ve aile
oluşturarak silsileyi devam ettireceğinden
kuşku
duyulmayan; çalışmaktan, ibadetten, toplumun tüm
vecibelerini yerine getirmekten kaçınmayacağına
emin olunan, güvenilir kişi, kendi gibi güvenilir diğer
vatandaşlarla birlikte, seçme ve seçilme hakkını
kullandıkça, bol bol görünüp bol bol konuşarak,
görüntü ve gürültü bolluğuna katkıda
bulundukça,
sistem, sırtının yere gelmeyeceğinden
emindir.
Çocuk, tüm yaratıcılığı, oyunculluğu ve hayal
dünyasıyla doğar. Her şeye muktedirdir: Tekrar
hariç, disiplin ve çalışma hariç. Ama aile ve okul,
toplumsallık mikroplarının ilk aşılarını yapan bu
iki kurum, yaratıcılığı, oyunculluğu ve hayali iğdiş
eder. Hapishaneye ve kışlaya özgü bir eğitim, gelecek
kavramını şırıngalarken, bugüne dair arzu ve
merak yok edilir. Korku yoluyla öğretilen her şey,
güvensizlik ve suçluluk duygusu yaratır. Deneyim
ve yanılgı –oyunun ve yaratıcılığın bu iki temel unsuru–
yerini basmakalıp değerlere, modellere bırakır;
saldırganlık, hırs ve sahip olma, hiyerarşinin
basamaklarında bir an önce yer alma güdüsü gelişir.
Aile ve okul, parazit bir toplumun, üretim, tüketim
ve gösteri toplumunun bekleme salonudur. Kapı
açılır ve herkes sahnedeki yerini alır, bir yetişkin
olarak.
Çalışmak, ister ahlâki olarak –“çalışmak yüceltir”,
“çalışmak özgürleştirir”–, ister araçsal olarak
–“daha iyi yaşamak için”, “yarın için”, “tatiller
için”, “çocuklar için”, “emeklilik için”...– düşünülsün,
sonuçta, ne yaratıcı ne de şahsi bir edimdir. Süreğen
ve kalıcı kılınan tek şeyin, insansız ve soyut
kurumların bekası sağlanırken, çalışma, olmazsa
olmaz bir döngü olarak, çalışanın daha çok tükenmesine
ve tüketmesine yol açar, böylelikle, sistemin
tüm alanlarını besleyen kılcal bir ağ işler kılınmış,
genişletilmiş olur. Çalışan, tüketen, tükenen
ve eğlenen
insanlar –bunları yapamayan, özenen
ve arzulayanlarla
birlikte– bu ağın simgelerinden
çeşitli
kimlikler edinir, kurumlarla ve herkesle özdeşliğin,
anonim nazların gururuyla, (potansiyel ve fiili) birer
iktidar odağı olarak dolanırlar ortalıkta.
Niceliksel
olanın ve hızın tahakkümü altında, maddi ve manevi
her şeyi tüketme yetenekleri, onları,
hiyerarşinin
basamaklarında yükseltirken, insan
olarak aşağılar.
Yetişkinlik ideolojisine uygun davranmanın ödülü,
hayatta (ayakta) kalmaktır. Efendi ya da köle
olmayı, hem efendi hem köle olmayı kabullenmek,
şiddet içerir: tutunmak, pençeleri geçirmek, kurumsallaşma
ve ölümsüzlük arzusu. Bu amacı destekleyen
her araç ve simge kabul görür; hayatta
kalıyor
olmak yeterlidir.
İnsan, artık şeffaf, tanımlı, açık...